Yeni bir güne uyanmak.. Her zaman zor ve yorucu gelmiştir. Sebebini bir türlü bilemesem de, içimdeki bu her şeyden umudu kesmiş ruhu hissetmek beni gün geçtikçe daha da yoruyordu.Bazen hayatımızda bir şeylerin eksikliğini çekeriz ve bunu doldurmaya çalışırız. İşe yarar ya da yaramaz ne geçerse geçsin elimize kullanmaya çalışırız. Arkadaşlarımızla dışarı çıkar eğlenir, güler, içer, olabildiğince kafamızı dağıtmaya çalışırız. Ama günün sonunda içimizde oluşan o boşluk hissini bir türlü yok etmenin yolunu bulamayız. Bunun sebebini yıllarca çözmeye çalıştım çünkü kendimi artık eksik hissetmek istemiyordum. Bu, darmadağın ailemden mi kaynaklıydı yoksa sorun bende miydi? Bilmiyordum işte. Bilmiyordum, bilmiyordum, bilmiyordum..
Gözümü güneşin keskin ışığıyla açtığımda saat çok geçti. Okula geç kaldığımı fark ettim fakat yine de acele etmedim çünkü klasik ben ve benim geç kalmalarım. Ne ailemi şaşırtır, ne de arkadaşlarımı. Bir gün okula erken gitsem arkadaşlarım galiba kalp krizi geçirir ve kıyametin yaklaştığını falan düşünürdü büyük ihtimalle. İşte ben o kadar dakik değildim. Açıkçası okulların neden bu kadar erken başladığını da bir türlü anlamıyordum. Sonuçta oraya gitmemiz zorunlu ve her türlü o eğitimi alıyorduk. Neden daha geç bir saatte gitmiyorduk ki? Her zamanki boş ve hiçbir işe yaramayacak, hiçbir şeyi değiştirmeyecek olan düşüncelerimden uzaklaştım ve hazırlanmam gerektiğini fark ettim.
Bedenimi yataktan aşağı sürüklemek için çok çaba sarf etsem de bir türlü okula gitmek istemiyordum. Odamın kapısı bir anda açılınca yerimden sıçradım ve anneme yüksek sesle "Keşke kapıyı tıklatmayı bir kez olsun başarsan anne" dedim. "Senin kapını kırk kez de tıklatsam sen zaten uyanmazsın ki Su" dedi alaycı bir tonla. "Hadi kalk artık. Kahvaltı hazır baban da seni okula götürmek için bekliyor. Acele et" dedi ve odamdan çıktı. Yavaş adımlarla yataktan kalktım ve banyoya doğru ilerledim. Yüzüme çarpan soğuk suyun etkisi biraz da olsa ayılmama yardımcı oldu. Ne giysem diye düşünmeye zaman dahi bulamadan elime geçen ilk şeyi üstüme geçirdim ve merdivenlerden aşağı doğru indim. Mutfaktan gelen yumurta kokusu midemin çalkalanmasına neden oldu ve elimle burnumu kapatmak zorunda kaldım.
"Sonunda uyanabilmiş birileri" dedi babam.
"Size de günaydın"
"Hadi otur kahvaltını yap"
"İstemiyorum. Hadi gidelim baba."
Annemin her zamanki baskıcı tavırları devreye girmişti. "Kızım hiçbir şey yemeden gitmek de ne öyle. Çabuk otur iki üç lokma at ağzına"
"Anne gerçekten istemiyorum. Okulda yerim zaten kızlar bekliyor."
"Senden bıktım Su." diyerek gözlerini devirdi.
Teşekkürler. Ben de kendimden bıktım zaten.
Ayakkabımı hızlıca giyerken yan gözle ablama doğru baktım. Morali bir şeye bozuk gibi gözüküyordu ama nedenini sormama gerek bile yoktu. Eğer bu ailede yaşıyorsanız, güldüğünüz zamanlar azınlıktadır. "Hazırım baba hadi" diyerek seslendim ve evden yavaşça çıktım. Merdivenlerden aşağı inerken amcamı gördüm ve yalandan bir gülümsemeyle "merhaba" deyip hızlıca arabaya doğru yöneldim. Sanırım akrabalarla aynı apartmanda yaşamaktan daha kötüsü varsa, bu şeytani akrabalarınla yaşamaktır. Nefretin ne denli bir duygu olduğunu halamların ve amcamların suratına baktığında hissedebiliyordum. Küçüklüğümden beri ablam ve benim özgürlüğümüzün kısıtlanmasına, annem ve babamın aralarını bozup kavga etmelerine sebep olmuşlardı. Kısacası biz bir aile değildik. Annemin kendi ailesi, babamın kendi ailesi, ablam ve benim ise koskoca bir boşluğumuz vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanımdaki Yabancı
Teen FictionSeni kaybettim. Şu an diyebileceklerim sadece bunlar. Birlikte atlattığımız onca şeye rağmen, nasıl bu hale geldik? Şimdi ruhlarımız, bedenlerimiz birbirinden çok uzak. Ayrıyız. Ve sen onunla birliktesin. Sanırım her şeyi başından anlatmamın zaman...