hic hic hic vaktim olmadigi icin dershaneye gidip gelirken yazdim bu bolumu): bu yuzden rica ediyorum biraz cok etkilesim birakin):
××
bileğimdeki 9 rakamına bakıp gülümseyerek, sevgilimin peşinden yürüyordum. ellerimiz kenetliydi ve ben onun bir adım kadar arkasındaydım: bileğimi kaldırıp dövmeme bakıp durduğum için yavaştım ona göre. yine de bunu sorun etmiyordu ve arada dönüp gülümsüyordu hafifçe. aslında bunu da maske taktığımız için ancak kısılan gözleri sayesinde fark edebiliyordum. siyah maskelerimiz, siyah şapkalarımız, baştan sona yine aynı renkteki kıyafetlerimizle gecenin içindeki bir gölgeden fazlasıyla farksızdık.
gecenin ikisiydi. nereye gittiğimizi bilmiyordum ancak yoongi'nin dediğine göre oturduğumuz semtin dışına çıkmayacaktık. bu yüzden de biraz rahattım aslında, boktan bir yer olsa da en azından bildiğim bir yerdi.
kendimi yaşanacak şeylere yeterince hazırlamış olsam da pek âla gergindim. yoongi'nin beline sıkıştırdığı iki silah ve ne olur ne olmaz diye bana verdiği yine iki silah belimde varlığını korurken ve yoongi'nin, sırf bu iş için özel diktirdiği pantolonunun paçalarındaki bölmelerde duran bıçaklar bakış açıma girip durdukça pek de sakin olacak değildim. beni tek rahatlatan şey ellerim arasındaki elinin sıcaklığı ve yoongi'nin bir sorun olmayacağını, panik yapılacak veyahut korkulacak bir şey olmadığını söylemesiydi.
söylemesi kolaydı... yaşayınca görecektim onu.
yine de bir şekilde kendimi dizginlemeyi başarıyordum. hassas bir yapım olmaması da bu aşamadaki en iyi şeydi. güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahip olduğumu düşünüyordum.
"geldik sayılır. son kez soracağım: eğer içinde en ufak bir tereddüt varsa geri dönelim ve birlikte uyuyalım. bunu görmek zorunda değilsin. ve beni bırakıp bırakmayacağına da emin olamazsın henüz yaşamadan."
önüme geçip iki elimi de avuçları arasına alarak yaptığı konuşmasına derin bir nefes verdim. bunu bugün kaçıncıya duyuyordum bilmiyordum.
"artık sayamadığım bilmem kaçıncı kere de içimde ennn ufak bir tereddütün olmadığını, kesinlikle ve kesinlikle bu karardan emin olduğumu ve seni hiçbir şekilde bırakmayacağımı tekrarlıyorum, sevgilim. buradaki işimizi bitirince de gidip uyuyabiliriz."
oflayarak ellerimi daha sıkı tuttuğunda, gözüme felaket çekici gözüküyordu. mint yeşili saçları şapkasının kenarlarından çıkmıştı, saçları hariç tamamen siyahtı, maskesinin gizlemediği tek yer olan gözleri ise öyle güzel parlıyordu ki bana bakarken, nefesimin kesildiğini hissettim.
çok fena aşıktım ve ondan gideceğimi düşünmesi çok komikti.
"pekala, daha fazla sıkmayacağım seni." diyerek maskesini indirip ellerimin üzerine iki derin öpücük bıraktıktan sonra siyah maskeyi tekrardan burnunun üzerine çekti. "verdiğim eldivenleri tak hadi."
kafamı sallayıp ceketimin cebinde duran, yine siyah deri eldivenleri geçirdim ellerime. sonrasında ise, "siyaha takıntın falan mı var?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak. evinde ya da kıyafetlerinde de öyle pek siyah eşyası yoktu aslında.
"gece en gözükmeyen renk bu. ayrıca estetik duruyor, havalı bir katilim."
hiç çekinmeden pat diye söylediği şeye gülmeden edemediğimde, "sussana, biri duyacak." dedim hızlıca omzuna hafifçe vurarak.
"kimse yok burada. etrafına bir baksana. depodaki çok sevgili elemanımızdan başka kimse yok."
derin bir nefesle göğsümü şişirdiğimde yoongi'nin arkasında kalan büyük ancak oldukça eski depoya baktım. semtin en ucunda kalan bu noktada sahiden de hiç insan geçmezdi. seul'ün en boktan semtinde, tanrının en çok unuttuğu bir noktadaydık. öyle ki ben bile yıllardır burada yaşıyor olmama rağmen bu tarafa hiç gelmemiştim. yoongi'nin neden hiç yakalanmadığı belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
born to die ✔
Fanfictionjimin: tepinip durmanın sebebi parkeleri kırıp kucağıma düşmek falansa durma, devam et