"Neyden kaçtığını bile bilmiyorsun ama koşuyorsun değil mi?" diye sordu siyah saçlı, kendinden emin gülümsemesini yüzünden silmeden.
"Çünkü kafesinden çıkmaya o kadar hevesliydin ki arkana bile bakmadın." İyice yaklaştı sarışına, gözleri gözlerine değdi sonunda.
"Ama tatlı kuş, senin kafesin altındandı."
Elini ince bele koydu ve kendine çekti sertçe, sırıtışı hâlâ yüzündeydi. "Şimdi ise savunmasızsın."
Beklemediği şeyse, sarışının boğazından tutarak onu yanlarındaki duvara yaslamasıydı.
"Kafesimden çıktığım doğru." dedi hırıltılı sesiyle. Öfkesi yüzüne yansımış, sivri pençeleri siyahının şahdamarına tehlikeli biçimde yakındı. "Ama savunmasız olduğum tartışılır."
Güldü Dabi, ilk şaşkınlığından sıyrılmıştı. "O güçlü zırhın nerede, küçük kuş? Yenilmez silahların?"
Boğazındaki tehtidi yok sayarak öne eğildi, baskı neredeyse nefesini kesiyordu ama gülümsedi kulağına fısıldamadan önce. "Ah, doğru, hepsini yaktım."
Boğazı bu sefer diğerlerinden tamamen farklı bir hırsla sıkıldı, kafası duvara çarparken bu kez nefes almasının hicbir yolu olmadığının farkındaydı.
"Hepsini yaktın..." dedi Keigo, ve bu sefer sırıttı. "Hepsini yaktın, ve beni o kafesten çıkarttın. Şimdi sorumluluk almalısın."
•
Aman aman nerelere geldik.
Ben az önce mistakes like this'de oğluşlarımı aptal aşık yapıyordum ne ara angst yazmaya geçtim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLD YELLOW BRICKS
Fanfiction"Bu sefer yalan yok, bu sefer sır yok. Yakıp kül edelim bu toplumu, şehri." Gülümsedi siyahlı, avucundaki eli sıktı. "Alevleri, elin elimdeyken izleyeceğim öyleyse." veya, Hawks, savaşın sonunda kahramanlara olan tüm inancını kaybeder, kime gitmesi...