1°MAZİ

42 4 18
                                    

Merhabalar...

Uzun zamandır yazıyorum ama yayınlama cesaretim yoktu. Bir anda aklıma esmiş olduğu için yayınlama kararı aldım.

Umarım beğenirsiniz, içimden gelen şekilde yazdım.

İyi okumalar...

*****

Anka Kuşu'nun bilinen güzel bir anlamı vardır. Çektiği acılara rağmen küllerinden doğan bir kuş... Acılarından baş çıkarmış, onlarla yüzleşmekten çekinmemiş, dik durmayı başarmış...

Şimdi ensemin biraz aşağısına işlenen dövme de bunu gösteriyordu. Küllerimden yeniden doğmak istiyordum. Yanık benden hiçbir şey kalmayacaktı.

Dizilerimi kendime çekmiş yaşadıklarımı düşünüyorken odaya birisi daldı. Dövmeci makineyi tenime değirmeyi bırakmış ve irkilmişti. Bense gözümü bile kırpmadan karşıdaki boy aynasından kendime bakıyordum. Ruhsuz bakışlarıma istinaden tenime batıp çıkan iğneye de gıkım çıkmıyordu.

"Ne dalıyorsun kardeşim odaya? Dingonun ahırı mı burası? Müşterim soyunuk da olabilirdi." Kimseye laf yetiştirecek halim yok gerçekten.

"Bir sus amına koyayım! Şurada dinleneceğiz, iki dakika." diyerek oda içindeki deri koltuğa oturdu. Dövmeci hazır durmuşken ağzımın kuruluğunu gidermek için çantamdan suyumu alıp kafama dikledim.

Şişemi çantama atıp geri doğruldum. Dövmeci ağzının içinde bir şeyler mırıldanıp bana doğru konuştu. "Bir sorun olacaksa çıkarabilirim dışarıya?" Çıkarsın Ecem! Kafamı iki yana sallayıp kendime bakmaya devam ettim. Tek kelam etmeye mecalim yok.

Adam işine devam ederken bakışlarım elime indi. Tenime sürekli batan iğneyi hissetmiyordum bile.

"İlk dövme değil sanırım, bu kadar alışık olduğuna göre?" O da şaşırıyordu tabi. Acı eşiğim düşüktür aslında ama bugün öyle ruhsuzdum ki ne acıyı hissedebiliyordum ne de yüksek sese tahammül edebiliyordum.

"İlk." Saatlerce nefessiz konuşan kızı ne hale soktular?!

İkisinin de şaşkın bakışlarını umursamadım. Elimdeki telefonun ışığı yanınca gözlerimi ona çevirdim. İşlerimle ilgilenen kuzenim arıyordu. Meşgule atıp yine gözlerimi kapattım. Tekrar aradığında derin bir nefes alıp çağrıyı yanıtladım. Bu sırada dövmeci durunca ona aynadan devam etmesini belli eden bir işaret yaptım. Zaten az kalmıştı. O şaşkınca devam ederken karşı taraftan ses duyuldu.

"Ecem neredesin?"

"Dışarıdayım Ezgi, söyle?" İğne tenime batmaya devam ediyordu.

"Restorana gelsen iyi olur." Mırın kırın etmeden konuşsa keşke.

"Sebep?" Dövmeci işini bitirdiği için kremini sürüp bitti anlamında bir işaret yaptı. Telefonu hoparlöre alıp tişörtüme uzandım. Üzerimde yalnızca bir braletle oturuyordum.

"Gelsen iyi olur işte!" Ya sabır ya selamet!

"Söylüyor musun? Evime mi gideyim?" Karşı taraftan bir gürültü duydum. Kaşlarım çatılırken üzerime deri ceketimi de geçirdim.

"Annen geldi, burası benim diye bas bas bağırıyor. Biz müşterileri zor bela gönderdik. Gel şu kadına bir şeyler de, ben saç baş dalacağım yoksa!" Sinirle güldüm.

"Yavaş! Söyle o kadına defolup gitmezse ben yaka paça attırırım. O pek kıymetli ismi buna dayanamaz." Topuz saçımı açıp elimle düzelttim.

Bazı Kelebekler Uçamaz... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin