bo burnham - all eyes on me
"beni affediyorsun," dedi gülümserken. "sen beni hep affedersin."
affetmek istemiyorum, diye bağırmak istedim ama sesim çıkmadı nedense. boğazımı iki el sımsıkı sararken beni affedersin, dedi tekrar tekrar.
sen hep beni affettin.
"her zaman yanımda oldun," diye devam etti sözlerine. "hatırlasana."
"karşılığı bu mu olmak zorundaydı?" dedim.
konuştum.
sonra, hemen sonra, parmaklarının arasına aldığı iğne ve iplikle dikmeye başladı dudaklarımı. daha fazla konuşma, demekti bu. ilk kez ağzımı açıyordum ama hemen kapatmamı istiyordu.
"biz mutluyuz," dedi iğneyi bir kenara bırakırken. "al bu ipi şimdi," dümdüz baktı yüzüme, "kalbine sararsın."
bu ip kalbime ne yapar, diye düşündüm. ip keser kalbimi.
"kalbinin kesilecek bir yanı mı kaldı ki?" dedi gülerken. "yaşa şimdi hayatını, hiç konuşma, beni de affet."
jeon joo karanlık odadan çıkarken arkasına bakmadan, birkaç kişinin daha peşinden çıktığını gördüm ama yüzlerini seçemedim. ağzımı açmak istedim. ağzımı açmak ve bağırmak. dudaklarım delicesine acırken başımı eğip de göğsüme baktım. bir parça ip sarkıyordu göğsümden, kırmızıydı.
"kaderin ipi," dedi bir ses uzaklardan. sonra kapıyı çekip çıktı.
kaderin ipi neden kalbimi sarıyor öldürmek istercesine diye sormak istedim yine ama soramadım. zorladım kendimi. ince bir çığlık attım boğazımdan ama sesimi kimseye duyuramadım.
"kabus görüyor olmalı," dedi tanıdık bir ses.
"toplantı başlayacak, uyandırsak iyi olur."
sesler uğultudan çıkıp da normale döndüğünde araladım gözlerimi ben de. kulübün birkaç sessiz üyesi karşımdaki sandalyede oturuyordu. kendi aralarında konuşurken izliyorlardı beni de. anlaşılan o ki gece ders çalışırken uyuyakalmıştım.
saçlarımı gelişigüzel bir şekilde toplayıp yüzümü ovuşturdum. tahmin ettiğim gibi kurumuştu dudaklarım, gözlerim de acıyordu. birkaç saatlik bir uyku uyumuş olmalıydım, gece kafamın içindekileri bir türlü susturamayınca ders çalışmaya devam etmiştim.
"çoktan bir ay geçti mi?" diyerek içeri girdi seungmin.
bana da garip gelmişti bu durum. geçen ayın toplantısını daha dün yapmışız gibi geliyordu.
hyunjin kapıdan adımını atmadan bana selam verip uzaklaşırken bakışlarımı jisung'a çevirmiştim ben de. zavallı oğlan kıpkırmızı gözleriyle uyuyordu. dün gece ben ders çalışırken birkaç kez uyanmış, beni izlemiş, sonra da uykusuna kaldığı yerden devam etmişti. kendime aldığım kekin yarısını ona verirken de hiçbir şey dememiş, sessizce yemişti.
jisung derdini öğrenmek istediğim ilk ve tek insandı. geri kalanlar beni ilgilendirmiyordu ancak jisung'un böylesine üzgün olması kafamı hep karıştırıyordu. saçma rüyalara uyanmadığım ve saçma rüyalarımda yine saçma insanları affetmediğim günlerde jisung'u düşünebiliyordum.
"bugün bu dönem için bir kulüp başkanı seçmeliyiz," dedi seungmin. "adayları belirleyelim."
üyeler tek tek birbirine bakarken ben de ayağa kalktım ve koridordaki tek lavaboya doğru ilerledim. uykumu neredeyse hiç alamadığım için soğuk bir suyla yüzümü yıkamam gerekiyordu.
daracık lavaboya ulaştığımda beni her zamanki gibi kirli, su damlalı ayna karşıladı.
kendine bir bak, dedi ayna. yine birilerini affettin rüyanda.
aynaya bakıp da cevap vermek yerine suyu en soğuk ayara getirip yüzümü yıkamaya başladım hızlıca. soğuk su tenime bir tokat gibi çarpıyordu ve çarptığı yeri de kızartıyordu. bu daracık lavaboda bir peçete olmadığı için ıslak yüzüme rüzgar çarpacaktı ve çatlatacaktı derimi.
lavabonun kapısını açar açmaz koridorda yavaş yavaş yürüyen bang chan ile karşılaştım. adımları sakindi, onu bir ayda biraz olsun tanıdıysam sakin bir insan olduğunu söyleyebilirdim. benim aksime bir şeylere tepki verdiğini de görmüştüm ancak yaygaracı bir tip değildi. lafını söyleyip geçiyordu. üstünde son sınıf olmanın verdiği bir ağırlık vardı.
peşinden gelen sessiz adımlarımı duyup arkasını döndü, göz göze geldiğimiz ilk anda da gülümsedi.
"selam," ilk adımı hep o atardı.
"merhaba." dedim. sesim yeni uyandığım için berbat çıkmıştı.
"kötü bir gece miydi?" dedi adımlarını benim için yavaşlatırken.
bok gibiydi demek yerine omuz silktim.
"anladım," dedi başını sallarken. "biraz yanlış bir kelime olacak ama," dedi cümlesine başlarken, "kaçıyor musun sen bir şeylerden?"
çoğu şeyden.
cevap vermedim. cevap vermek yerine kulübün kapısını itip içeri girdim. üyelerin ben girer girmez susması biraz da tuz biber oldu chan'ın sorusuna. üçüncü sınıflardan bir kız stresle ayağa kalktı beni görünce.
"söyleyeceğim," dedi masadaki diğer üyelere. "sunbae,"
"evet." dedim. ne gelecekti ardından merak ediyordum açıkçası.
"biz kulüp başkanlığı için adayımızı seçtik," dedi tek bir nefeste.
"ve?"
"kim seungmin'in aday olmasını istiyoruz."
saf değilim.
en azından bazı konularda saf değilim.
seungmin'in üyeler tarafından seçilmesinin ne demek olduğunu biliyordum. şimdilerde kulübün kurucusu ve başkanı da olsam bu düzenin elbette bir gün bozulacağını biliyordum. üyeler bir kenara çekilip yalnızca gerektiğinde konuşan birisi yerine onlarla iletişim halinde olan ve onların sorunlarını çözen birinin kulübe liderlik etmesini isterdi.
"tek adayımız o mu?" dedim ben de.
"sen neden aday olmuyorsun?" dedi hemen arkamdaki bang chan.
"neden olayım?" dedim. güldüm de hatta. "yoruldum biraz." üyeler de güldü benimle birlikte ama görüyordum, alaycı bir gülüştü bu.
"bu kulübü sen kurdun." dedi bang chan. gözleri beni anlamaya çalışır gibiydi. derince bakıyordu ama göremiyordu.
"bu kulübü benim kurmam her zaman başkanı olmam gerektiğini anlamına gelmiyor."
"haklı," dedi bir birinci sınıf.
biraz zaman geçti. chan bir daha konuşmadı. üyeler kendi aralarında seçtikleri adayı, seungmin'i, kulübün yeni başkanı yaparken jisung'u izledim yalnızca. o da bana bakıyordu ve benim aksime onun gözlerinde bir kırgınlık vardı.
böylelikle kulübün, sahip olduğum tek şeyin, elimden kayıp gidişine şahit oldum.
iyi tarafından bakalım hadi, dedi kafamın içindeki psikoloğum.
iyi tarafından bakalım, bir dahaki sefere tanımadığım ya da az buçuk tanıdığım insanların elimden alabileceği hiçbir şeyim kalmamıştı. artık yalnızca kendime sahiptim.
gifleri öylesine koymuyorum... haberiniz olsun... bu fikte her şeyin bir anlamı var...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love poem | bang chan
Fanfiction"göğsümde özenle bir kuş büyüttüm. onu besledim, onu sevdim. zamanı gelince dışarı çıksın, sevilsin, özgürce dolaşsın ama sonunda bana dönsün istedim. beni terk etmesin istedim. onu bıraktım, gitmesine izin verdim. sonra ne oldu biliyor musun, chan...