7.Bölüm - Kan ve Çığlık

430 47 3
                                    

Bera

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bera

Klasik müziğin sesi odada yankılanırken kulaklarım bu eşsiz melodiyi içine çekiyordu. Beyaz tavana bakarak hayaller kuruyordum. Böyle zamanlarda yaratıcılığım hat safhaya ulaşırdı.

Yaratıcılık dediğim üretkenlik anlamında değildi. Bildiğimiz 'yaratıcı'lıktı. Her şey benim elimde gibi hissederdim. Evdeki bir kişinin hayatı benim elimdeydi. İstesem kimse bana engel olamazdı. Gel gör ki burada kapana kısılmak yapacağım şeyleri kısıtlıyordu.

Elimi yumruk yapıp gözümü ovaladım. Burada olmaktan sıkılmaya başlamıştım. Devrim olsaydı belki onla uğraşırdım ama o da Efkan ile birlikte dışardaydı.

Yattığım yerde oturur pozisyona geçtim. Sade odada gözlerimi gezdirdim. Hemen karşımda siyah bir piyano, piyanonun arkasında duvarı tamamen kaplayan bir kitaplık vardı.

Ayağa kalkıp cama doğru ilerledim. Durmadan kar yağıyordu. Türkiye şartlarında bu ancak doğudaysak mümkün olabilirdi. İçime bir kurt düştü. Biz başka bir ülkede olabilir miydik?

Elimi saçlarımın arasından geçirdim hızlıca. Eğer başka bir ülkedeysek benim yapabileceğim şeyleri kısıtlanırdı. En basiti ulaşmak istediğim kişilere ulaşamazdım. Elim kolum bağlanırdı.

Böyle bir şey yapabileceğini nasıl düşünememiştim? Ama eğer başka bir ülkede olsaydım beni kaçırdıkları gün Batın, Devrim 'i aradığında bu durumdan bahsederdi. İkinci kez uyutulduğumda da başka bir ülkeye geçmiş olabilirdik.

Tahminim doğruysa salak yerine konulmuştum. Emin olmak için kanıt bulmam lazımdı. Herhangi bir araba plakası olabilirdi. Bunun için garaja girmem ya da yoldan geçen arabalara bakmam lazımdı ama korumaların beni dışarı çıkaracağını ya da garaja sokacağını hiç düşünmüyordum.

Cama arkamı dönüp düşünceli bir şekilde piyano koltuğa oturdum. Başka nasıl anlayabilirdim başka ülkede olduğumu? Gözlerimi kapatıp beynimdeki çarkların daha iyi çalışmasına izin verdim.

Hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Şakaklarımı ovdum birkaç kez. Etrafıma bakındım. Hayır, hiçbir şey gelmiyordu. Yerimden kalkıp odadan çıktım. Uzun koridordan ilerleyip salona varınca geçen selam verdiğim korumayı telefonla konuşurken gördüm.

Gözlerim telefonuna takıldı. Tabi ya telefon numaraları! Telefon numarasına bakarak hemen anlayabilirdim. Korumayla göz göze gelince gülümsedim.

"İş saatleri içinde telefonla mı konuşuyorsun?"

Koruma telefondaki kişiye sonra arayacağına dair bir şeyler zırvalayıp bana döndü. Kocaman cüssesinin yanında cücük kadar kalmıştım.

"Efkan 'ı aramam gerekiyor. Telefonunu kullanabilir miyim?"

Kaşlarını çattı. "Efkan bey gelince konuşurusunuz." Başka birisini arayacağımı mı düşünüyordu? Gülmemek için kendimi tuttum.

"Efkan 'ı sen ara sonra telefonu bana ver tamam mı? Bu sayede başka birisiyle konuşmadığıma emin olursun."

Koruma çelişkiye düşmüştü. Bence söylediğim şey gayet mantıklıydı. Hiçbir oyun ya da açık yoktu dediklerimde. Sonunda başını sallayıp telefonuyla uğraşıp bana uzattı.

Merakla telefon ekranını kendime çevirdim. Gördüğüm numarayla gülümsedim. Hâlâ Türkiye sınırları içerisindeydik. Telefon çok geçmeden açıldı ve Efkan 'ın sert sesi kulağıma geldi.

"Efendim?"

"Benim Bera. Rahatsız ettiysem kusura bakabilirsin. Önemli bir şeyi kontrol etmek için aradım. Görüşürüz."

Telefonu suratına kapatıp keyifle gülümsedim. Korumaya telefonu uzatıp teşekkür ettikten sonra tekrar piyano odasına girdim. Onlar gelene kadar piyanoyla vakit geçirebilirdin. Hemde paslanmış parmaklarımı tekrar açardım.

~

Gece yarısı olmuştu ama ne Efkan ne de Devrim eve gelmişti. Kaos kokusu alıyordum. Kesin bir şeyler olmuştu. Aşırı uykum vardı ama meraklı tarafım beni uyutmuyordu.

Loş ışığın altında elimdeki kitaba baktım. Yazılar gitgide kayıyordu. Tek elimle gözümü ovaladım. Uyumam gerekiyordu. Bakışlarımı dışarıya çevirdim. Sadece karanlık gözüküyordu.

Elimdeki kitabı yatağa bırakıp ayağa kalktım. Yavaşça balkon kapısına doğru ilerledim. Soğuk hava belki uykumu açardı.

Balkon kapısını açtığımda soğuk tüm sertliğiyle bedenime vurdu ve beni titretti. Tüylerim diken diken olurken gözlerimi kısıp etrafa baktım. Bahçedeki kocaman ağaca dolanmış peri ışıkları ve bahçe sınırını gösteren duvarın üstündeki lambalar etrafı aydınlatıyordu.

Soğuk beni ayıltmanın aksine kış uykusuna zorlamaya başlamıştı. Tekrardan gözlerimi ovaladım. Onlar gelene kadar duramayacaktım anlaşılan.

Balkonun kapısını kapatıp yatağıma girdim ve lambederi kapattım. Benden bu kadardı. Beynimde sorular kalacaktı ama bu sabah kalktığımda uykusuzluktan başımın ağrımasından daha iyiydi. Yinede uykuya dalana kadar işitme duyumu açık tutsam iyi olacaktı.

Gözlerimi kapatınca bir rahatlama hissettim. Uyku beni çağırıyordu. Yavaş yavaş uykunun kollarına giderken burnuma yoğun bir kan kokusu doldu.

Kafamı kaldırıp gözlerimi açtığımda kapının girişinde üstü kanlı Efkan 'la yüz yüze geldim. Tuhaf bir ifade vardı yüzünde.

"Bu kokuyu almayalı uzun zaman oldu gibi hissediyorum." dedim uykulu sesimle. Başımı tekrar yastığa bıraktım. Battaniyeyi boğazıma kadar çekip karanlık odada onunla göz göze gelmeyi başardım. "Özledim mi bilemiyorum... Bana belirsizliği hissettiriyor."

"Belirsizlik?" dedi duygudan yoksun sesiyle. Hâlâ kapının girişinde duruyordu. Kurumuş dudaklarımı yaladım.

"Bir yandan kötü bir yandan iyi hissettiriyor. Seviyorum mu bilmiyorum."

Sırtını yatak başlığına verip yatağın diğer ucuna uzandı. Kan kokusu burnuma daha yoğun geldi. İçimde buruk bir his oluştu. Kafam ağrıyordu. Beynim bir şeyler hatırlamaya çalışıyordu. Gözlerimi kırpıştırdım.

Karşısındaki duvara bakarak "Bu koku bana aitmiş gibi hissediyorum." dedi. Sesinde herhangi bir duygu, hareketlerinde herhangi bir incelik yoktu. Robot gibiydi. Travması mı tetiklenmişti?

"Bu kokuya herkes sahip ama onlar çıkarana kadar kimse farkında değil."

Bakışları bana döndü. Yine göz göze geldik. Hafifçe gülümsedim. Oda karanlık olduğu için gözlerindeki duyguları göremiyordum.

"Çıkardıklarında ise dönüşü olmayan bir yola giriyorlar. Senin gibi..."

"Bizim gibi."

Bir şey demedim. Belleğimde bir şeyler eksik olduğu için geçmişim hakkında az şeyler hatırlıyordum. Hatırladıklarım arasında iyi şeyler yoktu. Kahkahalar, bağırmalar ve o çok tanıdık içimi yakan çığlık. Kafamın içinde yankıladınğında başparmağımdaki yüzükle kafama vurdum.

"Ne yapıyorsun?"

Kafamda duran elimi tutup yatağa bıraktı. Bu çığlığı ne zaman duysam kalbim acıyordu. İçim dışına çıkana kadar ağlayasım geliyordu.

Seni anlıyorum.

Zihnimde bir anda oluşan ses yüzünden öylece kalakaldım. Gözlerim dolmuştu. Bana bu acıyı hissettiren neydi? Bu tanıdık ses kimindi? Sadece bir ses yüzünden bu kadar kötü hissediyorsan tüm geçmişimi hatırladığımda halim ne olacaktı?

~

Bera geçmişinden bir şeyler hatırladı ama bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi ilerki zamanda göreceğiz.

Kendinize iyi bakın he <3

Bera °B×B°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin