the last thought

232 39 10
                                    

16.07.2005 (aynı günün ilerleyen saatleri)

Küçükken hastaneleri çok severdim.
İlk sebebi doktorlarla enteresan bir şekilde iyi anlaşmamdı.
İkincisi ise babamla birlikte geçirebileceğimiz koskoca bir günümüz olurdu.
Sabah aç karna tahlile gider, doktor sonrası ilaçları aldığımız gibi gezmeye giderdik. Nere olursa olsun, hava güzelse bir eğlence parkı; kötü ise atari salonu...

Tabii sonra gitti. Uzun bir süre nedenini anlayamadım. Yeni eşi çok güzeldi, Amerikalıydı. Sapsarı saçları ve bir çift zümrüt gibi parlayan yemyeşil gözleri vardı. Yine de annemden daha güzel olduğunu düşünmüyordum, bu yüzden babam neden gitti çok uzun bir süre anlamlandıramadım. Çok kısa bir süre önce öğrendim.

O iş öyle olmuyormuş.

Şimdi ise soğuk hastane yatağından beyaz tavanı izlerken düşünüyorum.
Neden yanımda kimse yok?

Aslında her kavgamın şiddetle son bulmasından memnun değilim. Kendimi iyi ifade edemediğime varıyorum buradan. Ya da sadece ergenlikte bir erkek olduğumdan... Fazla heyecan, fazla öfke ve kafanın almadığı yaşamsal sıkıntılar...

Yine de babam Amerika hattındaki telefonu çalıp da oğlunuz hastaneye kaldırıldı dendiğinde tereddüt dahi etmeden bir uçağa atlasın, yanıma gelsin isterdim.
Şimdi ise biliyorum, Osamu ve bana henüz buraya gelmemiş birer çift kaliteli oyun gönderecek ve bir telefon görüşmesinde halimi hatırımı sorup beni ne kadar da özlediğiyle ilgili bir şeyler söyleyecekti.

Ama baba ben sana inanmayı bırakalı çok oldu.

"Atsumu!" annem yaşlı gözlerle hastane odasına daldığında kendime geldim. Aklım böylesine doluyken rahat rahat tepki verebilirim diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Ağzımı açtığımda sesim dahi çıkmazken istemsizce telaşa kapıldım.

Çırpınan halimi gören annem arkasından odaya giren hemşireye atıldı endişeyle.
"Oğlum! Tanrı'lar aşkına oğlumun nesi var? Neden konuşamıyor?" Hemşire ve kollarında katıla katıla ağlayan anneme çaresizlikle baktım. Kolumu bırakın parmağım dahi kıpırdamıyordu.

"Lütfen sakinleşin, şöyle oturun size oğlunuzun durumunu açıklayacağım." Kadın annemin hafiften toplu bedenini bir çuval gibi koltuğa bıraktı. Annem hafiften fenalaşmıştı ki yığılır gibi olmuştu.

Camların hepsini ve kapıyı açıp biraz da kolonya ile annemi ayıltan hemşireler doktor da gelince durumumu açıkladılar.

"Ufak bir beyin sarsıntısı. Önemli değil diyemem, sonuçta hayati bir organ söz konusu. Ama içinizi rahatlatmak için söylemiyorum; günümüzde bu yaş grubundaki çocuklarda beyin sarsıntıları ve yine beyinde bulunan iyi, kötü huylu kitleler son derece yaygın. Kafatasında hipotalamusun, beyinciğin üzerinde bulunan hayati bir beyin bölgesi, üstünde kalan bölgedeki saçlarını kazıyıp altı dikiş attık. İç kanamayla karşı karşıya değiliz. Yine de tedbir amaçlı yarın sabah taburcu olmanızı tavsiye ediyorum." 

Doktor hızlı ve net bir şekilde konuşup da kafasında soru işaretleri ile annemle beni bırakıp gitti. Birkaç kısa açıklamanın ardından aynı şekilde iki hemşire de odadan ayrıldı, böylece annemle baş başa kaldık.
"Osamu sana yemek almaya gitti, o da gelecek merak etme." Gözlerinden dökülen yaşlar ve gülümseyen ifadesi o denli tezattı ki dudaklarım gülercesine titredi.

Saatler sonra annem her ne kadar istemese de bana temiz kıyafetler almak için eve dönmüştü. Osamu yanımda kalmıştı ve birlikte bir bölüm dizi izlemiştik.
"Kiyoomi nasıl?" dedim fısıldayarak. Sesim zar zor çıktığından mıydı fısıldamam bilemiyordum.

"Ben de ne zaman soracak diyordum?" dedi Osamu yarım ağız gülerek. Dirseğimle yanımda uzanan bedenini uyarı maiyetinde hafifçe dürttüm.
"Off, iyi değildi sanırım. Onunla senin kadar yakın değilim ve o çok anlaşılmaz." kardeşim iç geçirirken ben hafifçe gülümsedim. Bir şekilde Kiyoomi'nin özeli olmak çok iyi hissettirdi. 

Sonra ise uzun bir süre neden iyi hissettirdiğini sorguladım. 

Ertesi sabah kafama üç sıra dolanmış bir sargıyla taburcu oldum. 
Eve dönüş yolunda anneme okula gidip gidemeyeceğimi sordum ve onu delirttim. Mecazen değil, ciddi ciddi zıvanadan çıktı. Taksinin içerisinde bütün yol bana bağırdı. Osamu yüzünü buruşturup da kulaklarını taktığında yalnız kaldım. En sonunda şoför bana acıdı ve anneme biraz sessiz olmasını çünkü dikkatini dağıttığını söyledi.
Annem sanki uykusundan yeni uyanmış gibi bir ifadeyle silkelendi ve özür dileyerek yerine sindi.

"Seni yaralayan o çocuk. Müdürden onu okuldan atmasını istedim." Annem bunu bana merdivenlerden odama çıkarken söyledi ve ben bir anda o kadar şaşırdım ki yarım yamalak söz geçirdiğim kaslarım tutmaz hale geldi. Yanımda duran Osamu düşmemi zar zor engelledi.

"Olmaz! Asla!" Anneme var gücümle bağırdığımda şaşkınlıkla bana baktı. O kadar şaşırmıştı ki bir süre sadece baktı.

"Sen... Sen ne saçmalıyorsun? Kafanı sandığımdan kötü vurmuş olmalısın." Annem başını elleri arasına alıp da holden salona geçerken tüm kuvvetimi bacaklarıma verip ardından atıldım.

Bir hışımla omuzlarından tutup da kendime çevirdim onu.
"Ben kendim takıldım düştüm. Zaten çocuğa da ilk ben vurdum. Ettiğim buldum anne! Onun bir suçu yok." Annem dehşetle kollarımdan kurtuldu.
"Atsumu, haline bak! Bir de geldin suçlu benim diyorsun. Bu dediğin... Aklım almıyor."
Ellerini havada savurarak tekrar arkasını döndü.

"Onu benden alamazsınız!" tüm gücümle bağırdım ona. O kadar yüksekti ki sesim kavgalara asla dahil olmayan Osamu gelip bileğimi kavradı usulca. Anneme bir zarar vereceğimden korkmuş olmalıydı. Halbuki beni ayakta tutan bacaklarım zangır zangır titriyordu o an. Bir adım atsam yere yığılırdım.

Tabii o bunun farkında değildi.

"O çocuk kim ki Atsumu? Sunaların oğlu, kaç senelik arkadaşın, onu dahi silip attın hayatından. Kaç günlük çocuğu savunuyorsun sen bana? Üstelik halin ortadayken ve o seni bir kere dahi görmeye gelmemişken!" Annem acı gerçeği suratımın ortasına bağırdığında elim istemsizce göğsüme gitti.

Tişörtümü avucumun arasına almış sıkarken onun beni bir kere dahi merak etmemiş olması beni kendime getirmesi gereken suratıma vurulan bir kova soğuk su değil de kaynar su gibiydi.
Bütün hücrelerim yanıyor gibiydi.

"O... o benim için çok kıymetli." Gözyaşlarım yanaklarıma birer birer düşerken kendimi mutfağın taş zeminine bıraktım. Osamu ve annem telaşla yanıma çöktü.

Çaresizce kalan son gücümü kullanıp anneme gördüklerimi anlattım. Anlattım ki beni anlasın, onun derdine derman olabilsin diye.
Vücudundaki morlukları anlattım. Bitmek bilmeyen takıntılarını ve robot hareketlerini... Bir ara ne kadar güzel gözüktüğünü anlatıyordum ki o sırada konunun nerelere geldiğini fark ettim.

Annem sırtını mutfak dolabına yaslamış dolu gözlerle yanımda oturuyordu. Bir eli elimi sarmalamış, bakışları buğulu.
"Ben anlayacağımı anladım anneciğim. Artık dinlen olur mu?" dedi bir eliyle yanağımı okşarken.
Dalgın bir şekilde onayladım onu.

Yatağıma uzanıp perdesi aralık pencereden karanlık göğü izledim bir süre.
Uykuya dalmadan önce düşündüğüm son şey yine o oldu. Birkaç gecedir olduğu gibi.

🅞︎🅚︎🅑︎ ✄ sᴀᴋᴜᴀᴛsᴜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin