Dost Kazığı - 3

100 14 7
                                    

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.  Sabahattin Ali


Aniden bastıran yağmur ile birlikte Asya alışverişi başka bir güne paslamak zorunda kalmıştı. Otobüste cam kenarında oturup yağmuru izlerken gözü hangi durakta olduğunu gösteren ekrana kaydı. Cihan'ı ilk gördüğünde bu durakta otobüse bindiğini anımsadığını fark edince şaşırdı. Beyni yine gereksiz bilgilerle doluydu. Kafasını tekrar cama çevirdi ve sabahki kavgayı kendi içinde değerlendirmeye başladı. İstanbul'a üç damla yağmur düşünce bile trafik kilitleniyordu bu yağmurda yolu daha uzundu, biliyordu. Vaktini düşünerek değerlendirecekti, overthinking olmak bunu gerektirirdi.

Objektif olarak baktığında aslında sabah bir tabakla gelişi tatlı denilebilecek bir davranıştı. Asya kibar davranışlara pek de alışık biri sayılmazdı. Efe'nin haklı olduğu bir konu vardı, ki bu çok nadiren olurdu, Asya yabani biriydi. Elinde değildi. Birini iğnelemek, laf sokmak onun için kolay olandı. Arkadaş olmak, bağ kurmak ise zordu. Bu yüzden Efe'nin arkadaş çevresi ile tanışmayı pek sevmezdi. Huyu pisti. Efe'nin sosyal hayatını da kendisininki gibi bir çöle dönüştürmek istemiyordu. Ne olursa olsun Cihan'ın niyetinin tamamen iyi olduğuna hala inanıyor değildi. Yine de gereksiz bir çıkış yaptığını kabul etmek zorundaydı.

Efe keşke evden çıkmamış olsaydı, en başından bu sabaha kadar olanları ona anlatmak istiyordu. Maalesef yaklaşık bir saat önce arabasındayken görüntülü aramıştı. En kısa zamanda anlatıp omzundaki yükten kurtulmak istiyordu. Önemli bir şey olduğundan değil, sadece saklama fikri hoşuna gitmiyordu. Nihayet durağa geldiğinde kendisini aşağı atıp hızlı hızlı yürümeye başladı. Yağmura hazırlıksız yakalandığı için şemsiyesi yoktu. Apartmana girdiğinde adımlarını yavaşlattı. Kendi katına geldiğinde Cihan'a yakalanmamak için parmak ucunda ilerledi. Şu an ikinci bir raunda hazır değildi. Anahtarlarını girişteyken çantasından çıkardığı için gürültü yapmayacaktı. Evine usulca girip kapıyı kapattı.

Çantasını yere bıraktığında kapının ağzındaki monta kaşlarını çatarak baktı. Bu mont Efe'nin olamayacak kadar ufak olmasının yanı sıra bir kadın montuydu ve kendisine ait değildi. Ayakkabılarını çıkarmadığını unutup salona kafasını uzattı ve iki kadehin yanında yerde bir tişört gördü. Bağırmamak için dişlerini sıktı. Bu başına gelmiş olamazdı. Efe'nin anahtarı bile yoktu ama yoldan rastgele geçen bir çiftin rastgele bir apartman dairesi seçip gizlice sevişmeye gelmeyeceğinin de farkındaydı. Salonda değillerdi herhangi bir su sesi de yoktu. Kendi yatağını mı kullanıyordu?

Seni öldüreceğim ve kimse elimden alamayacak.

Yatak odasının kapısını hızla açtıktan sonra başını çevirdi ve gözlerini bu görüntüden korumak için kolunu siper yaptı.

Aman allahım sanırım kusacağım. Benim yatağımda, en yakın arkadaşım ve çıplak bir kız. Benim. Yatağımda. Sanırım kornealarım yanarak eridiler. Göremiyordum. Ha, yok yüzümü kapattığım için göremiyordum. Kornealarım yerindeydi.

"Seni öldüreceğim, Efe. O çükünü kopartıp ibret-i alem için sergileyeceğim!" diye bağırdı. Kendine engel olamamıştı. Efe'nin üzerindeki kız toparlanıp yatağın yanına kaydı.

"Bu kadın kim, Efe? Sevgilin mi yoksa?" Efe şok olduğundan cevap veremese de hemen uzanıp boxerını giydi.

"Allah belanı versin!" diye kendisine vurulunca silkelendi.

"Heh, aferin bacım. Allah belasını versin. Biz beş yıldır sevgiliyiz, utanmamış bir de bizim yatağımıza getirmişsin bu kadını! Sana yazıklar olsun. Derhal terk et bu evi." Trip yapar gibi odadan çıktı ancak niyeti ikisinin de giyinmesine zaman tanımaktı zira kimseyi çıplak görmek gibi bir arzusu yoktu. On dakikanın sonunda kız çekingen bir tavırla salonun kapısında dikildi.

Yaz ŞarabıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin