Gözlerimi Ege'ye doğru dikmiş, onu incelemeye başlamıştım. İnsanların gözlerine baktığınızda karakter analizini çok kolay yapabildiğinizi söylerler. Bunu çoğu insan üzerinde denemiş ve başarılı olmuştum fakat bu çocuğun gözlerine baktığımda neden bir şey okuyamıyordum? En ufak bir detay bile onu çözebilmem için yeterli olabilirdi. Adeta duygularını ruhundan söküp atmışlarcasına, donuk bir bakışla yaslandığı duvardan gözlerime bakıyordu. Bu kadar dik bakmasının sebebini anlayamasam da, gözlerimi ondan ayıramıyordum. Uzaklara bakmak istedim ama bir türlü kaçıramadım gözlerimi. Beni adeta kendine hapsetmişti. Ruhu, ruhuma değiyor gibi hissediyordum. İçimde bir şeylerin koptuğunu, beni nefessiz bırakmaya yetecek kadar şiddetli olan bu duygudan kurtulamıyordum. Derin nefesler alarak, Ecem'in sesiyle birlikte gözlerimi başka yöne çevirdim ve kendime geldim.
"Su iyi misin? Dakikalardır sana sesleniyorım." dedi korkmuş bir yüz ifadesi takınarak.
"Dalmışım kusura bakma." dedim elimle boğazımı tutup nefes almaya çalışırken.
"Hocam eğer başka bir isteğiniz yoksa ben sınıfıma gideyim." dedi Ege.
"Tabii ki Egeciğim. Yarın öğle arası her zamanki saatte konferans salonunda ol. Çalışmalara orada başlarsınız. Grup arkadaşların da sana yardımcı olur." dedi gülümseyerek.
"Tamamdır hocam. Sizlerle de tanıştığıma memnun oldum. Yarın görüşürüz" dedi son bir bakış atarak gözlerimin içine.
Sınıfın kapısını kapatışıyla kendimi sıraya attım ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Az önce ne olduğunu bir türlü anlayamamıştım. Sanki ruhum bedenimden çıkmış, beynimi kullanamaz bir hale gelmiştim.Her zaman mantığıyla hareket eden bir kız olmuştum. Ama ilk kez duygularım mantığımı yenmiş, adeta yere çakılmama sebep olmuştu. Bu çocuğun gözlerinde çözemediğim bir şeyler vardı. Çok derin bakıyor, sanki bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama bir türlü anlayamıyordum. O gözlerin derinliğine, en dip noktasına ulaşamıyordum. Sanki koca bir duvar örmüştü ve sadece kendi istediği kişiler için o duvarı yıkabilirmiş gibiydi. Böyle zor insanlarla ne işim olurdu ki benim? En iyisi uzak durmak diyerek kendimi konudan uzaklaştırmaya çalıştım. Sonuçta bir müzik grubuyduk ve bizi ortak noktada toplayacak olan tek şey müzikti. Başka hiçbir nedene gerek yoktu. Onunla konuşmama bile gerek yoktu. Sadece müziğimizi yapacaktık. O kadar.
"Bugün prova yok mu şimdi hocam ya?" dedi Doğan.
"Çocuğum daha ilk gün ne bu heyecan bekle biraz. Yarın zaten başlayacaksınız. Hadi gidin sınıfınıza arkadaşlarınızın yanına." dedi Selen hoca elleriyle kapıyı işaret ederek.
Ecemle birbirimize baktık ve Selen Hocaya veda ederek sınıftan usulca dışarı çıktık. Bir anda dışarı çıktığımızda değişen hava yüzünden gözlerimi kapatıp bir anlığına olduğum yerde donakaldım. Anlık bir baş dönmesiyle kollarımı zorla Ecem'in omzuna yerleştirdim ve dengede durmaya çalıştım. Ecem'in telaşlanmış bir bakışla beni tutuşuna şahit olurken, sanki okulun koridorlarının birbirine paralel şekilde, ayna etkisiyle baktığını gördüm. Tüm dünyam dönüyordu.
"Su iyi misin? Kanka kendine gel." dedi Ecem.
Beni sarsmasıyla kendime geldim ve gözlerimi zorla açtım.
"Ne oldu?" dedim bulanık bir zihinle.
"Kızım bir anda düştün yere kaldın öyle. Ne oluyor bugün sana? Sen kendinde değil gibisin."
"İnan ben de bilmiyorum." dedim ayağa kalkarak. "Hadi gel sınıfa gidelim bir şeyler yeriz." dedim kolundan tutup onu da yanımda sürükleyerek.
Sınıfa indiğimde Meriç hala olduğu yerde oturuyor ve telefonuyla uğraşıyordu. En son onunla aramız bozuk ayrıldığımız için tek kelime söylemeden yanına, sırama oturdum ve telefonuma gömüldüm. Ecem de kendi sırasına gitmiş Kaan'la birlikte eğleniyordu.
"Ne oldu, erken bitti herhalde bugün provanız." dedi alaycı bir tavırla.
"Hayır yapmadık." dedim dişlerimi sıkarak.
"Ne yazık.."
"Senin derdin ne Meriç? Gerçekten soruyorum. Haftalardır görüşmedik ve daha okulun ilk günü benim hayatımı yine cehenneme çevirmeye yemin etmiş gibisin. Gerçekten ne istiyorsun benden? Söyle kus artık nefretini!" diye bağırarak elimdeki telefonu sert bir şekilde yere fırlattım. Sınıftakilerin yüzlerinin bize doğru döndüğünü fark ettim ama hiçbir şey umrumda değildi o an. Sadece bu durumdan artık çok sıkılmıştım ve sevdiğim insanın bana neden sebepsiz yere bu kadar berbat davrandığını bilmek istiyordum. Beni sevmiyor muydu? Artık ilgisini çekmiyor muydum? Sadece bilmek istiyordum.
Belirsizlikle yaşamaktansa bu şekilde gerçekleri öğrenip, yaşamayı tercih ederdim. Zor da olsa yine de yoluma devam eder, hayatımı yaşardım. Ama belirsizliğe hiçbir zaman tahammülüm yoktu.Küçükken de böyle biriydim. Benim hayatımda griye yer yoktu. Ya siyah, ya beyazdı. Belki de benim de mücadele etmem gereken şey buydu diye düşündüm bir anlığına. Dengesiz bir erkeğin ellerine kalbimi emanet etmiştim ve o da istediği zaman avcunun içinde kalbimi parçalara bölüp bana işkence ediyordu.Bir anlığına ise, avcunun içinde sıkıca tuttuğu kalbimin parçalarını tekrar birleştirmek için elinden geleni yapıp çabalıyordu. Ne yapacağımı hiç bilmiyordum.
"Bana zaman ayırmanı istiyorum sadece bu." dedi.
"Sana daha ne kadar zaman ayırmamı istiyorsun? Tüm hayatım sen olmuş durumdasın. Sadece bir günün içinde bir saat grubuma zaman ayırıp sevdiğim şeyi yapıyorum ve sen buna bile katlanamıyorsun." diyerek bağırmaya devam ettim.
"Bana bağırmayı kes."
"Benimle düzgün konuş o zaman."
"Siktir git Su gerçekten." dedi ve beni iterek sıradan kalkıp sınıftan çıkıp gitti.
Bir anda sert bir şekilde zeminle buluşan vücudum buz kesilmişti. Tüm sınıf bana, yere düşmüş adeta bir ezikmişim gibi soğuk zeminde uzanan bu kıza bakıyordu. Bu zavallı, gözyaşlarını tutamayan aciz kıza..
"Ne oluyor yine ya? Göt herif nasıl yapar sana bunu" diyerek yanıma koştu Ecem. Kollarımdan tutarak beni ayağa kaldırdı ama gözyaşlarımı silmekten, titreyen çenemi normal bir hale sokmaya çalışmaktan Ecem'in söylediklerini duyamıyordum bile. Bir yandan Kaan da beni kendime getirebilmek için çabalıyor, teselli ediyordu ama hiçbir şeyi duyamıyordum. Bomboş bir şekilde etrafı izliyor ve kendimi ne kadar berbat bir durumun içine soktuğuma bir kez daha şahit oluyordum.
"Ben iyiyim. Geçin hadi sıranıza" dedim hocanın sınıfa girmesiyle.
Meriç de hocanın arkasından gelmiş, sinirli bir şekilde çantasını alıp Emir'in yanına oturdu.
Beni yine yalnız bırakmıştı.
Beni iten, bana hakaret eden, herkesin içinde rezil eden oydu ama yine de yanımdan kalkıp, benden özür dilemesi gereken yerde çekip giden, küsen de oydu.
Tüm ders boyunca kulaklığımı gizlice takmış, sıraya kafamı koymuş şekilde ağladım. Böyle güçsüz, aciz bir kızdım işte. Zilin çaldığını yarım yamalak duymamla kulaklığımı çıkardım ve çantama koydum. O sırada ön sırada oturan Meriç ve Emir'in kahkahalarla sohbet edişine şahit oldum ve gözyaşlarım daha fazla akmaya başladı. Bu kadar mı değersizdim gerçekten?
Okulun ilk günü bitmişti ve ben yine gözyaşlarımla yapayalnızdım. Emir ve Meriç'in çantalarını toparlayıp ayağa kalktıklarını gördüm. Meriç'in arkasına dönüp "hadi gidelim" demesini bekledim çünkü hep birlikte otobüs durağına yürür vedalaşırdık. Ama yaptığı tek şey suratıma dahi bakmadan sınıftan gülerek Emirle çıkışı oldu.
Ben ise bomboş sınıfta, oturduğum yerden onun gidişini izleyip dakikalarca yerimde kıpırdayamadan durdum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanımdaki Yabancı
Teen FictionSeni kaybettim. Şu an diyebileceklerim sadece bunlar. Birlikte atlattığımız onca şeye rağmen, nasıl bu hale geldik? Şimdi ruhlarımız, bedenlerimiz birbirinden çok uzak. Ayrıyız. Ve sen onunla birliktesin. Sanırım her şeyi başından anlatmamın zaman...