Poyraz beni ara sokaklardan birine getirmiş, kaldırımın kenarına oturmuştuk. Bu sokak bir başkaydı. Sanki daha önce kimse uğramamış gibi. Ağaçların bol olduğu ve kenarında hiç ev olmayan grilerle kaplı bir sokak. Bu sokağa çıkan yollar da hemen hemen öyleydi fakat burası çok daha tenhaydı. Burayı nerden bulmuştu ki bu?
Yol boyunca yine tek kelime etmemiştik.
"Daha iyi misin?" dedi oturduğu kaldırımda kıpırdanarak. Siyaha kaçan koyu kahve gözlerini bana yöneltti.
Halen sırf ben rahatlayayım diye benim için bu kadar şey yaptığına inanamıyordum.
"Evet."dedim fısıltıyla.
"Hep böyle mi oluyor, yani bu konu açılınca hep ağlıyor musun? Bak sana acımıyorum tamam mı Lena? Sırf senin için cool tavırlarımdan taviz verdim, bu sana değer verdiğim anlamına geliyor." dedi, ardından da masum bir gülücük kondurdu yüzüne. Gamzelerini belirginleşmişti. Ben bunun her şeyini ezberlerim. Gülüşünü, yüz hatlarını, dediklerini...
"Genelde ağlarım evet ve dediklerini bilemiyorum."
"Ben sana gerçekleri söylüyorum, inan bana. Sen ağladığında, kendine acı çektirdiğinde ben çok kötü hissediyorum."
"Ne demeliyim bilemedim."
"Bir şey demene gerek yok sadece gözlerime bak bu yeter bana."
"Ben...Peki." dedim. Gözlerimi çekinmeden gözlerine diktim. O da benim gözlerime bakıyordu.
Bunu neden yapıyordu? Neden umut veriyordu bana? Bu bir açılma mıydı, beni rahatlatmak için mi yapıyordu? En zayıf noktamdan vurmuştu beni. Adeta dilim tutulmuştu. Ne konuşabiliyor ne de bir şey hissediyordum. Bakışlarından cesaret alarak kendimi toparladım.
"Ben seni seviyorum Poyraz."
Kendime inanamıyordum. Ona açılmıştım. Üç yıldır hayatta yapmam dediğim şeyi onun gözlerine bakarak yapmıştım.
"Biliyorum."
"Ne? Nasıl?"
"Hareketlerinden anladım."
"Nasıl yani?"
"Bana bakınca utanıp başka tarafa bakıyordun felan işte."
"Anlamazsın sanmıştım."
"Bu konuda profosyönelim."
"Seni sevdiğimi bile bile benimle baş başa burda oturuyorsun."
"Çok safsın." dedi yüzümü avucunun içine alarak. İşte şimdi gözlerini tam anlamıyla gözlerime kenetlemişti. Kelimeler o anlarda adeta hapsedilmişti benim için. Hiç bir şey şöyleyemiyordum. Elleriyle çenemi ve başımın arka kısmını tuttu.
"Sence neden bunu yapıyorum ha neden?"
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı iyice. Artık o mükemmel kokusunu daha da iyi hissediyordum. Her baktığımda yeniden aşık olduğum yüzünün her ayrıntısını çekinmeden inceliyordum. Dudaklarını yaklaştırıp gözlerini kapattı. Kalbim duracak gibi hissediyordum. Vücudum donmuştu, hücrelerim kaskatı kesildi. Gözlerimi kapattım tıpkı onunki gibi. Bana daha da yaklaştığını hissediyordum. En sonunda dudaklarındaki o tat ve sıcaklıkla çözünmüştüm. Yaklaşık 30 saniye kadar öpüşmüştük. Ellerimi boynuna koyarak arkada birleştirdim. Alt dudağımı iki dudağının arasına alarak ısırmaya başladı. Ben de onun üst dudağını ısırıyordum. Bu tat harikaydı. Ona bağlanıyordum her geçen saniye. Kendimi geriye iktirdim en sonunda. Bu benim için delilikti. İlk öpücüğüm benim için çok ani olmuştu. Sadece onun gözlerinin arkasındaki ışığı bütün bedenimde hissederek yapmıştım bunu.
O da utanmış gibi geri çekildi ve yerdeki taşlara bakmaya başladı. Ben de ona bakamıyordum. Sanki az önce deliler gibi öptüğüm adam o değildi.
"Beni evime bırakır mısın?" dedim uzun süren sessizliği bozarak. Evet der gibi başını salladı ve ayağa kalktı. Elimi eline aldı ve yüzüme bakmadan önden gitmeye başladı. Ben ise arkadan ona yetişmeye çalışıyor ve kolumu ondan kurtarmaya çalışıyordum. Fark etmiyordu sanırım fakat elimi fazla sıkıyordu. Canım acımıştı. Ama bu hoşuma gitmişti. Sonuçta acı çekiyordum. O sadist olsa ne kadar güzel bir ilişkimiz olurdu. Sadist ve mazoşistin aşkı.
"Hiç sadist olmayı düşündün mü?" dedim kısık sesle. Sanki çok kötü bir şey söylemişim gibi olduğu yerde durdu. Bir anda hışımla arkasını döndü. Sinirden çenesi kaskatı kesilmişti. Gözlerinden ateş çıkacak gibiydi. Ağzını açtı fakat sonra geri kapatarak önüne döndü. Elimi hala sımsıkı tutuyordu. Hızla yürümeye başladı. Ona yetişmek için müthiş bir çaba sarf ediyordum. Uzun bacakları sayesinde büyük adımlar atıyordu. Benim ise bacaklarım kısa sayılmasa da onunki kadar uzun değildi. Ben onun omzuna geliyordum. Poyraz ise 1.90a yakın boyuyla basket oynadığını apaçık belli ediyordu.
Sonunda arabaya varmıştık. Otomatik anahtarla kapıyı açtı ve elimi bıraktı. Ön koltuğa oturduğumda kapımı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Yüzü hala kaskatıydı. Simsiyah gözleri kırmızıya dönmüştü sanki sinirden. Kontağı çalıştırmasıyla gaza basması bir oldu. Adresi sordu ben de tarif ettim.
Neden bu kadar sinirlendiğini anlayamıyordum. Sadece bir soruydu. Onu tanımıyordum. Ne de olsa hiç konuşmamıştık sayılırdı. Bir kaç okulla alakalı cümlenin dışında. Evet, tanımadığım birine aşık olmuştum. Onun karakterine aşık değildim. Gözlerine aşık olmuştum. Dağınık siyah saçlarına... Bileğindeki fenerbahçe bilekliğin ondaki duruşuna... Hatta boynundaki çıkıntı adem elmasına bile aşık olmuştum onun. En önemlisi kokusuna. On metre uzağımdayken bile sanki yanımdaymış gibi gelen kokusuna. Saçları ayrı güzel kokuyordu, vücudu ayrı ama o ikisinin birleşimi harikaydı.
"Bir daha sakın böyle bir şeyden bahsetme!" diye bağırdı. Sinirliyken bile tatlıydı ama bu halinden korkmuştum açıkcası. Ne diyeceğimi şaşırmıştım.
"Tamam ama neden?" dedim ürkek sesle.
"Bahsetme dedim işte! Sadist felan olmayacağım! Anladın mı? Bu konu burda kapandı!"
"Peki tamam olmanı istemedim zaten. Benim durumum belli."
"Sadist ve mazoşistin aşkı! Derdin bu di mi?! Öyle bir aşk yürümüyo güzelim!"
İçimi okumuştu adeta.
"Sen nerden biliyorsun söylesene!" artık ben de bağırmaya başlamıştım. Sanırım yine mazoşist damarım tutmuştu. Sinirlerim boşalıyordu.
"Biliyorum ben!"
"Lanet olsun!"
"Yine noldu?!"
"Sanane! Geldik sayılır çek sağa inicem ben!"
Daha ilk günden tartışmıştık hem de yirmi yıllık karı koca gibi bağırış çağırış. Gerçi sevgili değildik ama yine de bundan hiç zevk almamıştım. Biz çok farklı karakterlerdik. O bir star bense bir hayrandım. O gökyüzünün tamamı bense sadece herkesin görebildiği küçük bir kısmı. O popüler bense en yakın arkadaşından bile uzak durmaya çalışan soğuk ve içine kapanık bir kız. Biz onunla tamamen farklıydık. Henüz ilk defa baş başa kalışımız olsa bile bu berrak bir su gibi apaçık belliydi.
Arabayı sağa çekti.
"Madem bu kadar sıkıdın, in!"
kapıyı açtım. Benim de tıpkı onunki gibi elim ayağım titriyordu. İlk saatlerden saçma bir neden yüzünden kavga etmiştik. Bravo bize! İnip kapıyı sertçe çarpmış arkama bile bakmadan yürümeye başlamıştım.Arkamda o son model arabanın hızla gidişini sesten ve çıkardığı dumandan anlamıştım. Rahatlayacağıma daha çok sinir olmuştum. Eve girdim. Allahtan ki kimse yoktu. Hızla odama çıkıp üstümü çıkarıp iç çamaşırlarımla yatağa atlayıp yorganı kafama kadar çektim."Lena! Lena kime diyorum uyan!" diye annem bağırarak yorganı üstümden çekti.
"Of! Ne var anne?"
"Daha ne olsun okula gitmemişsin!"
"Off! Hastaydım işte yattım evde."
"Evde saat üçe kadar temizlikçi vardı eve gelmemişsin hiç! Bana yalan söyleme! Yeter artık okulu astığın! Ankara'daki yatılı okulu aradım yarın yola çıkacağız! Onlar seni adam eder! Akşam yemeğin aşağıda!" diyerek kapıyı kapattı.
Allah kahretsin! Ben hayatta gitmem oraya. Belki bir kaç gün evden uzaklaşsam unutur gider. Hızla telefonu elime alarak Yelin'i aradım. Kapalıydı. Son çağrem Poyraz'dı. Her ne kadar kavga etsek de son çağrem buydu. Başka kimim vardı ki benim? Ağlayarak Poyraz'ı aradım. Bir kaç çalıştan sonra açtı.
"Alo?" dedi uykulu sesle. Sanırım uyuyordu. Saat kaçtı ki? Gözlerimi komedinimin üzerindeki saate çevirdim. Saat 12ye yaklaşıyordu.
"Alo Poyraz benim. Acilen gelmen lazım." dedim ağlayarak.
"Noldu? İyi misin Lena?"
"Nolur gel."
"Tamam geliyorum evde misin?"dedi telaşlı sesle.
"Evet."
Telefonu kapatır kapatmaz yatağım altındaki bavulu aldım. İçine gardolabımın tamamını, makyaj.malzemelerini sığdırmayı başardıktan sonra el çantamın içini çekmecemdeki bütün paramı, telefonumu, kulaklık şarj aleti gibi bir çok şey sığdırıp bavulla birlikte sessizce aşağı indim. Kimse yoktu salonda. Aynı sessizlikle kapıyı açarak dışarı çıktım. Bir süre şişmiş gözlerime aynada bakıp kapatmaya çalışarak çimlerin üstünde Poyraz'ı bekledim. Kısa sürede geldi. Hemen ön kapıyı açtım ama gördüğüm manzara hiç de hoş değildi.
"Poyraz noldu sana?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polen
Mystery / ThrillerEğer bir gün kendimi acı gerçeklerden sıyırıp hayatta güzel şeylerin de olabileceğine inanırsam belki de bu mazoşistlik son bulur. Bu zamana kadar kendi karanlık dünyam ve çıkmaz sokaklarım arasında kayboldum hep. Kendi acı dünyam beni mazoşistliğe...