3. Bölüm

2K 63 1
                                    

Şirkette sabah trafiği yoğundu. Telefonlar çalıyor, birileri Remzi Efendi’den çay, kahve istiyor, Semiray her zamanki gibi çalan zillere söylenerek kapıyı açıyordu. Hazel, yine Remzi Efendi’den çay istemeye utanmış, kendi çayını almak için kantine gitmişti. Saçlarını ördürmüş, bu haliyle ilkokul çocukları gibi olmuştu:

- Günaydın Remzi Ağabey.

- Ooo Hazel kız, saçlar konuşuyor, deyip gülümsedi Remzi Efendi. Sonra Hazel’in çay almaya çalıştığını görünce:

- Kızım neden istemiyorsun? Ben getiririm. Benim görevim bu.

Hazel işi espriye vurdu:

- Genciz be ağabey! Hem kilo vermem lazım, iyi oluyor.

Remzi başından tırnağa süzdü Hazel’i:

- Ya tabii, maşallah 80 kilo olmuşsun.

Gülüştüler. İçeriye Sinem girdi. Gözleri kan çanağıydı. Belli ki geceden kalmaydı. Sesi yine sert ve rahatsız ediciydi:

- Remzi Efendi acil bir kahve. Şekersiz olsun.

Hazel’e takıldı gözü. Hazel, Sinem’i görünce elinde kendi fincanıyla donup kalmıştı. Sinem adeta ağzından köpükler saçıyordu:

- Sen laftan anlamıyor musun be! Kaç kere anlatacağım sana?

Hazel’in yüzündeki bütün neşe gitmiş, başını ezik bir çocuk gibi eğmişti. Sinem’in bağırışıyla, şirkette çalışanlar kantinde toplanmaya başlamışlardı. Sinem onları görünce, sesinin şiddetini, bu çöplüğün horozu benim dercesine arttırdı:

- Burası iş yeri kızım, senin koyun otlattığın mera değil.

Eliyle Hazel’in saçını çekti:

- Bu saçlar ne?

Hazel’in canı yanmıştı. ‘Ah’, diyebildi sadece. Canı çok yandığı halde korkudan ifade edemedi. Acının verdiği tepki ile elindeki fincanı düşürdü ve çok sevdiği tavşan resimli fincanı paramparça oldu. O sırada Ali geldi. Ali’nin geldiğini görenler birbirlerine işaret ederek uzaklaşıyordu. Ali bir süre uzaktan olanları izledi. Kantinde Sinem, Remzi, Hazel ve bir de o vardı. Hazel, Sinem’in şiddetinden kaçmak için; geriye doğru yürümüş, duvarın dibine kadar gelmişti. Artık gidecek yeri kalmamıştı. Sinem kızın saçını yine çekti:

- Seninle konuşurken yüzüme bak! Ali’nin sesi duyuldu:

- Neler oluyor burada?

Hazel, Ali’nin sesini duyunca, gözlerini ona çevirmiş adeta yardım beklercesine bakıyordu. Ali’yi görünce biraz olsun rahatlamıştı. Sinem’in tavrı hala yumuşamamıştı.

- Bu insan kılıklıya, hoş kılıklı olduğu da söylenemez ya, şirket kurallarını öğretiyorum.

- Hangi şirket kurallarını Sinem? Uymadığın kuralları mı öğretiyorsun?

Sinem bozulmuştu. Yine de pişkinlikle:

- Hangi kurallara uymuyor muşum ben?

- Birçoğuna ama ben ilk aklıma geleni söyleyeyim. Üç gündür işe gelmiyorsun, kimse nerede olduğunu bilmiyor.

- Hayatım, ama...

Sözünü tamamlatmadı Ali:

- İşinin başına dön Sinem!

Sinem yine çocuksu tavrını takınmaya çalışıyordu ki; Ali ses tonunu yükseltti:

- Hemen!

HAZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin