Sabah kalkığımda hala aynı pozisyonda olduğumu anladım. Hiç hareket etmeden bütün bir gece uyumuştum. Kolumdaki peçetelere baktım. Beş tane üst üste koymama rağmen kan bütün hepsini geçmiş, yatağıma akmıştı. Bu kadar kanamasına rağmen nasıl uyanmamıştım bilmiyordum doğrusu. Oysa şimdi ne kadar acıyordu. Sanki... Tarif edilemez bir acıydı bu. Tek bildiğim cidden acıttıydı.
Peçeteleri yere attım. Kabuk bağlamamıştı. Jilet izleri hala yeniymiş gibi duruyordu. Daha fazla incelemek istemiyordum. Sanki bu izlere bakınca yaşadığım bütün kötü olayları yeniden yaşıyordum.
Yataktaki oturur pozisyonumu değiştirerek eyleme geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp giyindim. Saate baktığımda servisin gelmesine 15 dakika vardı ama okula gitmek istemiyordum. Haber vermeme de gerek yoktu. Gelmediğimi görünce direkt gidiyordu zaten.
Biraz sahilde dolaşırım umuduyla çantamı ve gerekli tüm ihtiyaçlarımı alarak dışarı çıktım. Ne zamandır yemek yemiyordum. Kaç öğün atladım kim bilir. Fakat yaşadığım olaylardan olacak ki şu ana kadar hissetmemiştim bile.
Sahile vardığımda ilk iş bir simit almak oldu, daha sonra bankın birine oturup müzik dinlemeye başladım. Bir yandan müzik dinliyor, bir yandan da simitimi yiyiyordum.
Poyraz'a teşekkür etmeli miydim? En azından bir "sağol"u çok görmemeliydim bence ona. Fakat bende bu cesaretsizlik olduktan sonra bırak konuşmayı yüzüne bile bakamazdım dün olanlardan sonra. Sanki önceden çok bakıyordum da.
Denizin sonsuzluklarında gezinirken telefonum titredi. Şaşırtıcı, bana kim mesaj atar ki? Telefonumu açtığımda mesajın Poyraz'dan olduğunu gördüm. Numarası kayıtlı olmasa da mesajdan anlamıştım o olduğunu. Numaramı nerden buldu ki? Kesin Yelin'den aldı.
"Ne hissediyorsun? :)" yazmıştı. Cidden bak, ben buna alışkın değilim. Bir, bana kimse mesaj atıp ne hissettiğimi sormaz, iki bu asla Poyraz olmaz.
"Sen mesaj atana kadar varlığımdan bile habersizdim ne hissetmesi?"
Mesajıma çok kısa süre içinde cevap gelmişti. Bu çocuk cidden çok hızlıydı.
"Napıyorsun şu an?"
"Denizi gözlerimle taciz ediyorum :)"
"Okula gitmedin mi?"
"Hayır"
"Ben de. Bişeyler yapalım mı?"
"Canım hiç bir şey yapmak istemiyor."
Bunu yapmak için can atıyordum. Lise hayatım başladığından beri-yaklaşık üç yıldır- her gece onunla bir kez olsun bir şeyler yapmayı hayal ediyordum. Ama kız dediğin ağırdan almalıydı.
"Hangi sahildesin?"
"Alsancak sahili."
"Bekle geliyorum, itiraz istemiyorum sıkıldım hem bir şeyler yaparız."
"Tamam"
Yaklaşık yarım saat daha denize dalgın gözlerle baktıktan sonra arkamda bir el hissetim.
"Yarım saattir sesleniyorum."
"Hı?" deyip kafamı çevirirken Poyraz'ı gördüm.
"Yarım saattir sesleniyorum dedim, dalmışsın."
"Denizi izlerken dalmamak mümkün değil."
"Haklısın. Ne yapalım? Bir şeyler içelim mi?"
"Olur." deyip kalktım. Birlikte arabaya doğru yürümeye başladık. Arabaya geldiğimizde ön koltuğa oturdum. Yolculuk boyunca hiç konuşmadık. Zaten konuşulacak kadar da uzun değildi yol. Daha sonra çok göz önünde olmayan bir cafeye girdik. Masalardan cam kenarı olan yeri seçip sandalyemi çekti. Klasik liseli kızlar gibi olmak istemem ama taşlığı göze batıyor, bu bir gerçekti.
"İki kahve" diyerek garsonu gönderdi. Dirseğini sandalyesinin üstüne koyup kafasını eliyle tutuyordu.
"Anlatsana biraz." dedi. Acaba mazoşist olduğumu öğrenmese de böyle davranır mıydı?
"Ne anlatayım?"
"İçinden ne geliyorsa."
"Anlatacağım bir şey yok."
"Buna inanmamı mı bekliyorsun? Keyfinden olmadın herhalde mazoşist."
"Ştt. Sessiz ol biraz." derken etrafı kolaçan etmiştim. Allah'tan kimse duymamıştı.
"Cidden merak ediyorum niye herkesden gizli mazoşistlik yapıyorsun?"
"Neden mi herkesten gizli mazoşistlik yapıyorum, çünkü insanlar bunu öğrenirse bana acıyan gözlerle bakacaklar. Tıpkı senin yaptığın gibi."
Sanırım sinirlerim boşalıyordu.
"Ben sana acımıyorum."
"Evet acıyorsun, yoksa üç yıl boyunca suratıma bile bakmamışken bu gerçeği öğrenince neden yanıma gelesin? Bir merhabalaşmamız yok doğru dürüst. Nerden geliyor bu samimiyet? O, cool, arkasında arkadaşları olmadan bir yere gitmeyen Poyraz Şahin nerde? Acıyorsun bana ve öğrenen herkes de acıyacak. Ben acınası birisi değilim, öyle bir şey yapmadım. Bu uzun kollu kazağı giymeyi çok mu istiyorum? Elbette hayır. Sırf bana acımasınlar diye."
deli gibi ağlamaya başlamıştım. Yine sinir krizi... Ama hayır, bu sefer bayılmayacaktım, bu yüzden tam istediğim anda yani şu an Poyraz'dan gizli acı çektirecektim kendime.
"Ben tuvalete gidiyorum, sakın gelme dönerim birazdan."
Ağlamamın arasında söylediğim zar zor bir kaç kelimenin ardından hızla masadan kalktım. Tuvalete geldiğimde kimsenin olmamasına sevinmiştim. Kendimi hızla kabinlerden birine kilitleyip klozetin üstüne oturdum. Ağlıyordum, hem de fazlasıyla. Bir kaç tokat attım yüzüme. Elimin izinin kaldığına kalıbımı basabilirdim, o derece sertti tokatım. Sonra kollarımı sıvadım. Jilet izlerini kaşıyıp kanatmaya başladım. Kanlar aktıkça rahatlıyordum, ağlamam azalıyordu. O sırada bir ses duydum.
"Lena nerdesin?!" diye bağırıyordu Poyraz. Sanırım kızlar tuvaletine öylece dalmış, hangi kabinde olduğumu kestirmeye çalışıyordu.
"Git burdan, lütfen." derken nefes alamıyordum doğru düzgün. Sızlayan kolum ve yanağımdaki acıyı hissettikçe garip duygulara bürünüyordum. Acı, aşk, çağresizlik, haz...
"Gitmeyeceğim." Sesimden hangi kabinde olduğumu bulup yumruklamaya başlamıştı kapımı.
"Lütfen, Beni bu halde görmeni istemiyorum." Hayata karşı beyaz bayrak çekmiş vaziyette.
"Aç şu kapıyı Lena. Lanet olsun aç!"
Onu ilk defa sinirli görecektim eğer kapıyı açarsam.
Kapıyı açmadan önce son kez tokat attım kendime. Halen kanayan yaramı yeniden tırnaklayıp kapıyı açtım.
"Bu halin ne?!" dedi. Sinirden mi şaşkınlıktan mı bilmiyorum ama gözleri dönmüştü.
"Ne var halimde?"
Ne yok ki... Uykusuzluktan ve ağlamaktan şişmiş bir çift göz, kıpkırmızı bir yanak, Kandan gözükmeyen kollar... Daha ne olsun?!
"Bunu yapmana izin veremem."
"İzin alan kim?" diyerek onu ittim. Çeşmenin yanına geldim. Suyu açarak kollarımla buz gibi suyu buluşturdum. Kanlar kolumda kurumuştu, bu yüzden çıkmıyordu. Tenime değen soğuk suyu içimde hisstettim. Kalbime soğuk su dökülüyormuş gibi... Poyraz ise arkamdan geldi. Hala şaşkındı. Suyu kapattığımda konuşmak için tam ağzını açmıştı ki geri kapattı. Ben de bunu fırsat bilerek
"Hadi gidelim burdan." diye fısıldadım.
"Sakin anında bunu konuşacağız."
Koluma girmişti. Beni sürükleyerek dışarı çıkarıyordu çünkü bedenimi artık taşıyamıyor, ona yükleniyordum. Bir cevap vermeden onu takip ettim. Lavabodan çıktığımızda aklıma birden hesabı ödemediğimiz geldi. Bu haldeyken hala bunu nasıl düşünüyordum bilmiyordum ama benim mazoşistliğim yüzünden kimsenin ekmeğinden olmasını istemem. Hoş, Poyraz zengin çocuk, bi ara gelir fazlasıyla öder sonuçta.
Dayanamayıp "Hesap?" dedim. Bir kahkaha patlattı. Ardından da ciddileşti.
"Ödedim. Cidden merak ediyorum..."
"...Senin kadar iyi kalpli bir kız nasıl olur da kendine hiç acımadan acı çektirir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polen
Mistério / SuspenseEğer bir gün kendimi acı gerçeklerden sıyırıp hayatta güzel şeylerin de olabileceğine inanırsam belki de bu mazoşistlik son bulur. Bu zamana kadar kendi karanlık dünyam ve çıkmaz sokaklarım arasında kayboldum hep. Kendi acı dünyam beni mazoşistliğe...