don't be sorry

236 48 18
                                    

10.04.2004 (ertesi günün akşamı)

Osamu yatakta uzanmış kitap okurken ben de üzerine yatmış fen ödevin tamamlıyordum. Biraz ters bir pozisyondu ama sıcaktı.
"Rintarou'yla konuşmalısın." dedi Osamu sakince. Gözlerin kitabından ayırmamıştı.

Onun aksine ben önümdeki işi yarıda kesmeye dünden razıydım bu yüzden saniyesinde kalemi elimden attım.
Osamu'nun üzerinden yuvarlanıp kendimi yanına attığımda ayağıyla bacağımı tekmeledi.
"Yavaş olsana, ezildim."
"Pardon." Başımı kardeşimin omzuna yasladım ve bir süre hiç konuşmadım.

"Konuşacağım, aslında ona kızgın değilim. Burnu sürtsün istiyorum." Yanağım koluna dayalı olduğu için sesim biraz boğuk çıkmıştı.
"Bir daha Sakusa'ya öyle şeyler demeyeceğinden eminim." dedi kitabını kapanmaması için açık bir şekilde karnına koyup. Sonunda dikkatin çekebilmiştim.
"Güzel." ondan ayrılıp arkamı döndüm ve cenin pozisyonu aldım.

Kiyoomi acaba şu an ne yapıyor? Aynı benim onu düşündüğüm gibi beni düşünüyor mu çok merak ediyorum.

"Sakusa'yla olan ilişkin nasıl bilmiyor. Doğal olarak bir anda en yakın arkadaşını kaybetmiş gibi hissetti." dedi ve kollarını gövdeme doladı.
"Onunla olan ilişkimi ben de bilmiyorum ki." dedim sakince. Kardeşimin kollarında olmak hiçbir yerde olmadığım kadar huzurlu olmamı sağlıyordu.
"Sadece ona çok değer verdiğini biliyorum."

"Önemli olan da bu." dedi Osamu ve okuma ışığını kapattı. Anlaşılan bu gece birlikte uyuyacaktık.

Annem ertesi sabah bizi kahvaltı masasına zorla oturtmuş beni de bir güzel haşlamıştı.
"Rintarou'nun babası okul müdürü olduğu için ne kadar şanslısın farkındasın değil mi?" dedi sinirle. Bir yandan da mutfağın ortasında volta atıyordu.
"O kadar mahçup hissediyorum ki seni evlatlıktan reddedesim var Atsumu. Bugün ilk işin gidip özür dilemek olacak. Öyle kuru kuru bir özür olmasın. O yeri geldiğinde pek iyi laf yapan ağzını kullan."

"Tamam anne." dedim sıkıntıyla ve önümdeki tostu olduğu gibi bırakıp kalktım.
"Atsumu sofradan bu şekilde kalkamazsın."
"İzle de gör!" diye bağırdım sinirle ve dışarı çıktım.

Haksız falan değildim kavga ederken. Rin o kadar rahatsız edici şeyler söylemişti ki... Üstüne üstlük huyu kurusun beni daha da çok sinir etmek için elinden geleni yapmış ve başarmıştı da.
Yine de özür dilemeliydim ama ondan değil, Bay Suna beni disipline göndermeyip sadece bir uyarıyla olayı kapattığı için şanslıydım.

Okula geldiğimde sınıf neredeyse bomboştu, Osamu'ya beklememiştim bu yüzden de normalden daha erken gelmiştim. Kiyoomi ise oradaydı, üzerinde okulun kısa kollu gömleği vardı, yüzünde gri bir maske takılıydı ve bukleleri alnına dökülüyordu. Sıranın üzerini son derece odaklı bir şekilde temizliyordu. O kadar tatlıydı ki gülmeden edemedim.
"Yardım lazım mı?" dedim sağına geçip hafifçe kafamı eğerek. Bana şöyle bir bakış attı.
"Yaran nasıl oldu?" Dudağımı büzdüm ve iki elimi önümde birleştirdim.
"Çok acıyor ama... Belki öpersen geçer." gözlerim yumdum ve yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

Bir süre ses gelmeyince gittiğini düşündüm, genelde ona fazla sırmaştığımda tek elime etmeden çekip giderdi ya da uzaklaşıp tip tip bakar, söylenirdi.
O yüzden gözlerimi açtığımda fazlasıyla şaşırdım.
Yüzünü bir milim dahi oynatmamış gözlerime bakıyordu.
İlkokulda resim öğretmenimin beni saygın bir yarışmayı kazanmamın ödülü olarak götürdüğü bir sergi vardı. Açıkçası her ne kadar doğuştan yetenekli de olsam öyle sanat galerisine gidip ne zevkle vakit geçirebilecek tutkum ne de aklım vardı.

Yine de orada bir heykel vardı. Uzanan bir adam heykeli. Yüzünde daha önce kimsede görmediğim bir dehşet ve keder hakimdi. Kolları uzun, dalgalı saçlarındaydı, bacakları ise çıplak bedenin bir kısmını örten çarşafalara karışmıştı.
Yarım saat boyunca sıkıntıdan patlayarak gezdiğim serginin sonunda o heykelde takılı kalmıştım. Öğretmenim onun önünde bir yarım saat daha kalmamdan çok etkilenmişti.

Kiyoomi bana o heykeli anımsatıyordu. Mükemmel, pürüzsüz bir yüzü vardı. Her ne kadar yakınımda olsa da bir o kadar da uzağımda gibi hissediyordum.

"Seni öpemem." dedi, sesi de yüzü kadar durgundu. Zaten böyle olacağını biliyordum, takılıyordum ona. Yine de biraz üzülmüş olabilirim, biraz.
"Sorun değil, takılıyordum." dedim gülerek ve yüzümü geriye çektim.

"Ama..." Tekrar yakınlaşmamız için bana doğru gelmesiyle bocaladım.
"Ama bu demek değil ki seni öpmek istemiyorum." Ben öylece durmuş onu izlerken maskesinin bir kısmını indirdi ve işaret ile orta parmağını dudağına değdirip alnıma, yaramın yakınlarında bir bölgeye, bastırdı.
"Daha fazlasını yapamadığım için üzgünüm."

Neden bilmiyorum ama ağlamak istiyordum. En son ne zaman dahi ağladığımı hatırlamıyorum, yine de şu an onun karşısında hüngür hüngür ağlayasım var. Bu bir dosttan duyabileceğim belki de en güzel şey benim için.

"Üzülme." dedim yavaşça ve elimi saçlarına yaklaştırdım. Kendisini ne kadar sıksa da geri çekilmesine engel olamadı. Zaten amacım ona değnek değildi. Sadece elimi saçlarına yakın bir yerde hareket ettirirken aslında bukleleriyle oynuyormuş gibi hayal ediyordum.

"Üzülme Kiyoomi, daha birlikte geçireceğimiz çok zaman var."
Gözlerinin bir an için daha fazla parladığını düşündüm, daha önce kimsenin gözlerinde görmediğim saf bir güzellik. Bir an sonra ise başını aşağı eğdi. Ben de fazla zorlaması ve yerime geçtim.

"Engelleri yavaş yavaş aşacağız."

🅞︎🅚︎🅑︎ ✄ sᴀᴋᴜᴀᴛsᴜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin