Etrafına baktı. Her yer karanlıktı. Bir süre gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi ve nereye gittiğini bilmeden yürümeye başladı. Zamanla sisi yarıp geçen ay ışığı daha görünür bir hal almıştı. Gördükleri tanıdık geliyordu ama yine de bir anlam verememişti. Burası neresiydi? Yürüdükçe karşıda belli belirsiz bir karaltı görmeye başladı. Yaklaştıkça karaltı ağaç şeklini aldı. Şimdi hatırlamıştı.
Hayır, dedi kendi kendine. "Oraya gitmemeliyim, gidemem." Ama vücudu onu dinlemiyormuşçasına hareket ediyordu. Birden sis dağıldı ve grilik yerini kırmızılığa bıraktı. Toprak kıpkırmızıydı. Birden başını kaldırdı. Ağacın tam önünde duruyordu. Ağaca asılmış ceset parçalarından kötü bir koku yayılıyordu. Gözleri oyulmuş kafalar, parmakları kesilmiş eller ve yere damlayan kan... Korkuyla ellerini havaya kaldırdı. Birden bire kendi kanı bileklerinden süzülmeye başladı. Ağaçta kızıl bir ceset gözüne ilişti. Kendi bedeniydi bu. Kendi çığlığına cesetlerin çığlığı karışırken gözlerini açtı.
Şimdi her şey yerini odanın loş ışığına bırakmıştı. Sakinleşmek için biraz bekledi. Sonra kalkıp yüzünü yıkadı. "Sadece bir rüya." diyordu kendi kendine. Ama aynı rüyayı günlerdir görüyor olması onu korkutuyordu da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Kurban #Wattys2019
Mystery / ThrillerParmaklarını parmaklarına kenetledi. - Bunu yapamayız. Biliyorsun, biz hırsızlarız. Ihanet edenlerin soyundan geliyoruz. Günahkar olarak doğduk. - Evet biliyorum. Ama umrumda değil, senden başka hiçbir şey umrumda değil. Seni seviyorum ve seni öld...