Jilet

142 11 3
                                    

Kendime geldiğimde göz kapaklarımı açamıyordum. Ne olmuştu bana? Kulağımın yakınlarından tanıdık bir ses geldi.
"Bu sık sık oluyor mu?" Dedi Poyraz. "Hayır, ben de ilk defa şahit oldum bayılmasına. Ara ara öfke nöbetleri geçirir böyle ama sonra bir kaç jiletten sonra normal yaşamına devam eder." Diye yanıtladı onu Yelin. Şu anda onlar benim hakkımda konuşuyordu fakat ben onları işitmekten fazla bir şey yapamıyordum. Gözkapaklarımı aralayamıyor, parmağımı kıpırdatamıyordum. Sanki birisi bedenimi esir almış, hareketimi kısıtlıyordu. Neyse ki bu güç düşüncelerimi hapsetmemişti.
"Bu gibi ani öfkelerde kişi acıya başvurmazsa böyle sonuçlar ortaya çıkabiliyor."
Sanırım konuşan Poyraz'ın babasıydı.
"Artık acıya başvurmamalı." Diye sitem etti Yelin.
Benim hayatım niye onları ilgilendiriyordu ki? Beni mutlu etmeye çalışırken daha da kötü sonuçlara yol açacaklardı.
"Elbette. Fakat bu bir anda olmaz. Biraz zamana ihtiyacımız var."
Yavaş yavaş parmaklarımı oynattım. Kendime geldiğimi işaret edercesine hareket ettiler. Gözkapaklarımı açtım biraz zorlanarak. İlk önce etraf bulanıktı. Sonra gittikçe netleşti her şey.
"Hıh kendine geldi sonunda."
Konuşan Poyraz'dı. Hepsi etrafıma toplanmış, söyleyeceğim tek kelime için ağzıma bakıyorlardı adeta. Etrafıma bakındım. Bayıldığım yerden farklı bir yerdeydim. Deri bir koltuğun üstüne yatmıştım. Sanırım burası iş yerinin içiydi.
"Noldu bana?" Dedim ilk olarak, buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Ne kadar süredir uyuyordum onu da...
"Bayıldın tatlım. Ama geçti merak etme." Diye yanıtladı beni Yelin.
"Ne hissediyorsun?" Dedi Poyraz.
"Hiçbir şey."
"Nasıl yani, acı istemiyor musun?"
"Hayır."
Babasına dönüp baktı Poyraz. Yelin'in de Poyraz'ın da gözleri parlamıştı. Onları umutlandırdığım için üzgünüm.
"Bu iyiye işaret mi?"
Bu mazoşistlikten kurtulduğum anlamına gelmiyordu. Elbette ömründe gördüğü ilk mazoşist olduğum için bilmemesi normaldi. Benim gibiler her daim acıya ihtiyaç duymazdı. Ara sıra gelen ani cesaret veya öfke patlamaları sonucu olurdu bu. Aşırı duygu yüklenmesi, fazla mutluluk, fazla öfke, fazla aşk.
"Sanmıyorum." Dedi babası. "Sadece şu an bir şey hissetmiyor. Her daim acı istemeyebilir vücut. Tabi ilerlerse bu da mümkün."
Sanki ben yokmuşum gibi konuşuyorlardı resmen.
"Gitmek istiyorum." diye fısıldadım.
"Burası senin için en uygun yer." dedi Poyraz.
Şu anda içinde bulunduğum ortamdan nefret ediyordum. Psikiyatris... Ben deli değildim ki. Belki de Poyraz'ın da söylediği gibi ne yapacağını bilmediği için acıya başvuran bir aptaldım.
"Beni burdan çıkarın. Annem merak etmiştir beni."
"Telaşlanma annene okulda ateşinin çıktığını, benim de seni bizim eve getirdiğimi söyledim." diye açıkladı Yelin. Peki anlamında başımı salladım. Amacım o kadını telaşlandırmamak değil, burdan çıkmaktı.

Şimdi ne olacaktı. En ihtiyacım olduğunda acı alamamıştım. Daha kötü ne olabilir ki?
"Benimle konuşmak ister misin yanlız olarak?" Konuşan Poyraz'ın babasıydı.
"Hayır."
"Siz şimdi gidin. Geç oldu. Fazla zorlamanın alemi yok. Ne zaman isterse getirin. Poyraz sizi taksiye bindirsin." derken Yelin'e bakıyordu. Yelin ise her dediğini hafızasına kazıyordu resmen. Pür dikkat Poyraz'ın babasına odaklanmıştı. Poyraz beni yattığım yerden kaldırdı. Ceketimi ve çantamı elime alırken aklım Yelin'den gizli yapacağım mazoşisylikdeydi. O sırada Yelin de benim sırlarımı Poyraz'a anlatmakla meşguldü.
"Ailesinin henüz haberi yok. Yakında söyleyecek inşallah." derken bana üstü kapalı bir ima göndermişti ki ben bunu onlara elbette söylemeyecektim.
"Söylemen lazım." diyerek bana döndü Poyraz aklımı okumuş gibi. Sinirlendirmeye mi çalışıyorlardı anlamıyorum. Koskoca bir sizene.
"Umurlarında değilim! Ne o salak kadının ne de kendini bir bok sanan adamın... Hiçkimsenin! Anlıyor musun, HİÇKİMSENİN!!"
Aşırı sinirlenmiştim ve maalesef biliyordum ki şu anda bir jilet sahip olabileceğim en son şeydi. Yine kendiliğinden geçmesini bekleyecektim. Ama hayır, olmuyordu. Zaman aktıkça daha da kötü oluyordum. Bacaklarım zangır zangır titremeye başlamıştı. A hayır yine mi? Bayılamazdım değil mi?

...
Uyandığımda kendimi odamda buldum. Yanımda kimse yoktu. Harika. Telefonuma uzandım. Mesaj gelmişti Yelin'den.
"Uyanınca mesaj at. Hepimiz çok merak ettik. Seni eve Poyraz bıraktı, teşekkür et bence öptüm bb"
Nokta koyup yolladım. Sonunda yanlız kalabilmiştim. Yataktan kalkıp ders kitabımın arasındaki jileti aldım. Şu küçücük şey bu kadar nasıl acıtabiliyordu ki? Yatağıma oturdum. Olası fazla kanamaya karşı peçete almıştım. İşte en sevdiğim an. Kollarımı sıvadım ve boş kalan yerlerden birine hafif bir çizik attım. Nereyi kanatacağımı tesbit etmiştim artık. Jiletin sivri ucunu tenimdeki belirlediğim yere sapladım. İlk başta acıdı ama zaten amacım da bu değil miydi? Acıyı hissetmek...
Aynı çiziğin üstünden üç defa geçince kolumun tamamı uyuşmuştu artık. Deli gibi kanıyordu. İşte tam olarak bu manzara beni mutlu ediyordu. Kolumdan akan kanlara aldırmadan yaramla oynamaya başladım. Kaşıdım, tırnakladım... Sonra daha da kanamaya başladı. Normalde ellemeyip kan kaybından gebermeyi beklerdim ama ölümüm bu şekilde olmamalıydı. Küçük bir jilet onu öldürdü denmemeliydi. Bu yüzden peçeteleri koluma bastırıp yatağa girdim.
Hayaller ve beynimin içinde dönüp duran düşünceler... Şu anda beni oyalayan tek şeydi bunlar...
Bu gün konuşmaya bile cesaret edemediğim aşkım beni evime bırakmış, kollarında bayılmıştım. Cidden sınırlarımı aşıyordum. Üzerimde hala bunun şoku vardı. Kendinden taviz vermeyen, cool olduğu kadar konuşkan olan Poyraz... Cidden bu nasıl olur bilmiyorum, Poyraz benimle konuşmuştu, evime bırakmıştı. Onu çok seviyorum. İlk gördüğüm andan beri. Ah, POYRAZ ŞAHİN...

PolenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin