'22'

3.2K 338 239
                                    

"sus."

"çekil şuradan, bir daha tekrarlamayacağım."

"iyi olur, beş yüz kere falan dedin çünkü."

"akıllanmıyorsun ki."

"yorulmuyorsun sen de."

kollarım, yoongi'nin küçük bedenine daha sıkı dolanırken her ne kadar üstünden kalkmam için beni zorlayıp dursa da bunun hoşuna gittiğini biliyordum. çünkü sadece kalk diyordu, istese beni üstünden atabilirdi elbette. ama o bunu yapmak yerine yarın sarıya boyatacağımız kahverengi saçlarımı oynuyor ve diğer eliyle de sırtımdan belime doğru hayali çizgiler oluşturuyordu.

restorana gitmek yerine ilk bu eve geldiğimiz için, "yemek yiyecek miyiz? yoksa seni mi yiyeyim?" diye keyifli bir sesle sorduğumda, alnım boynuna yaslı olduğu için yutkunduğunu net bir şekilde hissettim. "yiyeceğin bir yerim kalmadı, karnımda hala geçen günden diş izlerin duruyor."

başımı kaldırıp ona ağırlık olmaması için dirseklerim üstünde durdum, yüzüm yüzünün hizasındayken piercinglerinden arınmış bir halde mükemmel gözüktüğünü düşünürken dudaklarımı ıslatıp hızlı hızlı kırpıştırdığı kirpiklerine takılı kaldım birkaç saniye. "yemek yedikten sonra, 'çok yedim, göbüşüm çıktı.' diyerek bembeyaz tenini okşarsan ısırırım tabii seni. burnunu kırıştırıyordun bir de üstelik, gördüğüm en tatlı şeysin."

saçlarımdaki eli boynuma tutunurken pozisyonumuzdan ötürü nefes nefese kaldığının farkındaydım ancak geri çekilmedim. ona en yakından bakmaya devam ettim aksine. hatta burunlarımızı birbirine sürtüp dudaklarımı, ona öpücük vermeden yanaklarında dolaştırdım. pembe pembe olmuş yanaklarına bayılıyordum.

yoongi çok hassas biriydi, kesinlikle çok hassastı. yoksa şu an sadece dudaklarımı yüzünde gezdirdim diye gözleri dolu dolu olmazdı ve nefesleri de titrekleşmezdi.

ona bitiyordum. sahiden mahvoluyordum.

dikkatini farklı bir yere çekmek için alnına dökülen saçlarını arkaya doğru atarken -bedeni altımda ezilmesin diye hala dirseklerim üzerindeydim- dilimi dışarı çıkartıp konuşmak adına geri ağzımın içine aldım. "dilime piercing istiyorum."

tatlı dudaklarını aralayıp hafifçe kaşlarını çattığında boynumda duran elinin tırnaklarını farkında olmadan tenime geçirdi acıtmayacak şekilde. "siktir git, asla delmem."

"kaba olma, ne var bunda?"

küfür edişine dudaklarımı büzerek üzülmüş gibi yaptığımda omzumda duran diğer eliyle dudaklarıma vurup "hayır!" diye bağırdı. "nedenini söylemediğin takdirde asla kabullenmem bunu." dedim onun aksine sesimi sakin tutarak.

"delmek istemiyorum? gayet basit."

göz devirip başımı avcuma yasladım, böylelikle ona biraz daha yaklaşmıştım ve vücutlarımız da biraz daha temas etmişti. "niye istemiyorsun? işin bu değil mi? del gitsin işte." kirpiklerini kırpıştırarak irislerini yüzümde gezdirdiğinde boynumdaki parmakları kıpraştı yeniden. "delemem, malzemelerim yok."

yalan olduğu belli olan cevabıyla tek kaşımı kaldırıp hmladım. "stüdyoya gideceğiz zaten. burada del diyen olmadı."

"stüdyoda da yok. bitti. sipariş etmem lazım."

başıma yaslı avcum saçlarımın arasından ayrılıp kediminkilerinin arasına karıştığında parmaklarımla kafa derisine masaj yaparken tek kaşımı kaldırmış bir halde, "hmm," diye mırıldandım. "geçen gün yanımda sipariş etmemiş olsaydın belki inanırdım."

gözlerini kapatıp yeniden açtığında dudaklarını birbirine bastırıp bekledi bir süre. ardından da tırnaklarını hafifçe, kızardığına emin olduğum boynuma sürtmeye devam ederken kafasını yavaşça sağa-sola salladı. "bakımını yapabileceğini düşünmüyorum."

born to die ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin