1. Bölüm

7.1K 155 15
                                    

Gerçek bir öyküden uyarlanmıştır...

1. Bölüm

İstanbul'da bir pazartesi sabahı daha başlıyordu. Her sabah yaptığı gibi saat 6'da uyandı. Pazar gününü gösteren takvim yaprağına elini uzatarak söylendi..

- Ben seni sadece buradan silebiliyorum, sen beni bütün bir hayattan...

E-postalarını kontrol etti gazete editöründen gelen bir e-postaya göz attıktan sonra; "Bunları assan da bitmeyecekler." diye mırıldandı. Telefonunu eline aldı, sinirle konuşmaya başladı:

- Bu şerefsizin yanındakini tanıyor musun?

- Evet efendim, üniversitede konservatuar bölümünde okuyan bir kız.

- Hangi otel bu? Ama dur, ben tahmin edeyim... Greenland?

- Evet efendim.

- Haberi hemen yarın manşetten koyun! Otelin adını da mutlaka verin.

- Ama efendim! Tazminat davası açma hakları olur.

- Sana ne! Sen mi ödeyeceksin? Ne diyorsam onu yap!

- Peki efendim.

Diğer e-postaları okurken bile hala mırıldanıyordu:

- Kaç yıldızın olduğu kimin umurunda? 65 yaşında bir adamın yanında, 21 yaşında bir kız görüyorsun. Bu adamın amacını bildiğin halde aynı odayı veriyorsun. Hiç mi vicdan yok sende? Rezil adam! Seni bu ülkeden kovmazsam, bana da bu meslek haram olsun Edward!

Dışarıya çıktı. Hem yürüyor hem de anlaşılmayan kelimeler mırıldanıyordu. 37 yaşındaydı. Bu koca şehre geleli 8 yıl olmuştu. Hala bazı şeylere hayret ediyordu. Bilmediği bir sektöre girmiş, her gece, sabah acaba hangi çirkinlikle uyanacağım korkusuyla uyumaya çalışıyordu. Şirkete her zamanki gibi yürüyerek gelip, asansöre bindi. Gözleri dijital ekrana takıldı. Katları gösteren rakamlara gözlerini kırpmadan izledi. Kapıdan girer girmez sordu:

- Herkes hazır mı?

- Evet efendim, toplantı odasında sizi bekliyorlar.

- Babamın dışında kim olursa olsun, toplantıyı bölecek hiçbir iletişim istemiyorum Semiray!

- Tamam efendim.

Sekreterin masasındaki neskafe bardağına gözü takıldı.

- Aferin! Kendi kahvemizin içine de ettiniz ya. Bana toplantı başlamadan şekerli bir kahve, hemen!

Odaya girdiğinde kurmayları ayağa kalktı. Hepsine bir göz gezdirdi. Yerine oturacakken yeniden duraksadı. Konuşan, sadece kendisinin duyduğu beyin sesiydi.

- Allah'ım! Bu insanlar paranın gücü karşısında gösterdikleri saygıyı, senin gücünün karşısında nasıl gösteremiyorlar? Nasıl bir sabırdır sendeki? Ben bu saygıya bana gösterdikleri halde tahammül edemezken, her şeylerini borçlu oldukları sen, nasıl sabredebiliyorsun?

Ses tonu oldukça sertti.

- Oturun! Evet, haftanın gündemini acil ve hızlı bir şekilde alayım. Ege!

- Üstat, şirketin genel durumu iyi, sıkıntımız yok. Ama dergi grubuna bakarsak şu an kazandırmadığı gibi, aksine genel harcamalardan götürüyor diyebilirim.

Dergi grubunun başında Yüksel bulunuyordu. Yüksel'e baktığında bir şey söylemesine gerek kalmadan Yüksel konuşmaya başladı:

-Efendim, bu ülkede yayıncılığın durumu belli. En fazla reklamı yine bizim dergilerimiz alıyor ancak...

HAZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin