Gecekondu hayatının en güzel tarafı özgürlüktü. Sokak aralarında komşu çocuklarıyla hiç bir farkın olmadan, bütün çocukluğunu bağıra çağıra yaşamak kadar coşkulu ne olabilirdi ki? Zamanın en ünlü çizgi filmlerinden olan 'Ninja Kaplumbağalar' bize büyük ilham kaynağı oluyordu. Kuzenim benden bir yaş küçüktü ve onun kahramanı Donatello idi. Bilimden anlıyor olması onu Çağrı'nın gözünde karizmatik kılıyordu. Bense kendime Mikelanjelo'yu seçiyordum. Daha neşeli olduğundan olsa gerek. Kullandığı alete (çift nunçaku) daha yatkın olduğumu da düşünüyordum. Ayrıca turuncu bandı onu çok da dikkat çekici kılıyordu. Duvarlar, çatılar, ağaçlar ve hatta tepeler bizim için oyun alanı oluyordu. Saatlerce koşturup olayları kurgulayıp çözüyorduk. Elimize geçen her eşyaya bir görev veriyorduk. Sırayla Shredder oluyorduk. İkimiz de kötü karakter olmaktan hoşlanmadığımız için en adil yöntem buydu. Defalarca zaferler kazanıp her gün şehrimizi kurtarıp akşam evimize gizli karakterlerimizin gururuyla dönüyorduk. Çoğu kez oyunlarımızdaki sınırsızlığımız yüzünden yaralanıyorduk da. Bunlarla ilgili anlatılacak yüzlerce anı biriktirmek ve bunu bugün bile anlatıyor olmak beni canlı kılıyor. Savaş yıllarının kısıtlılığı geçtikten sonraki ilk farkındalığım kalabalık ailenin güzelliğiydi. Birlikte üzülüp birlikte karnını doyurduğun kocaman bir aile, insana kendini olduğundan on kat daha güçlü hissettiriyor.Bir akşam ansızın çıkıp gelen babam da aramıza katıldıktan sonra şiddet eğilimim azalmış olacak ki ailemin okula çağırılmadığı, arkadaşlarımın beni çağırmak için kapıya dayandığı bir zaman dilimi olmuştu. Öfkeli değildim, mutluydum. Bir akşam kuzenimle acıkıp eve gittiğimizde annemi üzerinde kalın yorganlar atılı, titreyerek yatarken buldum. Babam bir taraftan telefonla konuşuyor, diğer taraftan konuşma aralarında ağlıyordu. Bizi hemen mutfağa aldıklarında ilk düşündüğüm mutsuzluğumuzun geri döndüğüydü. Babamın geri döneceğini, birliğindeki görevine yalnızca bir izin için ara verdiğini biliyordum. Geri dönecek olması değildi bu kadar üzücü olan. Ertesi sabah annem bana neler olduğunu anlattı. Amcam ölmüştü. Feci bir trafik kazası geçirmişti. Araba Denizli yolunda bir kamyona arkadan çarpmış, kızı ve eşi sağ kurtulmuş ancak canım kadar sevdiğim biricik amcam olay yerinde ölmüştü. Şimdi babam ailenin kalan son erkeği olarak bir çok şeyle uğraşmak zorundaydı. Cenaze işlemleri, mezarlık, ailesinin Ankara'ya getirilmesi.. Bizim de babama destek olmamız gerekiyordu. Peki annem dün gece bunun için mi titriyrdu? Dün gece bilinci kapalı titrerken nasıl bu sabah benimle bunları konuşabiliyordu?
Çok ağladım. Mezarı başında toprağını avuçladım. İnanmakta çok zorluk çektim. Hatıralarımızı anlatıp durdular günlerce. Ben de gecelerce dua edip düşündüm. Her hafta annemden beni mezara götürmesini istedim. O benim için kendi kızının elinden yerine yenisini alacağı vaadiyle oyuncaklarını alan, istediğim her şeyi yapmamı sağlayan kahramanımdı. Bana olan sevgisini öyle çok hissettirirdi ki, çocukluğumun bütün sevgisini ona vermek isterdim. Bana paha biçilmez hediyeler getirir, sık sık arayıp neşemi canlandırırdı. Belki bana annem ve babamdan daha çok anlatmıştı sevgiyi. Çünkü biliyordu ki, onlara şımarıklık yapacak koşullarım yoktu. Yine biliyordu ki kendi ailesi benimkinden çok daha şanslı ve çok daha mutluydu. Görüştüğümüz kısa süreler içerisinde bana hayatın yaptığı bütün haksızlıkları unutturmaya çalışır gibi her türlü mutluluğumu sağlamak için var gücüyle çabalıyordu bu yüzden. Bu sebeptendir ki, bu satırları yazarken boğazım acıyla düğümleniyor. Aramızdan ayrılmış olması çok üzücü. Sevgili amcamın 32 yaşında, hayatının en güzel zamanında aramızdan bütün neşesini de alarak ayrılmış olması trajedisi üzerimizdeki acısını azaltırken asıl sorunları anlamaya başladım.
Babam görevine geri döndükten bir hafta sonra istifa ettiğini ve kalan hayatını ailesiyle yaşamak istediğini söyleyip geri gelmişti. Aslında bunu uzun zamandır planlıyormuş ve bunun için amcamla anlaşıp bir süre önce bankadan bir miktar kredi çekmişler. Para amcamın hesabında kalmış, çünkü babam bize Ankara'da yeni bir ev almak için başka bir kredi kullanmak istemiş. Amcam vefat ettikten sonra ise babam hiç anlamadığı bir işe yatırım yapamayacağını düşünüp vazgeçmişti. Tüm o kredi borcu ise o an itibariyle işsiz olan babamın omuzlarına yığılmıştı. Yeni bir ev almak, yeni bir işe alışmak, ailesini yeniden hayatın normal sayılan kısmına yerleştirmek ve çok sevdiği kardeşinin acısıyla baş etmek zorundaydı babam. Ben bunların farkında bile değildim. Biraz acı, paramızın az olduğu söylemleri tek hatırladığımdı. Büyük bir çaba gösteriyordum etrafımdaki çocuklara alışmak için ve gecekondu hayatından çıkıp alışmaya çalıştığım bu 'daha elit' 'sivil' çevre ne yazık ki alışkanlıklarımın çok ötesindeydi. Bazen sabır sınırlarımı zorluyordu bu çocukların şımarıklıkları. Artık lider değildim. Olamıyordum. Anlayamıyordum. Tek bir sıfatım kalmıştı; çalışkanlık. Tüm öğretmenlerin ve tüm sınıfların beni konuştuğu bir dönem hatırlıyorum. Ankara birinciliğim olan sınavlar ailemin gurur kaynağı oluyordu. Çok ders çalışmıyordum. Sadece gerektiği kadar. Sokakta oynamak, bahçe içi dubleks evlerin olduğu sitelerden oluşan muhitimizde her çocuk için en büyük olanaktı. Bütün komşu çocuklarının da aynı yaşlarda olması büyük şanstı. Aramızda küçükler ve büyükler de vardı ama biz bir çevreydik, diğer sitelerdeki çocuklara göre bir birliktik.
