Medya: winter melody
Ya ben yb atcaktım valoya dalmısım sorry
*
"Seungmin. Seungmin'le ilk ne zaman tanışmıştık? Emin değilim. Ya ilkokulun sonunda ya da ortaokulun başındaydı. Onun güzel bir okul çantası ve yepyeni ayakkabıları varken ben babamın eskimiş sırt çantasını ve bir akrabamızın çocuğunun boşa çıkan ayakkabılarını giyiyordum. Kimisine göre vintage bir tarz olabilir, kimisi de geri dönüşüm diye düşünebilir. Ama küçük bir çocuk olan ben için bu durum utanç kaynağından başka bir şey değildi.
"Gerçi şu anda da öyle yepyeni eşyalarım yoktu. Hem alacak param yoktu hem de yenilerine bakmaya gerek duymuyorum. En basitinden birkaç yıllık telefonum bile haftada bir kez çalıyor, ki bir şirkette prodüktör olarak çalışmama rağmen.
"Ah, bu arada o işe nasıl girmeyi becerdiğimi bile bilmiyordum."
Sahil kenarındaydık yine. Bu kez o soğuk kahve içiyordu, bense hafif alkollü bir içki. Aslında ona da sormuştum içer mi diye ama hoşlanmadığını söylemişti. Ben de ısrar etmemiştim.
"Demek Seungmin grubunuzun zengin tiki çocuğu ha?"
"Hayır be! Alakası yok. Alt tarafı onun çocukluğu benimkinden daha iyiydi."
"Nereden biliyorsun Chan? Onların evinde falan mı büyüdün?"
"Hayır ama-"
"O zaman nasıl böyle bir kanıya varıyorsun ki?"
Düşündüm. Basit düşündüm hatta. Cevap belliydi ki ben sadece dışarıdan gördüklerimle yorumlamıştım.
Panayır gezimizden sonra bu kez de çarşıdaki birkaç dükkana bakmış, acıktığımızı hissedince de bir dönerciye girip yemek yemiştik. Hatta nedense arkadaşım dönerin ekmeğe sarılmamış halde gelmesine şaşırmıştı.
Sonra biraz yürüyüş yapmış ve gecenin ilerleyen saatlerinde içimizi ortak bir hüznün kapladığına kanaat getirmiştik. İşte şimdi de buradaydık. Sahilin başındaki büfeden birer içecek kapmış ve yine o banklara oturmuştuk.
"Haklısın." dedim, az önceki cümlesine ithafen. Sonrasında pek de bir şey demedim. Her nedense konu en yakın arkadaşlarıma gelmişti birden. Kendimi, onları yeni arkadaşıma anlatırken bulmuştum. Açıkçası beni kimsenin merak etmemesi durumunu yeni en yakın arkadaşımın analizleriyle daha iyi anlamak istiyordum ama konuya nereden gireceğimi bilememiştim. Ben de rastgele bir biçimde sormaya karar verdim. "Sence bu insanlar bana değer veriyor mu?"
"Neden sordun bunu?"
"Bana soruyla karşılık verirsen kafam daha da karışır."
"Karışmasına gerek yok. Aksine, kendine soracağın soruları ben sana soruyorum."
Bu cevap beni tatmin etmemişti. "Sağ ol ya. Aşırı yardımcı oldun."
"Ne demek." derken halinden memnun bir şekilde gülüyordu.
"Bazen onlara bir şey anlatıyorum ve saniyeler içinde unutup bana garip garip bakıyorlar."
Kafasını aniden bana döndürdü. Sanırım anlamamıştı beni ve buna pek de şaşırmazdım.
"Seni dinlemediklerini düşünüyorsun."
Pekala... Böyle söylenince daha mantıklı gelmişti. "Sanırım... Bilmiyorum... Beni dinleyip dinlemediklerini kestiremiyorum. Zaten şu sıralar herkes düğünle meşgul."
"Düğün mü?" Şaşkınca bana bakıyordu şimdi.
Başımı evet anlamında salladım. "Düğün ya... Seungmin'in evlendiğini söylemiştim ya sana geçen. Hem de Hyunjin'in kuzeniyle. Aslında birbirlerini tanımalarına rağmen sevgili gibi değillerdi. Birden nişanlanıverdiler. Sonra da düğün telaşı işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
somebody told me; | chanmin ✔️
JugendliteraturChan bir sabah uyandığında kimseye haber vermeden ülkeyi terk eder. #minific