Aklımdan geçen şeyler, cümleler hepsini toparlamak istersem tek bir cümle çıkıyordu karşıma.
'Ben böyle hayatın amına koyayım.'
Cidden başıma daha ne gelebilir diyorum. Daha ne kadar şaşırtabilir bu hayat beni? Boğuluyorum, beni sıkıştırıp bitiriyor her saniyesi. En azından onsuz olan her saniyesi.
Daha önce yüz yüze gelemediğim, tenini tanıyamadığım bir adam. Umursamaz, ne varsa içinde yaşayıp hayatınızı sözleriyle mahvedecek bir adam.
Nasıl olurda böyle bir pusuya düştüm. Hayat ile aramdaki oyundu bu. Karşıma böyle biri verip acaba daha ne kadar ağzına sıçabilirim sorusunu denemek için yaptı.
Evet, daha ne kadar ağzına sıçabilirsin diye sorduğumdaysa, şimdi siktim belanı diyordu resmen.
Kısık gözlerim inanılmaz derecede şokla açılmış, kapıyla imtihana giren gerizekalıya bakıyordum.
Reiner Braun, Levi'ın en yakın arkadaşı olmak ile Tanrı'nın bana vermiş olduğu en kötü düşman.
Ve evet şu an benim odam da.
Ne kadar kafa bir insan olarak görünse de kendisinin tam bir sinsi şeytan olduğuna emindim. Hatta Levi'ı doldurduğuna daha çok emindim.
Göz göze gelmemizle kaşları çatılmış, ardından o sinsi gülüşü dudakların da yakalamıştım. Şu an koşarak Levi'a söyleyecek gibiydi.
"Oo sen Eren değil misin? Naber yenge nasılsın?"
Alaycı gülüşü ve tavırları bana bunları söylerken karşımda ki yatağa oturmuştu. Ulan senin yamuk ağzını sikeyim demek gelsede içimden susmuştum.
Sanki bilmiyormuşcasına kaşlarımı çatarak, yatakta dikleşip ona doğru dönmüştüm.
"Evet, Eren benim ama siz kimsiniz? Yenge derken?"
Gerçekci bir üslup takınarak kesinlikle anlamayacağı şekilde konuşmuştum. Ta ki o tiz kahkaha sesini duyana kadar, geberecekti orospu çocuğu.
"Hadi ama Eren, buraya onun için geldiğine bile kalıbımı basabilirim."
Gözlerim korkuyla şaşkınlık arasında açılırken, dişimi hafifçe alt dudağıma bastırmıştım. Ağzımdan istemeden kaçırdığım şeyler ile kahkaha sesleri çoğalmıştı.
"Medyum musun orospu çocuğu?"
Gözlerinden akan yaşları silerken aniden düzelen yüzüyle kaşlarım oynamıştı.
"Levi'ın bundan haberi var mı? Burda olduğundan."
Biliyordum. Kesinlikle ona ötecekti. Elimi başıma koyup ovalarken, elimin altından ona bakıyordum.
"Buraya okumaya geldim. Onunla bir ilgisi yok. 2 yıl oldu. Ne onun bana hisleri nede benim ona hislerim var."
Dudak altından dediği lafı duymaya çalışıyordum. Ama ne dediğini tam anlayamamıştım.
"Gerçekten öyle olsa"
"Ne dedin anlamadım?"
Bana cevap vermek yerine, oturduğu yere uzanarak arkasını dönmüştü. Bende doğrulduğum yere geri uzanarak tavana yeniden odaklanmıştım. Oda da duyduğum sesle ufak bir gülümseme yayılmıştı yüzüme.
"Merak etme, ona hiçbir şey söylemeyeceğim."
Cevap vermek yerine elime telefonu alarak galeriye girmiştim. Her zaman yaptığım gibi ekran görüntülerine girerek bakmıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Foreign-Riren
Fanfiction"Anlamıyorsun Armin. O üniversiteye ne olursa olsun girmem gerek." Ya yıllar önce ki eski sevgilinizi hala seviyor olsaydınız? Onun okuduğu üniversiteye gitmek için uğraşır mıydınız? Ben yapardım. Onu kendime yeniden aşık etmek için her şeyi yapardı...