YALVARIOM BIRAZ YORUM☹
××
saatlerdir, günlerdir tek yaptığım şey düşünmekti.
kışlık iznimi kullanarak yirmi günlük bir kafa dinleme süreci tanımıştım kendime. günümün çoğu evde geçiyordu ancak yoongi kapıma geldiğinde beni evde bulamasın diye bazı saatlerde taehyung'un yanına gidiyor ve onunla takılıyordum. kötü de hissediyordum böyle yaptığım için ancak kim beni suçlayabilirdi ki? köşeye sıkışmıştım; sevdiğim adam katildi, onun yüzüne bakacak gücü bulamıyordum kendimde. eğer dışardaysam binaya girmek, eğer evdeysem de dairemden çıkmak işkence gibi geliyordu. yoongi'yi görme ve yoongi'nin tehditleriyle kendini öldürmüş çocuğun dairesinin önünden geçme korkusu beni ya eve hapsediyor ya da eve adımımı atamamamı sağlıyordu.
hayatımın en zor iki haftasını geçiriyordum ve tek başıma olmak öyle yorucuydu ki, yoongi'den önce asıl ben bırakacaktım ipleri elimden. taehyung'a anlatamıyordum, sevgilisi jeongguk'a bir şeylerden bahsedemiyordum, her gün aralıksız konuştuğum ve görüştüğüm yoongi'min yüzünü en son o gece görmüştüm ve bu durumda yapayalnız ve sıkışık hissetmem çok normaldi. her şeyimi yoongi'ye anlatırdım ben. kolumu ısıran böcekten tutun, iş yerinde çıkan kavgalara kadar hayatımı küçük ya da büyük ölçüde etkileyen her şeyi dökülüverirdim ona. sabırla dinlerdi o da beni; yorumunu yapar, kendinden örnekler verirdi.
şimdi kime neyi anlatacaktım da işin içinden sıyrılmaya çalışacaktım?
yaklaşık bir buçuk hafta boyunca olayı kendi kendime halledemeyeceğime inanmıştım fakat anlatabileceğim bir şey olmadığını idrak edeli çok oluyordu. bu yüzden de kendi kendime, kafayı yiyecek, saçlarımı yolacak ve başıma ağrılar sokacak derecede düşünüp durdum.
elimde tuttuğum koca bardağın içindeki acı kahveyle derin bir nefes aldım boğazımdan akıp giden sıvıyla birlikte.
yoongi'yi anlıyordum. sahiden. öylesine söylenilmiş bir şey değildi bu. onu sahiden anlıyordum. hak veriyor muydum bilmiyorum ancak yaşadığı büyük kayıplardan ve acılardan sonra kendine geliştirdiği savunma mekanizması ve intikam yöntemi buydu. canlarını aldıkları insanlar bunu hak ediyor muydu tartışılırdı ancak zannımca yoongi'nin ellerinden gelen ölümü sonuna kadar hak ediyordu hepsi.
yoongi kendi davasında, sonuna kadar haklıydı.
ancak ben bunu kabul etsem bile sorunların yüzde beşi bile çözülmüyordu. tanrım, min yoongi katildi. yakalanabilirdi; şanslıysa müebbet, eğer hiç şansı yoksa idam yerdi. o zaman ben ne yapardım? ayrıca öyle bir durumda muhtemelen katilin yandaşı diye ben de ceza alırdım. hayatım biterdi.
yoongi haklıydı: 'hayatın mahvolacak.' sahiden mahvolacaktı.
kahveyi sehpaya bırakıp sertçe saçlarımı karıştırdım. ben bu adama deli gibi aşıktım, şimdi ise bir çukura doğru sürükleniyordum ve yanımda kurtulmak için hiç ip bulamıyordum.
saçlarımı asılmayı bırakıp durdum birkaç saniye, nefeslerim kesiliyordu. onları düzene sokana kadar hiç kımıldamadan yere bakmaya devam ettim. sakinleşebildiğimde ayağa kalkıp kahvenin son yudumlarını da içerek boşalan bardağı mutfak tezgahına bıraktım. odama yönelerek boxerla oturduğum için çıplak olan bacaklarıma gri eşofmanımı hızlıca geçiriverdiğimde, "ne olacaksa olsun." diye mırıldanıyordum.
sahiden, ne olacaksa olsun.
aynamın karşısına geçip uykusuzluktan oluşan göz altı torbalarıma ve ağlamaktan kızarmış gözlerime bakıp bir of çektim. bunlarla da uğraşamazdım sahiden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
born to die ✔
Fanfictionjimin: tepinip durmanın sebebi parkeleri kırıp kucağıma düşmek falansa durma, devam et