Medya: one ok rock - broken heart of gold (chanın dinlediği şarkı)
*
Canım sıkılıyordu. Canım çok fena sıkılıyordu ve bu hiçbir işle uğraşmamanızdan dolayı öylesine bir sıkılma değildi. Biri ellerini göğüs kafesimin altına sokmuş, sanki tüm gücüyle kalbimi sıkıyor, nefes almak istediğim her anda ağzıma ve burnuma eller kapanıyor gibiydi. Hiçbir şeye ve hiçkimseye tahammülüm kalmamaya başlamıştı. En yakın arkadaşlarımın bile canını sıkmayı başarabiliyordum ve onlar bundan şikayetçi olsalar dahi bana bir şey söylememeyi seçiyorlardı. Tahmin edersiniz, bu canımı daha çok sıkıyordu.
Size yemin ederim bendeki sorunun ne olduğunu anlamak için iki farklı terapiste gittim ve ikisinin de söyledikleri hemen hemen aynıydı, iş kaynaklı stres. Dünyanın en basit işlerinden birinde çalışıyordum halbuki. Tabii, kendime göre. Müzik yapmak ve satmak benim için dünyanın en basit, en yapılabilir işiydi. Kolay değildi belki ama işimi seviyordum en azından. Ufak bir problem büyüyüp dağ gibi olmadan onu yok etmesini, sorunu düzeltmesini iyi bilirdim. Yani bu ruh halinin işimden kaynaklı olmasının imkanı yoktu. Bana göre en azından.
Tanrı korusun, sevmediğim bir işte çalışıyor da olabilirdim, değil mi? Mesela bir arkadaşımın arkadaşı senelerce yapmak istemediği bir işin okulunu okumuş, ardından meslekte zar zor yer edinmişti. Şu an kıt kanaat geçiniyordu gerçi.
İşte tam bu anda, hayattaki en sevdiğim uğraş olan müzikten dahi zevk alamamaya ve sabahları ayaklarım yolda geri geri gitmeye başladığında bu sorunun hayatımı ele geçirmeye başladığını fark ettim. Bana bir şeyler oluyordu. Bende bir sorun vardı ve her zaman sorunları fark edip düzelten biri olarak bunu görememek acayip canımı sıkıyordu.
Sonuç olarak yıllardır kullanmadığım ve iyice biriken yıllık iznimi kullanmaya karar vermiştim. Havalanında, sırtımda büyük bir dağcı çantasıyla 17.00'daki uçağımın kalkış saatini bekliyordum. Beni uğurlamaya kimse gelmemişti. Çünkü kimseye haber vermemiştim. Sabah erkenden uyanıp çantamı toplamış ve havalanına gelir gelmez en bulunamayacağımı düşündüğüm yere uçak bileti almıştım. Ani, hem de çok ani bir karardı. Öyle ki yıllık iznimin üçüncü sabahında uyanıp lavaboya girdiğimde aynaya bakmış ve hayattan bezmiş ifademi görünce buna karar vermiştim.
Ya da bekle... Ben ne halt ediyordum?
En azından bir süre Kore'de olamayacağımı çocuklara haber vermem gerekirdi, değil mi? Jisung benim için çok endişelenirdi. Jeongin'in pek umrunda olur muydum bilmiyorum ama Changbin bütün gün dudaklarını büzerek somurtan Felix yüzünden bana küfredebilirdi. Hyunjin başını telefondan kaldırmadığı sürece yokluğumu dahi fark etmezdi ama Minho'nun birkaç kez beni arayıp ulaşmaya çalışacağını biliyordum.
Seungmin ise... Bilmiyorum.
Telefonumdan saate baktığımda uçağın kalkışına neredeyse yarım saat olduğunu gördüm. Gruba bir mesaj atmalı mıydım? Selam, ben gidiyorum. Bana bir süre ulaşamayacaksınız ama merak etmeyin, yakında döneceğim.
Dönecek miyim? Ben bileti tek yönlü aldım. Ne düşündüm acaba? Dönmeden önce başka bir bilet daha almayı mı? Gerçi Yunanistan'ta ne yapacaksam. Yunan mitolojisine merakım vardı ve birazcık Yunanca biliyordum. En başta iyi bir fikir gibi görünmüştü. Ama oraya gittiğimde nerede kalacağımı geçin, havalanından şehir merkezine nasıl gideceğimi bile bilmiyordum. Umarım bu Avustralya'lıya biri acır da yardım ederdi.
Uçağın kalkış zamanına dair anons yapıldığında, bilirsiniz, uçağa binilen şu yere gittim. Orası nasıl tarif edilir ya da adı nedir inanın hiçbir fikrim yok. Hayatım boyunca sadece Kore ve Avustralya arası uçuş için havalanına gidip geldim. Ben ne yaptığımı bilmeden ayaklarım beni çoktan yönlendirmeye başlıyorlardı bile.
Uçağa geçip yerimi bulduğumda sırt çantamdan kulaklıklarımı çıkardım ve çantayı üst bölmeye koydum. Pekala, şimdilik yanımdaki koltuklar boş gibiydi. Elbette pencere kenarından seçmiştim yerimi. Kırk yılın başı keyfi bir şey yapıyorum ve keyfimi asla bozamazdım.
Kulaklıkları telefona takıp beni rahatlatmasını umduğum bir şeyler açtım. Playlistlerimde gezinirken Seungmin'in bana yaptığı playliste denk geldim. Sonrasında yine haber verip vermemeyi düşündüm. Telefon birazdan kapatılmak zorundaydı. Kore'yi terk etmeden önce haber vermek için bu son şansım olabilirdi. Sonrasında altı ya da yedi saat kadar telefonum kapalı kalacaktı ve zaten gün içinde benden pek haber alamayan arkadaşlarım daha da endişelencekti.
Endişelenecekler miydi? Kimi kandırıyordum ki. Hiçbirinin umrunda değildim. Özellikle Seungmin'in.
Neden böyle düşündüğüme gelecek olursak... Sadece boşverin. Müzik dinlemek istiyorum.
Telefonu uçak moduna alıp gözlerimi kapattım ve kendimi kulaklarıma dolan müziğe esir bıraktım. Oldukça güzel ve can yakıcı bir şarkıydı bu. Bir de şimdi dinlemek canımı bir tık daha sıkmıştı. Kore'den giderken bile bu can sıkıntısından kurtulamıyordum.
Müziğin yarısına doğru yanımda bir hareketlilik hissederken buna pek de aldırış etmedim. Yolcular biniyor olmalıydı. Hareketlilik biraz daha arttığında gözlerimi aralayıp soluma baktım ve çocuklu bir kadının çocuğunun emniyet kemerini bağladığını gördüm. Küçük kızın saçlarını okşayıp öptü genç kadın. Gülümsedim. O sıcacık sevgiyi hiç alakamın olmadığı bir kadının hiç alakam olmayan bir çocuğun saçlarını öptüğünde biraz da olsa hissettim.
Bu kez huzurla kapattım gözlerimi. Belki bir nebze olsun uzaklaşmak bana o eski neşemi ve yaşama sevincimi geri getirirdi. Biraz olsun uzaklarda, hiç bilmediğim yerlerde özgürce dolaşmak ve insanların hey sen şu prodüktör çocuksun diye yalakalıklarını çekmeden dinlenmek iyi gelecekti. Hayatım boyunca amaçlarımdan biri de insanların benim sayemde iyi hissetmesiydi ama artık bunu hissedemez olmuştum. Kalkıp gittiğim için suçlu olarak görülmezdim, değil mi? Korktuğum ya da batırdığım için gitmiyordum ki ben. İşin aslı, ben neyden ya da kimden kaçtığımı veya kaçıp kaçmadığımı bile bilmiyordum. Sahi? Ben neyden kaçıyordum?
Uzun denebilecek bir sürenin sonunda gözlerimi açtığımda uçağın türbülansa girdiğini anladım. Sanırım bu yüzden uyanmış olmalıydım. Birazdan uçak yere inecek ve ben hiç bilmediğim bir ülkede hiç tanımadığım insanların arasındaki bir turist olacaktım. Bir yerlerden harita bulmayı düşündüm önce. Fakar teknoloji çağında yaşıyoruz. Sanırım telefonum yeterli olurdu. Ne de olsa power bankim vardı ama onun da şarjı bittiğinde ne olacaktı? Öncelikle bir otel bulmalıydım. Ne kadar kalacağımı bilmiyordum ama neyse ki bunca zamandır çalışıp biriktirdiğim bir miktar param vardı. Sanırım burada bir hafta rahatça yaşayabilirdim.
Uçaktan indim. Havalanına girdim. Sonra da oradan çıktım. Yunanistan'dayım. Peki ama ben şimdi burada ne yapacağım?
*
Selamlar 🥺 chanmin diyordunuz size chanmin getirdim ama ufak bir farkla, son bölüme kadar seungmin yok desem hehe bu biraz da Chanın iç dünyası üzerinden Seungmini yorumlayacağımız bir fic olacak yani yer yer ağlayıp yer yer gülümseyecek sonra biraz buruk hissedeceksiniz baştan söyleyeyim :')
Chan, uyuyamadığında bizimle konuşuyor. Peki bu kez biz onunla konuşsak?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
somebody told me; | chanmin ✔️
Fiksi RemajaChan bir sabah uyandığında kimseye haber vermeden ülkeyi terk eder. #minific