|2|

13 2 0
                                    

Genç kadın karnında hissettiği kıpırtılarla gözlerini açtı. İlk defa biricik yavrusunun onunla kurduğu iletişimi hissediyordu.

Eşinin heyecanla gözlerini açtığını gören genç adamın sevinçten gözleri parladı o an.

Kocaman bir aile olmalarına rağmen kendini bu kadar saklayan tek çocuk onlarınkiydi.

Ailesinin en önemli özelliği kan bağından birbirleri ile iletişim kurabiliyor olmalarıydı.

İki genç aşık bu gecikmeyi Sevda'nın, doğal olarak farklı bir aileden olmasına, bu sebeple güçlerinin de farklı olmasına bağlamışlardı.

Bir kaç hafta daha kendini saklasaydı yavrusu endişelenmeye başlayacaktı Oğuz, babasını daha fazla bekletmeyip de kendini gösterdiği için çocuğuna oldukça minnettardı.

Her ne kadar birbirleriyle bağlantılı olsalar da cinsiyeti henüz belli değildi.

Ama adı belliydi, Özgür koyacaklardı adını.

Özgür ismi tam olarak kendi çocuklarında olmasını istedikleri isimdi.

Kız erkek fark etmez adı belli dediklerinde aileleri karşı çıkmak istemelerine rağmen çocuklarının eleştiriye kapalı olduğunu gören büyüklerin durumu kabullenmekten başka şansları kalmamıştı.

Aynı şehirde, aynı şeyleri düşünen, aynı şeyleri söyleyen bir çift daha vardı.

Ayça ve Mert, doğacak çocuklarının cinsiyeti belli olmadan isminin belli olmasına kızan ailelerini dinlememiş, çocuklarına Deniz adını koyacaklarını kesin bir dille belirtmişlerdi.

İçten içe bir kızı olsun istiyordu Ayça ama şöyle bir düşününce de Mert'e bire bir benzeyen bir çocuğun bacaklarına sarılmasını da istemiyor değildi hani.

Ne düşünürse düşünsün en sonunda cinsiyeti önemli değil sağlıklı olsun yeter diye bitiriyordu beynindeki cümleleri.

Yaklaşık yedi ay sonra, yan yana iki doğumhanenin kapısından iki küçük bebek çıktı, biri mavi biri pembe battaniye içinde sarılı, gözleri kapalı güzel yüzlü iki çocuk.

Kaderleri bir yazılmış iki küçük bebek, Özgür ve Deniz.

Ve belki de çok düşük ihtimalli olan bir şey gerçekleşti. Deniz, Özgür kaldı.

-

Özgür bir Deniz elbette ki hiç sakin olmayacaktır, aralıksız bir şekilde her ay boyunca okula gelip durmaktan bıkmış olan Oğuz, şaka yollu Sevda'ya sataştı.

"Senin bu kızın niye böyle ya? Her ay görüyorum artık öğretmenlerini onlar bile illallah etmiş şimdi böyleyse ilerde nasıl başa çıkacağız bu çocukla yahu. Ben hiç böyle değildim o yaşlarda, seni de hatırlıyorum az çok sessizdin bayağı. Kime çekti acaba."

Eşinin nefessiz kalacak şekilde hızlı hızlı konuşmasına bir kahkaha patlattı kadın.

"Haklısın aşkım ikimiz de öyle değildik ama bu demek değil ki Özgür de bizim gibi olsun."

"Haklısın, çok haklısın ama her ay okula uğrasan sen de benim gibi düşünürdün."

Yandan bir gülümseme sundu Sevda, Oğuz'a.

"Kaç yıl oldu evleneli, hâlâ eriyor kalbim şu gülümsemeye, şu kadına" diye düşündü Oğuz.
Bir öpücük çaldı Sevda'dan.

Akşam yemeğinden sonra sofrayı toplayıp da masada dondurma yemeye başladıkları sırada Özgür tabağını alıp odasına yönelmek için ayaklandığı an annesinin otoriter sesiyle kalktığı sandalyesine oturdu yavaşça. Geliyor gelmekte olan dedi içerden bir ses. İçerden değil babasından gelmiş meğerse.

Sevda'nın bakışıyla ben karışmıyorum dercesine kollarını kaldırıp tüm dikkatini dondurmasına verince Oğuz, Sevda konuşmaya başladı.

"Sana güzelce konuşup uyarmak işe yaramıyor artık Özgür. Çocuğunu cezalandıran bir anne olmak istemedim ama üzgünüm ki sen beni buna mecbur bırakıyorsun. Bak bu kaçıncı oldu.

Bu hafta telefonun bende kalacak, ödev dışında bilgisayarını da almayacaksın. Mesajlarını okumayacağım, akşamları da sınıf grubundan gelenleri beraber okuruz artık.

Unutma güzel kızım ben seni defalarca uyardım, bana başka şans bırakmadın artık."
Kollarını iki yana açıp omuzlarını silkti annesi.

Özgür ilk başta itiraz edecek oldu fakat annesinin haklı olduğunu, itiraz ederse sürenin katlanma ihtimalinin yüksek olduğunu biliyordu.

Ayrıca sürekli sorun çıkarmaktan, öğretmenlerinin ona tiksinircesine bakmalarından bıkmıştı. Az buçuk anlayabiliyordu neden öyle yaptıklarını. Kendi bile kendinden haz etmezken başkalarından anlayış bekleyemezdi sonuçta.

Haa dedi annesi bir şeyi hatırlamış gibi.

"Zeynep teyzenin doğum günü iki gün sonra, ne alacağını düşündün mü acaba?"

"Sen aldın mı anne?" diye sordu Özgür.

"O yüzden sordum ya işte kız" dedi annesi az önceye göre oldukça yumuşak bir sesle.

"Henüz bir şey almadıysan yarın işten çıkınca seni okuldan alayım, anne kız şöyle bir mağazları gezelim diye düşünmüştüm."

Annesini duyunca gözleri parladı Özgür'ün.

"Sen var ya sen bi tanesin bee"

Annesinin kulağının dibinde bağırdığını fark etmeden avazı çıktığı kadar bağırıp annesine sarılan Özgür, babasının alınmış yüzünü görmemişti.

Hınzırca eşine göz kırptı Sevda. Oğuz'un yüzü daha da ekşiyince kahkaha atıp kızına daha da sıkıca sarıldı.

Annesinin boynunu rahat bırakıp ben artık odama kaçar dedi Özgür. Annesi tabağını gösterince dondurma tabağını götürüp bulaşık makinesine yerleştirdi, seke seke odasına gitti.

Ödev yapmak için masasına geçti fakat bugün dikkati çok dağınıktı. Süt annesine alacağı hediyeyi seçmeden, öğretmenlerinin gözüne nasıl gireceğini belirlemeden, en yakın arkadaşının doğum günü için uzun zaman uğraşıp yazdığı mektubu bitirmeden ödeve kafasını verebileceğini sanmıyordu.

Önce her şeyi sıraya koydu ve sonra da uyguladı. Onu en çok zorlayan mektup yazmak oldu.

Yaklaşık üç saatini bunlara harcadığına inanamadı Özgür. Yatma saati yaklaşmıştı ama ödevleri duruyordu.

Diş fırçalamayı en sona erteledi ve internet, kitap ve defter üçlüsünün de yardımıyla ödevlerinin büyük kısmını yaptı. Kalanları sınıftakilerden toplarım düşüncesiyle koşa koşa gidip dişlerini fırçaladı. Annesi iyi geceler dediği zaman yatağında olmalıydı.

Sevda reisi sinirlendirmek istemezdi kesinlikle.

Annesinden aldığı öpücükten sonra uyumak oldukça zor oldu ama iyi bir öğrenci olmak istiyorsa sabah erkenden kalkmalıydı. Keşke yastığa kafamı koyduğum gibi uyuyabilsem ne güzel olurdu diye düşünürken uyku haline geçtiğinin farkına bile varmadı.

İÇİMİZDEKİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin