sorry

280 45 20
                                    

08/12/2003 (yaklaşık iki ay sonra)

Hava soğuk. Soğuk havaların güzel ve kötü yanları vardır genelde.
Kötü yanı yanaklarımın kızarması, kızlar yanımdan geçerken kıkır kıkır gülüyor

İyi yanı Kiyoomi'nin yanaklarının kızarması. Bir nedeni yok, sadece onu öyle görmek hoşuma gidiyor.

Okul çıkışında ikizimi ve Rintarou'yu ektim. Son bir iki haftadır alıştılar aslında çünkü bunu düzenli hale getirdim. Onlarla vakit geçirmeyi sevmediğimden değil... Sadece bu sıralar en sevdiğim şey Kiyoomi'yle vakit geçirmek.

"Atsumu." diye bana seslendiğinde ona döndüm. Resim kursuma gidiyorduk. Aslında dersim bugün değildi ama Kiyoomi derslerimde beni izlemeyi sevdiğini söylediğinden beri elime geçen her fırsatta onunla buraya geliyordum. 

Böylece içeriye girdik. Dışarısının aksine içerisi sıcacıktı ve kaslarımı anında pelteye çevirmişti. Gülümsedim ve memnuniyetle gerindim.
"Sıcaktan hoşlanıyorsun?" dedi Kiyoomi ceketini çıkarırken. Ben montumu askıya asardım ama o kendisininkini yanından asla ayırmazdı, bu yüzden ona teklif etmeden sadece kendi montumu astım ve içeriye ilerledik.
"Kim sıcaktan hoşlanmaz ki?" dedim ona tip tip bakarak. Güldüğü nadir anlardan birine denk geldim ve duraksamamak için çok uğraştım.
"Balık gibi bakmasana salak." dedi ve her zamanki yerimize geçtik. Ağız dalaşlarımızdan birine sürükleneceğiz sandım ama konuşmama izin vermedi.
"Ben sıcağı sevmem."

"Neden sevmezsin?" dedim çekmecemden yağlı boyaları çıkartırken. Öğretmenim ileride uğraştığı öğrencilerin arkasından bana gülümsedi ve el salladı. Birazdan gelirdi yanıma.
"Pis hissettiriyor." kas katı kesildi ve aniden ayağa fırladı.
"Lavaboya gidiyorum." dedi, hiçbir şey dememi beklemedi ve gitti.

Bazen onu anlamıyordum, bazen ise çok iyi anlıyordum. Temizliğe çok büyük bir takıntısı vardı, o kadar büyüktü ki annemden beterdi. Bunu Osamu'yla konuştuğumda hasta olabileceğini söylemişti ama ben inanamamıştım. Hasta gözükmüyordu, sadece sessiz bir çocuktu. Benim dışımda sınıftan kimseyle konuşmuyordu ve bu nedense kendimi özel hissettiriyordu. Maskesini sadece benim yanımda çıkarıyordu, nadir de olsa, ve yüzünü sadece bana göstermesi de hoşuma gidiyordu.

"Atsumu bu aralar buraya ne kadar sık geliyorsun böyle." dedi Bayan Hina. Çok tatlı bir kadındı. Bu hayatta başıma gelen en iyi şeylerden biriydi belki de.
"Evet öyle oldu." dedim gülerek. 
"Arkadaşın da derslere katılmak istemez mi? Haftalardır sadece sen izliyor." dedi kaşlarını kaldırarak, bunu yaptığında kahkülü altında kaybolmuşlardı.
"İzlemeyi tercih ediyormuş ama ikna etmeye çalışıyorum." Kafasını anladım dercesine salladı ve saçlarımı karıştırdı.
"Pekala, bugün serbest çalışma yapalım tamam mı? Figür çizimlerini haftaya bırakmak istiyorum."
"Evet, teşekkürler." dedim ve o da yardıma ihtiyacım olursa çağırmamı söyleyip daha küçük çocuklarla olan dersini yapmak için bir başka odaya gitti.

Kiyoomi gideli yarım saat olduğunda ona bakmamak için kendimi zor tutuyordum. O kadar stres olmuştum ki fırçayı daldırmak yerine elimi boyanın içerisine daldırmış ardından da tam benden beklenecek bir şekilde alnıma vurmuştum.
Sinirlenip yüzümü sıvazladım böylece kırmızı boya bütün suratıma yayıldı. En azından artık bahanem var dedim ve bir saniye daha beklemeden lavaboya koştum.
Evet koştum.

"Kapıyı omzumla ittirip içeri girdiğimde lavaboda ellerini yıkayan oğlanı gördüm. Kırmızıydı. Elleri kıpkırmızıydı. Dehşetle ellerini sudan çektim ve o anda benim boyayla kaplı elim kaynar suya değdi. Ağzımdan acı dolu bir tıslama kaçırdım ve ona döndüm korkuyla. 
"S-sen..." konuşamıyordum. Ben öylece kalakalmışken Kiyoomi tuvaletten koşarak çıktı ve kendime geldiğimde atölyeden çıkıyordu.

Çıkarken her yeri boyaya belemiştim ama sonra gelip özür dileyecektim çünkü şu an tüm gücümle koşmalıydım. Ben de öyle yaptım ve koştum.

Onu bir sokak ötede yakaladım. Öylece duruyordu, bembeyaz, karlarla kaplı sokağın ortasında siyah bir karaltıydı. Karşısına geçtiğimde dizlerime tutundum, nefes nefeseydim.
"Her tarafın boya içerisinde." dedi şaşkınlıkla. Ellerini cebine gizlemişti. Kaşlarım anında çatıldı. Normalde böyle bir şey yapmazdım çünkü özel alanının ihlal edilmesinden nefret ederdi hem de öyle böyle değil. Ama kendime engelleyemeden ellerimi kollarına mengene gibi kapadım ve o daha ne olduğunu anlamadan ellerini cebinden çıkarttım.

"Ne yapıyorsun sen!" diye haykırdı ve kendisini geriye attı. Normalde olsa korkardım ama zaten dehşet içindeydim çünkü elleri felaketti. O kadar kötü su toplamış ve tahriş olmuştu ki dizlerimin üzerine düştüm. 
"Hey?" dedi endişeyle. Önüme adımladı.
"Kalksana, neyin var?" dedi homurdanarak.

Ben de bilmiyordum neyim olduğunu. Neden ağladığımı, neden bu kadar üzüldüğümü, neden bu kadar suçlu hissettiğimi... Hiçbirini bilmiyordum.
Ellerimi yüzüme kapatıp hıçkırıklarımı bastırdım ama omuzlarımın sarsılmasına engel olamadım.
"Atsumu?" dedi korkuyla.
"Atsumu neyin var? Konuşsana benimle." dedi ve aynı benim gibi diz çöktü önümde.
"Bağırdığım için üzgünüm. Seni korkutmak istemiyordum." parmağının ucuyla elime dokundu.

Ellerimi yüzümden ayırıp kıpkırmızı gözlerle ona baktım. Kalbimdeki bu acı neydi böyle? Neden bu kadar tarif edilemez bir histi bu yaşadığım?

"Esas ben üzgünüm." dedim gözyaşları içerisinde. O ise bir süre sadece bana baktı, ardından maskesini çıkarttı.
"Canım acımıyor, üzülme bunun için." dedi son derece sakince. Yüreğim sızladı.
"Sana sarılmak istiyorum." cümlemle gerildi çünkü onun bunu kesinlikle istemediği belliydi.
"Ama sarılmayacağım, hadi eczaneye gidelim." dedim ve onu şaşkın bir halde arkamda bıraktım.

Bir yanık kremi alacaktım, bir de dezenfektan.





🅞︎🅚︎🅑︎ ✄ sᴀᴋᴜᴀᴛsᴜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin