Bu hikaye arkadaşlarım ve benim rp yaptığım sırada aklımıza gelmiştir. Devamı gelmeyecektir.
"Gri gökyüzünün altında doğdu ve büyüdü,insanlığın baş belası olan Keder. İnsanlık zayıf ve masumdu bir zamanlar, kalpleri cam ve magnolya yaprakları ile kaplıydı. O insan da bir gün kedere boğuldu, her insan gibi. Derin, soğuk ama sessiz olan göle gömülen ruhlar yavaş yavalş ölürdü. Keder bu gölün dibinde yaşardı. İnsanları yutmak için kendini göstermesine gerek yoktu, insanlık masum olsa bile kendini atmaya meyilliydi zaten. Huzur denen iskele asla sağlam olmamıştı."
Dudakları kuruydu sözleri söyleyen adamın, gözleri odanın ortasında dolaştı. Yavaş yavaş yanan ateş şöminede kabardı, atılan odun sayesinde.
"Sence şu anda kitap dinleme modunda mıyım? O cinayet sahnesinin bir parçası sayılır, bırak şu kahrolası kitabı."
"Ve bu da ne o zaman, sevgili saf dostum? Cinayet silahı mı?" Elindeki kitabı kapatıp salladı. "Birini kitapla mı öldürdüler?"
Öbürü gözlerini devirdi "Kitapla öldürülebilir birisi tabi ki de." Sinirli bir halde sesini yükseltti. "Beni test etmeye devam et de, tüm kütüphaneyi başına indiririm."
"Kütüphaneyi başıma indirecek kadar mı öfkeyle dolduruldu için, biraz kitap okursan kendine geleceğine eminim. Bu zararsız nesneler asla, ama asla birilerini öldürmeyecek kadar narinler. Kitapların ruhunu hisset, Marquis."
hafif bir sırıtma oldu suratında. Arkadaşının tersine gitmekten zevk alıyordu."Tek ruhunu hissetebildiğim şey şuradaki ölü, saf ama sevgili arkadaşım. Ve bu arada sana arkadaşım demeyi tekrar gözden geçiriyorum." Camdan sarkan elbiseli figüre doğru yürüdü. "Ah zavallı bayan Desmonda. Ya da adı her neyse, adı neydi yine hatırlatır mısın?" Yağmur şiddedlendikçe rüzgar güçlenip Marquis'in sesini boğuyordu.
"Lyra Desmonda. Genç ve güzel bir bayan. Ölmek için fazla.... Hatta ben, Alexis Argyris gibi genç bir adam için bile fazla genç bir yaşta ölmüş."
Bay Argyris, bazı zamanlar daha genç bir yaşında öldüğü hakkında bir şeyler dillendirirdi. Nitekim, belki de ruhu genç yaşında ölmüştür. Kim bilir ki? Belki de Marquis. Bu herifi o kadar uzun süredir tanıyan bir o vardı.
"Ölüm sebebinin, cesedin hâliyle hiçbir alakası yoktu. Ölüm sebebi zehirlenmeydi.Ama acaba kim, bu kadar vahşileşebilir? Bu bayan her nasıl biriyse böyle olmayı hak etmiyor."Alaycı bir şekilde kafasını devirdi. "Vahşileşmek mi? Bunu gerçekten sordun mu bana? Bir katilden sempati mi bekliyorsun acaba? Hiç bir zaman öğrenmiyorsun değil mi Alexis? Katiller vahşi, soğuk kanlı canavarlar olmalılardır. Cinayet, soğuk kanlı olmak zorundadır. Doğanın kanunu bu, dolayısıyla elbette canavarlardan vahşilik beklemelisin." Nefes alıp verdi, ama sanki boğazını temizlemektense iç çekme gibi bir sesti bu. "Hala aklımda olan bir soru var ama."
"Ah benim sevgili arkadaşım, canavarları canavar yapan şeyi düzeltmek de yine bu eski dostlarımıza düşer."
elindeki kitabı, diğer eline gazete vurur gibi vurdu ve gülümsedi.
"Oysa ki bunlar, dünyadaki en iyi terapistlere taş çıkartacak kadar insanı anlaşılır kılar. Bir kitaba sarılıp ömrün boyunca iyi bir insan olabilirsin." iç çekti. Kitabını masaya koydu ve filtre kahvesine gitti eli.
"Lakin bazıları... Bazıları hayattan o kadar nasibini almamış ki böyle gayrimeşru işlerle uğraşıyor. Kim bir hayvan kadar delirmiş olabilir ki, Tanrı aşkına?"
Bütün bu cümleleri kurarken, arkadaşının sorusunu görmezden geldiğini fark etti ve gözlerindeki filozofumsu ışık minik bir anlığına gidip meraklı bakışlara yer vermiş olsa da, sonra aynı içtenlikle gözlerini kıstı.
"Neymiş o, dostum?""Zehirlenmiş bir kadın, diyelim ki çayının içine zehir atılsa ya da boynundaki damarından verilse, olduğu yere yığılır. Peki neden zehirlenmiş bir kadın ipe asılmış kıyafet gibi balkondan sarkıyor, boğazındaki düğümle beraber?" Elini gözlerini kapatmakta kullandı. Sanki dünya yok olacakmış gibi gözlerini yumdu. "Kahrolası dava, kahrolası hava, kahrolası migren. Her biri birer baş ağrısı, her şeyden nefret ediyorum." Sesi zorlarmışçasına çıkıyor gibiydi, yağmur güçlenmeye devam etti.
"Biraz bitki çayı iç, senin de o kadın gibi zehirlenmeyeceğini garanti ederim dostum. O kadının cinayeti her ne kadar vahşi olsa da, hatırlatırım ki daha vahşilerine tanıklık olduk biz. Hiçbir cinayete basit demek istemiyorum, hatta cinayetler bir eserdir; insanlığın vahşiliğinin yeniden gözler önüne serilmesi denebilir. Lakin bu cinayet, nasıl anlatsam, zanlısı aşırı belli gibi geliyor."
Kahvesini yudumlayıp ateşe baktı. Alevlerin durumu onun içini dağlamaya yetmişti. Zira alevler bile dedektifin gözünde bu cinayetten daha gizemliydi."Sana zor bir dava olduğunu mu söyledim acaba ha? Herkes o kırık kafanın içinden ışık sızdığını biliyor. Kolay olsun zor olsun, bu havada cinayet işlenmesi yasa dışı olmalı kahretsin!" Bir gün içinde fazla kahretsin demişti belki, ama asla daha ağır küfürlere geçmezdi. "Sana kolay olsun, o her şeyi gören gözlerin anlar zaten. Benim baş ağrımı zerre azaltmaz."