Bölüm 1: Ağırlık ve Hafiflik

207 6 0
                                    

Doğru bilmiş miydi, bilememiş miydi? İş burada. Bir tek şundan emin olabiliriz; hafiflik/ağırlık karşıtlığı bütün karşıtlıkların en gizemlisi, en çift anlamlısıdır. Tomas yıllardır kafamı kurcalar durur. Ne var ki, ilk kez bu düşüncelerin ışığında apaçık gördüm onu. Oturduğu apartman katının penceresinde durmuş, ne yapacağını bilmeden avlunun karşı tarafındaki duvara bakarken gördüm.

  Üç hafta önce küçük bir Çekoslovak kasabasında tanışmıştı Tereza'yla. Bir saati bile bulmamıştı birlikte geçirdikleri vakit. Kız onu tren istasyonuna kadar geçirmiş ve trene bininceye kadar beklemişti. On gün sonra Tomas'ı ziyarete geldi. Geldiği gün seviştiler. Kız o gece ateşlenerek yatağa düştü ve Tomas'ın apartman katında bir hafta nezle yattı.

  Öylesine çıkagelen bu yabancıya anlaşılmaz bir sevgi duymaya başlamıştı Tomas; bir çocuktu sanki kız, üzeri katranlanmış sazdan bir sepete konulup nehir aşağı yollanmıştı,

Tomas onu nehrin kıyısı olan kendi yatağında bulsun alsın diye.

  Yeniden iyileşinceye kadar bir hafta Tomas'ın evinde kaldı

Tereza, sonra Prag'dan yüz yirmi beş mil kadar uzaktaki doğduğu kasabaya geri döndü. İşte demin sözünü ettiğim, Tomas'ın yaşamının anahtarı olarak gördüğüm an tam o sıraya rastlar; pencerede durmuş avlunun karşı tarafındaki duvara bakıyor, düşünüyordu.

  Temelli Prag'a çağırsa mıydı onu? Sorumluluktan korkuyordu.

Çağırsa gelecekti gerçekten de; gelecek ve tüm yaşamını sunacaktı Tomas'a.

  Yoksa ona yakınlaşmaktan kaçınmalı mıydı? O zaman bir taşra kasabası otelinin lokantasındaki garson kız olarak kalır, Tomas da onu bir daha hiç göremezdi.

  Gelmesini istiyor muydu, istemiyor muydu?

  Bir cevap arayarak avlunun karşı tarafındaki duvara baktı.

  Onun kendi yatağının üzerinde yatışını getirdi gözlerinin önüne; yaşamına girmiş başka hiç kimseye benzemiyordu.

Ne sevgiliydi ne de eş. Üstü katranlanıp nehir kıyısı olan kendi yatağına gönderilmiş saz sepetten çıkardığı bir çocuktu o.

Uyudu. Yanı başında diz çöktü Tomas. Hararetli soluğu sıklaştı, hafif bir inilti çıkardı kız. Erkek yüzünü onun yüzüne bastırdı ve yatıştırıcı sözcükler fısıldadı kızın uykusuna doğru. Bir süre sonra kızın soluk alıp verişinin normale döndüğünü hissetti. Kız uykusunda yüzünü kaldırdı, erkeğinkine yaklaştırdı. Kızın hararetinin nazlı kokusu geldi Tomas'ın burnuna, içine çekti kokuyu, onun bedeninin gizli saklı nesi varsa tıka basa içine doldurmak ister gibiydi. İşte o an birdenbire yıllardır birlikteymişler de kız ölüyormuş gibi geldi

Tomas'a. Birden, onun ardından kendisinin de çok yaşamayacağını apaçık gördü. Yanına uzanacak, onunla ölmek isteyecekti.

Yüzünü başının yanına, yastığa gömdü, uzun bir süre kaldırmadı.

  İşte şimdi pencerede durmuş o anı hatırlamaya çalışıyordu yeniden. İşte geldim, karşındayım diyen aşk değilse neydi? Peki aşk mıydı o duygu? Onun yanı başında ölmek istemesi abartılı bir duyguydu apaçık; bu daha ikinci görüşmeleriydi!

Var Olmak!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin