Gonca apar topar eve geldiğinde okul sonrası uykusundaydı Akça.
Bilenler bilirdi ki uykunun en tatlı hallerinden biriydi.
Sabah erkenden okul yoluna düşmüş yorgun bedenin eve gelir gelmez kendini yumuşacık ve sıcak bir yatakta buluşundan daha güzel pek az şey vardı zaten.
Hele bir de yağmurlu bir hava varsa...Hava kar topluyordu aslında ufaktan.
Ayazın verdiği hissiyat bu noktaya çıkıyordu.
Dudak yakan,yanakları acıtan kuru bir ayaz.
Ve sulu kar biçiminde yağmur.
İşte sıcak evde yumuşak yatakta uyumak için iyi bir bahaneydi.Ama kendi yatağına uzanmamıştı Akça.
Çırılçıplak,Gazi'nin tenini yalayan çarşafa uzanmıştı bugün.
Esmerin kokusu sinen yorgana gövdesini dolarken cenin pozisyonu almış,karnına dizlerini çekerek uyumuştu tatlı bir hülyada.
Sanki onun göğsünde bir yerlerde küçücük top gibi katlanıp uyuyormuş gibi.Gonca ise bir adım attı mı evde yankılanırdı.
Hele o şapıdık terlikleriyle ahşap zemini zorlarken imkansızdı Akça'nın uykusundan uyanmaması.Akça evdeki herkesi adımlarından tanırdı.
Ama pek hazin,pek buruk bir nedeni vardı bunun.
O,kendi dünyasında gecesini gündüze çevirirken onu gelip rahatsız etmelerine bir engel olarak mekanizma geliştirmişti.
Uzun ve sık adımlar atıyorsa misal,asabi bir yürüyüşle geliyorsa Ahmet Ağabeyi idi.
"Ne yatıyorsun,kalk dükkana git."demek içindi adımların sesi.Daha yavaş ama düzenli geliyorsa adımlar Remzi Ağabeyi idi.
Yine bir iş buyuracaktı lakin neyse ki "kapı tıklatmak."gibi bir medeniyetten nasibini almıştı.
En azından gündüzleri değil de geceleri gelirken vuruyordu kapıya uyarı mahiyetinde.
Ha,cevabı beklemeden kapıyı açıyordu ama...
Akça hemen kendini yatağa atıp bedenini gizliyor,karanlıkta makyajlı yüzünü kamufle ediyordu yüzüstü uyuyor gibi yaparak.En tehlikelisi annesiydi.
Yumuşak adımları vardı tombul kadının.
Bulutlarda süzülür gibi adımlıyor Akça'nın kendini zorlamasına neden oluyordu.
"Ben doğurdum,nolcak?"diyerek banyoya bile izinsiz giriyordu çoğu zaman.
Vileda sopasını almak için...Gonca ise en belirginiydi.
Şapıdık terlikleriyle evi inleten kızı mahalleden bile duyabiliyordu Akça.
Dudak ısırdı ve çıplak bedenine sinen esmerin kokusunu soludu çarşaftan.
"Gazi,Gazi,Gazi..."diye fısıldadı burnunu yastığa sürerken.
"Özledim."Gazi...
Bütün geceyi marangozhanede geçirmişti.
Sabah Remzi Abisi ile Akça evden ayrılırken duşa girmiş,uyumuştu muhtemelen.
Ama henüz Akça daha gelmeden yine gitmişti marangozhanenin talaş kokusuna.
Çalışkandı,azimliydi.
Ağabeylerinin kırk günde ettiği işi kırk dakikada yapacak kadar...Akça dudak ısırdı üzerine eşofman takımı geçirirken.
Kapşon fermuarını boğazına dek çekti ablasının odasına adımlarken.
"Abla?""Akça?"dedi kız sevinçle.
"Gel gel.""Bu ne abla?"dedi Akça merakla.
Gonca mavi gözlerini süzüp esmer tenli kolunu uzattı yavaşça kardeşine.
Sıralı bilezikler,yüzükler hatta bir şahmeran.
Pek zevksiz bir şahmeran idi,kelepçeye benziyordu parmaktan takılan.
Akça merakla göz kırptı.
"Nereden buldun ki parayı?""Enişten..."dedi Gonca gururla gerdan kırıp tombul kollarını sallarken.
"Almış gelmiş abimlerin istediği kadar.""Abla..."dedi Akça saf saf mavilerini dikip.
"Eniştem de kuruş yok ki? Nereden bulmuş?""Borç almış. Yine de almış."dedi Gonca tebessümle.
"Bak."Yatağın üzerine serili gelinliğe baktı Akça merakla.
"Abla?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurdelem Kırmızı
Romance"Takvim yapraklarından bir şafak daha kopardım. Ona da bir tek senin ismini yazdım Gazi." diye fısıldadı Akça. "Bir sen,hep sen..." "Onu sevmek çok güzel! Dünya öyle dursun !"