Sevgili Jeno'ya
Bugün öleceğimi öğrenişimin üzerinden altı ay geçmiş oluyor Jeno, sabırsızlanıyorum. Bedenim çeşitli ağrıların kurbanı, son zamanlarda iyi uyuyamıyorum da, hâttâ belki de üç gecedir gözüme uyku girmiyor. Kitabımı yazıyorum, bitmek üzere. Tamamen seninle olduğum, seni doyasıya öpebildiğim ve asla ayrılmadığımız bir hikâye bu, çünkü sen gitmiyorsun ve ben aklımda kurduğum seninle çaresizce yaşamak zorunda kalmıyorum. Kitabımda iki adsız karakter var Jeno, kim olduğu belirsiz, tek işlevleri konuşmak ve birbirlerini sevmek olan karakterler bunlar, biri sensin, biri de ben ama kimse bunu bilmiyor. Bitecek, az kaldı, bugün sabah saat altı kırk sekiz, sana bu mektubu yazıyorum, kalan birkaç sayfayı bugün içerisinde bitirecek ve aklım hiçbir şeyde kalmadan mışıl mışıl uyuyacağım bu gece, ertesi sabah uyanma gibi bir derdim olmayacak.
Biliyorum sevgilim, hayatımı senin istediğin gibi harika bir şekilde idame ettiremedim, evlendim ama yuva olamadım, güldüm ama mutlu olamadım, ağladım ama susamadım bir türlü, yani bir baltaya sap olamadan kaldım böyle, ama yine de kızma bana olur mu? Ben zaten öldüğümde seninle aynı yaştaydım Jeno. Ben sekiz yılda hiç yaşamadım ki.
Na Jaemin sadece içi boş, hayalperest bir kabuk oldu sen gidince.
Buna gülmüş olmalısın, Na Jaemin hayalperest olmuş. Evet, senin sevgilin olan Na Jaemin, sen gitmeden önce sana bir hikaye dahi anlatamayan Jaemin, o hayaline iki kitap ve dokuz mektup yazdı ama hiçbir zaman anlamları olmayacaktı. Ben uyuduktan sonra başlarına ne gelir bilmem Jeno, belki buralarda çürüyüp giderler, belki birileri bulur ve çöp diye yakar, bir fikrim yok. Umursamamaya çalışıyorum canımın içi, ben gittikten sonra buranın, senin, benim, anılarımızın ve sana ulaşmayacak yazılarımın hali ne olur inan hiç bilemiyorum. Onların da benim gibi yana yana kaybolmalarını istemiyorum. Seni yazdığım için istemiyorum, Lee Jeno birkaç kez daha o 18 Nisan gününde olduğu gibi kaybolursa ne yaparım bilemiyorum. Uyuyunca bunları düşünmem diyorum ama yine de korkuyorum.
Geliyorum Jeno, geliyorum. Bu bir veda mektubu ama sana değil, bu Na Jaemin için bir veda mektubu, gidiyorum Jaemin, mutlu olmalısın, seni daha fazla yakmadan gidiyorum.
Ama şimdi değil, önce biraz bir şeyler karalamam gerekiyor.
Son bir şeyler...
Sonra gidiyorum.
-Na Jaemin, 12 Mayıs 1998
✿
Na Jaemin, ruhunu kaybetmiş ve sekiz yıldır ölü bir ruh ile tutunmaya çalışan çaresiz bir aşıktı. Sevmişti, belki sevmek ateşinde en çok o kavrulmuştu, o 19 Nisan gününden sonra yüreğinde yavaş yavaş büyüyen acı şimdi canını almak üzereydi ama o korkmuyordu. Hayır, artık korkmuyordu. En sevdiğinin canını ansızın alan ölüm onu korkutmayı bırakmıştı ve hatta Na Jaemin öleceği gerçeğini bilmese nasıl yaşamaya devam ederdi doğrusu bilemiyordu.
Bir günde ölüm her şeyi haline gelmişti.
Hoş, artık sıra ondaydı, son birkaç gündür ölümün soğuk nefesini ensesinde hissedebiliyordu ve bu onu sadece rahatlatıyordu.
Kara kaplı defterine kitabının son cümlelerini karaladı, yazısı bozuktu hayli, elleri tir tir titriyordu. Sorun etmedi çünkü böylesine bir hikayeyi ondan başka kimsenin okumayacağını biliyor, en azından öyle umuyordu, Jeno'ya olan sevgisini kendine saklamak istiyordu. Bunu anlamayacak olanlara anlatarak kirletmeyecekti.
Son cümlesini yazdı, uzun uzun kağıda baktı sonra, saat gece bir sularındaydı. Karanlık odanın içinde gözlerini gezdirdi ama görüşü pek net değildi, kalemi tutarken titreyen sağ elini uzun uzun izledi. Kalktı, son kez mutfağına gitti, orada Jeno'nun kırık, yapraklı bardağını gördü, gülümsedi ve bir bardak su içti. Balkona çıktı, manzarasına baktı, gözlerini uzun uzun gökyüzünde gezdirdi ve Jeno'nun gözlerini düşündü, derin bir nefes aldı ciğerlerine, sonunda onun parıltılarına kavuşacaktı.
İçeri girdi ve uzun uzun dolandı, uykunun bedenini hafiften bastırdığını hissediyordu, yüzündeki gülümseme hiç silinmemişti. Defterlerini toplayıp Jeno'nun çalışma masasının çekmecesine koymadan önce oraya bıraktığı her şeyde göz gezdirdi, elleri Jeno'nun ona son yadigarı olan mektubunu buldu, ilk içinden, sessizce okudu. Sonra tane tane sesli okudu, her cümleyi kendi kendine söyledi durdu, parmaklarını eski kağıdın üzerinde gezdirdi ve onu bıraktı, sonra yazdığı ilk defteri aldı, ilk sayfasına sıkıştırdığı Jeno'nun resmine uzun uzun baktı, hissedebilecek gibi parmaklarını üzerinde gezdirdi uzandı ve öptü, resmi bile olsa Jeno'yu öpmek düşüncesi hâlâ kalbini hızlandırıyordu.
Her şeyi güzelce yerleştirdi, Jimin'e veda etmek için bir şeyler yazdı, sonra evin içinde dolaşırken sözlerini çok iyi bildiği bir şarkıyı söyledi baştan sona, saatin ikiye geldiğini gördüğünde üzerine geceliklerini giydi ve ışıklarını kapatıp yorganının altına kıvrıldı, gözleri birkaç saniye tavanı izledi, gözkapakları üç gündür uyumadığı için oldukça ağırdı, bu yüzden uykuya dalması uzun sürmemişti.
Na Jaemin, aynı söylediği gibi o geceki uykusundan bir daha uyanamadı.
Ölü bedeni eşi Yoo Jimin tarafından, sırt üstü yatarken bulundu, yüzünde anlaşılmaz bir huzur vardı. Genç kadın kahroldu, kahvaltıya çağırmak için geldiği eşini böyle bulmak canını yakmıştı elbette, ancak onun bembeyaz kesilmiş yüzündeki huzuru görmek onun için mutlu olmasını sağlamıştı.
Na Jaemin'in notunu buldu. Titrek ve karmaşık bir yazıyla ona bir vasiyet bırakmıştı. "Mezarım Jeno'nun mezarının yanında olsun istiyorum Jimin, bir de çalışma masasının çekmecesinde son sekiz yılımı bıraktım, onlara iyi bak olur mu, benim gibi ölüp gitmelerine izin verme. Ve özür dilerim Jimin, asla sana layık bir eş olamadığım için üzgünüm. Benim için üzülme, ben mutlu olduğum yerdeyim, sen de kendine gerçekten mutlu olacağın bir yer bul, senden son isteğim de budur."
Jimin bunu gerçekleştireceğine söz verdi ve ona son minnettarlığı uğruna notundaki her şeyi gerçekleştirdi.
O, Na Jaemin'in öylece yok olmasına izin vermedi, hatırasını dünyanın sonuna dek yaşatmayı başarabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Life We Could Have Had
Fanfic"Ne olursa olsun bir kez daha göreceğim seni, sevgilim, en sevdiğim. O vakit geldiğinde başını göğsüme yasla ve ben de sana sahip olabileceğimiz hayatın hikayelerini anlatacağım." {leejeno+najaemin} Pim Stones - The Life We Could Have Had