Siz hiç susarak ağlamak nedir bilir misiniz? Ya da kendine, kendinin derdini anlatmak... Aslında yazsan sayfaların yetmeyeceği birikmişlikleri kimselere söyleyemek. Belki de bu yüzden yazmak istedim. Bütün kinimi, nefretimi kelimelerden çıkarmak istedim. Yazarak kendimi buluyorum, belki de daha çok kayboluyorum yazdıklarımın arasında farketmeden. Bilemiyorum... Yine de yazmanın beni rahatlattığına inanıyorum. Yazmak kitap okumak gibi, apayrı bir dünya. Her şeyden kopuyorsun. Seni gerçek hayattan alarak kanatlarına bindiriyor ve kendi dünyasına uçuruyor. O bambaşka dünyaya gelince de seni yavaşça bırakıyor. Sen de yazdıklarının ya da okuduklarının arasına dalıyorsun. Karakterleri inceliyor, yazdığın her cümleyi kendine uyarlıyorsun. İşte bunun güzelliği de burda. Bu hayatta bana müzikten sonra tek zevk veren şey yazmak ve okumak. İşte ben, bu sahteliklerle kaplı dünyadan sıkılmış, kendine yeni dünya arayan ve her seferinde başka gezegene uçan Lena Korkusuz.Soyadımı kesinlikle hakettiğimi düşünüyorum. Korkusuz... Hayatta hiç bir şeyden korkmayan, her şeyin üstüne tek başına giderek bütün korkularını karanlıklara sürüklemiş... Aslında herkesin olmak istediği belki de, fakat hiç bir zaman olamayacağı cesur kız benim işte. Henüz on sekizimi doldurmamama rağmen benden yaşça büyük insanların çoğundan daha olgun olduğumu düşünüyorum. Gerek davranış, gerekse düşünceler. Beni erken yaşta olgun olmaya iten o kadar çok sebep var ki... Anlatsam belki de bir çoğunuz bunların üstesinden nasıl geldiğimi düşünüp sorgulayacaklar ama asıl sorun da bu, hiçbirinin üstesinden gelemiyorum.
Annem demeye bile utandığım o kadın, Vildan Çaylak. Zamanında, on yedi yıl önce, tek başına gittiği bir barda kusasıya kadar içmiş ve sarhoş olmuş. Tabii sarhoş kafasıyla bulduğu ilk adama yanaşıp yakınlaşmış. Adam da sanki bu anı bekliyormuş gibi karşılık vermiş ve muhabbet iyice koyulaşmış. Daha sonra annem adamın yaptığı ahlaksızca teklifi kabul ederek adamın evine gitmiş ve bilin bakalım ne olmuş? Yasak ilişkiden doğan ve hiçbir zaman istenmeyen ben olmuşum. Her şey bir yana bir anne çocuğuna bu yaptığı şeyi nasıl anlatır? Suratıma baka baka sen yasak ilişkiden doğan bir çocuksun nasıl diyebilir. Hiç mi utanmıyorsun, hiç mi benim psikolojimi düşünmüyorsun? İşte benim hayatımda anne ve babanın rolü bu kadar. Doğmamı sağlamışlar sağolsunlar. On yedi yıl boyunca başka da yaptıkları hiç bir şey yok. Babam olacak o adam zaten... İnsan bir arar sorar, onu da geçtim annemin yaptığı onca çağrıdan birine geri döner. Ama yok. Bir kez bile yüzünü göremedim.
Annem ise beni yanına almış babamdan bir geri dünüş alamayınca. Bence kürtaj için geç kalmasaymış ben hiç var olmazdım. Bir kez bile benimle ilgilendiğini hatırlamıyorum. Zaten bebeklik dönemimde bakıcı baktı bana hep. Onun ise eve giriş çıkış saati belli olmazdı hiç. Okul çağına gelince de bi'nevi kurtulmuş oldu benden. Özel okula gönderdi. Özel okullar da malum, mesai saatleriyle bir ders saatleri var. Zaten benim için bu dünyada tek yaptığı şey bolca harçlık. Kabul etmeliyim ki benim için çok para harcar. Elbette beni sevdiğinden değil. Kendisi sosyetede çok saygın bir kişi olduğu için çocuğuna az para yediriyor dedikodularını almak için para harcıyordur ya da parayla beni susturmaya çalışıyordur on yedi yıl önceki hatası yüzünden. Bilemiyorum, her iki ihtimal de var.
Bir de şu hiç samimi olmayan arkadaşlıklar var maalesef. Hepsi çıkar için dostmuş gibi davranıyorlar birbirlerine bence. Kimisi para, kimisi ise popülerlik için arkadaşlar. Allah'ıma bin şükür ki ben bunca samimiyetsizin içerisinden kendimi kurtarabiliyorum. Hepsine soğuğum. Sadece selamlaştığım bir iki kişi var sınıfta. Ha, bir de Yelin... Yelin benim çocukluk arkadaşım, hatta bebeklik. Şu hayatta tek sevdiğim, beni bir tek düşünen insan diyebilirim. Her şeyimle ilgilenir, annemden daha çok korur kollar beni. Tabi ben de onu... Üç yaşında felandık tanıştığımızda. O zaman apartmanda oturuyorduk. Yelin üst komşumuzun kızıydı. Birlikte oyun oynardık ki ben o yaşımda bile bebek, evcilik gibi kız oyunları olarak isimlendirdiğimiz oyunları oynamaz, onun yerine futbol, araba yarışı oynamayı teklif ederdim. Yelin ise kafasını bebeklerin, oyuncak mutfak eşyalarının arasından kaldırmaz teklifimi reddederdi elbette. Ama sonunda ortak çözüm yolu bulur her ikimizin istediğini de oynardık. O günlerden bu günlere hala en yakın, tek yakın arkadaşım Yelin. Hep aynı okulda idik. Liseyi de aynı özel okulda okuyoruz hala. Onu canımdan çok seviyorum. Tek sırdaşım ve çok iyi sır tutar. Poyraz'ı, platonik aşkımı, biliyor mesela. Bana kaç kez git konuş, en azından halini hatırını sor dedi ama ben onun yanında rahat olamıyorum. Adeta kalıyorum onu görünce. Konuşmaya bile çekiniyorum. Çünkü Poyraz çok... Rahat bir çocuk sanırım. Düşündüğünü anında söyleyebiliyor. Herkesle konuşan, fazla çenesi düşük bir çocuk. Huylarını sevmiyorum aslında. Belki oturup baş başa konuşulduğunda iyi bir çocuk fakat toplum içinde bambaşka. Gerçi ben onunla hiç oturup konuşmadım ama Yelin'in dediğini göre öyleymiş. Bir deneme sınavı günü en erken Yelin'le Poyraz bitirmiş sınavı, o zaman konuşmuşlar. Muhabbeti zevkli dedi Yelin ama ben onunla ders hakkındaki bir iki cümle hariç hiç konuşmadım. Zaten aşık olduğum nokta sanırım fiziksel özellikleriydi. Esmer, uzun boylu, ince... Tam hayalimdeki erkek. Hele o boynundaki adem elması denilen çıkıntı yok mu... İşte beni en çok etkileyen yeri. Ha bir de, kokusu... Kesinlikle muhteşem. Onun kokusunu 50 metre uzağındayken bile hissedip içinize çekebilirsiniz. Keskin ve hoş bir kokusu var. Sanki vanilya ile adaçayı karışmış gibi.Gel gelelim bana. Mazoşist ve psikopat, hayatın karanlık yüzüyle tanışmış bir kızım ben. Dünyaya geleli henüz 17 yıl olmasına rağmen bir kez bile tam anlamıyla mutlu olamamış bir kız... Belki de bu yüzdendir bu mazoşistliğim. Mazoşistin anlamını bilmeyenler için şöyle söyleyeyim; kendine acı çektirmekten müthiş derecede haz duyan. Ve ben de tam olarak bu pozisyondayım. Bağıramadıklarımın, haykıramadıklarımın acısını sessizce kollarımdan çıkarıyorum. Kimseyle dertleşememin birikmişliğini vücudumun her yerinden akan kırmızı sıvıyla dışa vuruyorum. O bedenimden çıkıp derimin üzerinde aktıkça ben mutlu oluyorum. Hayatta hiç bir zaman gülmeyen suratımı, psikopatça jileti vücuduma sapladığımda güldürmeye çalışıyorum. Nasıl bu raddeye geldiğim hakkında hiç bir fikrim yok, tek bildiğim bu şekilde mutlu olduğum, ya da olduğumu sandığım... Ama her ne olursa bu değişmeyecek, ben bununla yaşamak istesem de istemesem de. Kimse de değiştiremeyecek. Hoş, değiştirmeye çalışan da yok ya. Bir tek Yelin ruh halimin ne kadar çöktüğünün ve mazoşist olduğumun farkında. Beni sürekli uyarıyor. Vücuduma her bir yeni yara açtığımda bana kızıyor, bunu engellemeye çalışıyor, fakat başaramıyor. Annem ise kolumdaki izleri bir çok kez görmesine rağmen neden jilet attığımı sadece bir iki defa sormuş, sana ne cevabını alınca da bir kaç saçma küçük yapmamam gerektiğini söyleyip uzaklaşmıştı. Jilet atıp yaşadıklarımın acısını bu şekilde çıkarmamda payının büyük olduğunun farkında mı acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polen
Mystery / ThrillerEğer bir gün kendimi acı gerçeklerden sıyırıp hayatta güzel şeylerin de olabileceğine inanırsam belki de bu mazoşistlik son bulur. Bu zamana kadar kendi karanlık dünyam ve çıkmaz sokaklarım arasında kayboldum hep. Kendi acı dünyam beni mazoşistliğe...