Hilal'den
These'nin beni aileme teslim edipte gitmesinin üzerinden iki ay geçmişti. Daha doğrusu takvim yapraklarını saysanız iki ay derdiniz ama bana nedense bir ömür gibi gelmişti. O gün These de benle ve ailem olduklarını söyleyen kişilerle birlikte gelmiş ve ne zamandır Yunanistan'da bulunduğumu ve bunu gizleme nedenini bir bir anlatmıştı. Bana olan aşkını da saklamamıştı. Adının Kubilay olduğunu öğrendiğim genç bunu duyduğunda neredeyse kavga çıkacaktı ama babam olduğunu söyleyen kişi araya girip sakinliği sağlamıştı. Sonrası ise Leon These'nin gidişiyle yaşadığım derin üzüntüden ibaretti. Bu süre zarfında annem ve babamın bana aile albümümüzü göstermesi, anılarımızı anlatıp eskiden gittiğimiz yerlere beni götürmeleri sayesinde hafızam yerine gelmişti. Kubilay da aslında ayrılmış olduğumuzu ama kendisinin beni hala çok sevdiğini söyleyip benden şans istemişti. Annem ve babam benim de Leon These'ye aşık olduğumdan haberdarlardı. Onlara bunu yalnız kaldığımızda anlatmıştım. Annem sevginin dini, ulusu olmaz dese de babam, These'nin Yunan olmasını sorun yapıyordu. Bunun için annemle sürekli kavga ediyorlardı. Neymiş efendim kızını bir Yunan'a verememiş de Leon Hıristiyanmış da sunnetsizmis de bilmem ne. İşte bunca kavganın gürültünün arasında ben ne düşüneceğimi bilemezken bir gün babamın isteği ile Kubilay bize yemeğe davetliydi. Bugün için Kubilay'ın sevdiği yemek ve tatlıları yapmalıymışım, babam öyle istedi. Yine babamın tavsiyesi üzerine gidip Kubilay için hediye almam gerekti. Ben de mecburen gidip hediye aldım. Yetmedi bir yığın malzeme alıp mutfağa girdim. Ancak aklım öyle bir Leon ile doluydu ki bilmeden de olsa aldığım hediye Kubilay'ın boyuna göre çok uzun kaldı. Yaptığım yemekler ise Kubilay'ın değil hep Leon'un sevdikleriydi. Ben mutfaktan çıkıp da annem mutfağa girince anladık neler olduğunu. O ana kadar aklımın bu kadar These ile dolu olduğunu ben bile anlamamıştım. Babam bunu gördüğünde annemle yine kavgaya tutuşmuştu. Neymiş efendim bu yemekler Kubilay'ın sevdikleri değilmiş, neymiş efendim Kubilay çikolatalı muzlu pastayı severmiş, çilekli beyaz kremalı pasta nereden çıkmışmış. Annem ise "Kızımızın Yunan diye dışladığın çocuğa ne kadar aşık olduğunu görmüyor musun? Yeter be adam!" diye bağırmıştı babama. Ben ise sessizce odama çekilip hem dinlenmiş hem de These ile yaşadıklarımı düşünmüştüm. Derken Kubilay gelmiş yemekleri istemeye istemeye yedikten sonra hediyemi vermiştim. Zaten hediye aldığım tişört Kubilay'a çok büyük gelince bu büyük tişört olayı, işin tuzu biberi olmuştu. Üstelik Leon These Türkiye-Yunanistan ve adını biz dahil kimseye veremeyeceği bir ülkeyi ilgilendiren bir askeri sorun için İzmir'e de aynı gün gelip bize uğrayınca ve aldığım tişört ona tam olup yaptığım yemekleri de silip süpürünce Kubilay dayanamayıp kalkıp gitmişti. Ne de olsa onu evimize yemeğe davet ettiğimizden ardından gitme gereği duymuştum. Ardından gittiğimde ise Kubilay'ın babası Burhan amca ile telefon konuşmasını duydum. Meğerse Burhan amca batmamak için yıllardır hep babamın sırtında geçiniyormuş. Kubilay'ı da şirketlerini sağlama almak için benimle evlenmeye zorlayan hep oymuş. Kubilay altı yılı geçkin bir süredir bu nedenle bana asılmış gibi numara yapıyormuş. Ancak artık bu numarayı yapmak istemiyormuş. Zaten iki hafta önce gittiği Avrupa turunda da Helena diye bir kıza aşık olmuş. Ben bütün bunları onlar telefonda konuşurken duyup öğrendim. Bütün bunları duyup da Kubilay telefonu kapattıktan sonra onun adını seslenmemle göz göze geldik. Bunca zaman iradesini kullanmak yerine beni kaldırdığı için ona bağırıp çağırdım. Derken Kubilay'ın telefonu çaldığında Helena'nın aradığını anladım. Ancak işin tuhafı bu kız zamanında Leon These'yi nişanlanan istedikleri kızdı. Onu telefonda çıkan fotoğrafından tanımıştım. Kubilay telefonu açmadan hemen elinden alıp telefonu açarak Helena'ya bizim evin adresini verdim ve yarın için bize davet ettim. Ertesi gün Kubilay el mecbur her şeyi Helena'ya anlattığı zaman Helena önce çok kızdı. Sonra da Kubilay'a olan aşkı galio gelmiş olacak ki onu affetti. Ardından Kubilay benim zorumla aileme her şeyi itiraf etti. Babam gerçekleri öğrenince şeyim yerindeyse küplere binmişti. Kubilay sonra Helena'yı da alıp bizim evi terk etmiş, hayatımızı kurtarmıştı. Bu süre zarfında benim Birleşmiş Milletler'e yaptığım başvurunun sonucu da olumlu olarak gelmiş ve beni sözlü mülakata almışlardı. Zoom üzerinden yaptığımız görüşmem de gayet iyiydi. Haber bekliyordum. Bana mülakat sonucum bildirilmeden iki gün önce Katina haladan bir telefon almıştım. Katina hala bana These'nin hasta olduğunu ve beni sayıkladığını söyleyince kalbim sızlamış ve ağlama krizine girmiştim. Sonra babam sesimi duymuştu. Babama "Baba sen yaptığın bütün işleri annemle evlendikten sonra tek başına kurmuş ve zamanla da büyütmüştün, bana annemle hep öyle anlattınız. Annemin babası rahmetlik Çetin dedem sana senin o zamanlar işin yok diye, fakirsin diye dışladı mı?" Diye sorduğumda babam utanarak "Hayır." demişti. "Peki Türk olmayı sen mi seçtin?" Diye sorduğumda yine utanmış ama bu kez susmuştu. "Peki komşumuz rahmetli Elenaora teyzenin bir kötülüğünü görmüş müydün hiç?" Diye sordum, babam yine utanıp "Hayır." demişti. "Peki Leonidas These konusunda niçin bu kadar katısın?" Diye sordum. "Ben sen uzağa gitmeye son diye bir de bu kadar sevdiğini düşünemediğimden böyle yaptım. Özür dilerim kızım. Ancak mademki sen bu çocuğu bu kadar seviyorsun, Leonidas dediğin o çocuğa da bu kadar kefilsin mademki, benim de annen gibi size rızam var artık." Babam bunları söyleyince sevgiyle birbirimize sarıldık. Annem de konuştuklarımızı duymuş ve yanımıza gelmişti. Ertesi gün ise Katina hala aramış ve Leon These'nin iyi olduğu haberini vermişti. Öyle sevinmiştim ki. Daha sonraki gün Yunanistan'da bulunan Birleşmiş Milletler temsilciliğine (Gerçekten böyle bir temsilcilik var mı bilmiyorum.) çevirmen olarak atanmıştım. Öyle mutluydum ki hem hayallerime hem de Leon'a kavuşacaktım. Bütün bunlardan sonra hemen hazırlıklarımı yapıp Leonidas'a haber verdim. Göreve başladıktan bir süre sonra dava açarak kimliğime bir ad daha ekletmiştim. Bu ad Smyrna idi. Bir ay daha geçtiğinde artık Leonidas ile düğünümüz vardı. Babam ve annem de Leonidas ve ailesi ile gayet iyi anlaşmışlardı. Düğünde imzalarimizi attıktan sonra nikah memuru gülerek adımı sorduğu zaman These'ye aşkla bakarak "Hilal Smyrna Papadopulos" diye bağırmıştım. These nasıl Smyrna'nin yani benim These'm ise ben de These'nin Smyrna'siydim, aklımdan böyle geçirirken These'nin de böyle düşündüğüne emindim. Sonra etrafıma baktığımda herkesin sevinç icinde olduğunu gördüm. Hepimiz çok mutluyduk. Çok güzel bir düğün olmuştu. Aradan beş yıl geçtiğinde bizim iki çocuğumuz vardı. Biri Ege Yorgo, tıpkı Leon ve beni buluşturan Ege Denizi gibi. Tabi diğer adını da Leon'un rahmetlik çocukluk arkadaşından almıştı oğlumuz. Bu adı Leon önermişti. Ben de sevmiştim hem adı hem de Leon'un diğeri Sevda Veronika. Kızımıza rahmetli kaynanamın da adını vermeyi ben önermiştim ve herkes bu ôneriyi kabul etmişti. Kızımızın diğer adı ise bizim sevdamız dan, bizim aşkımızdan ileri geliyordu. Leonidas These ile çok mutluyduk. Leon binbaşılığa yükselirken ben de Yunanistan'daki Birleşmiş Milletler temsilciliğinde genel koordinatörlük görevine getirilmiştim. Ben Hilal Smyrna Yılmaz Papadopulos, babasının ve annesinin Hilal'i ve These'nin Smyrna'si sonunda bütün hayallerime ulaşmıştım.
Evet arkadaşlar son kez merhaba, umarım finali beğenmişsinizdir. Bu kadar erken final bekliyor muydunuz bilmiyorum ama inanın yoğunluktan dolayı fazla ilham gelimiyordu. Ben de kitabı tadında bırakmak istedim. Hepimizi seviyorum.
Yazarınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan Evlilik
FanfictionTürk Diİli ve Edebiyatı ile Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı bölümlerinden çift anadal yaparak mezun olmuş bir kızdı Hilal. Leonidas ise bir Yunan teğmen. Birinin hayatını kurtarabilmek adına söylenen yalandan bir evlilik doğdu. Ancak, yalan bir evli...