Yağmur cama her düşüşünde teni biraz daha ürperiyordu kadının. Oysaki aylar önce, geceler boyu saçları köklerinden uçlarına dek ıslanıyordu. O zaman elinde belki ailesi, belki sonsuza dek yanımda olacak diye düşündüğü arkadaşları vardı. Dertleri yoktu, hiç olmamıştı. Ya da ufak çocuk kıvamında, mahalledeki topu paylaşamamanın tadında. Hırçınca ama sevimliydi biraz hepsi. Ya da ağacın gölgesine iteleye iteleye kendisini, rahatlatıcı. En ufak melodiyle, huzur bulan, hayatın en toy kadınıydı.
Şimdi elleri kolları bağlı, kapkaranlık duvarların içinde kapalı. Parmak uçları antidepresan dolu, belki rahatlamak diye düşünür, teker teker parmak boğumlarına dek ilaç dolduruyordu. Telefonu sürekli açık, duyulan bir merak yoktu halbuki.
Epey de kilo almıştı üstelik. Çevresi sürekli, antidepresan yüzündendir, diye düşünürdü. Hiç kimsenin aklına, bitkin kadının neler yaşadığı düşmemişti. Bir kere bile olsa, yalnızca, bir kere. Ufacık bir tane bir. Oysaki kadın, hepsine sağ elinin orta parmağıyla hareket çekecek kadar gururluydu. Ya da cesur... Belki onlara küskün, onlara nefret dolu. Belki de gerçekten, antidepresan yüzündendir?
Zaten gitmişti hayattan, kırmızı raflarına kaldırdığı tozlu defterlerini de açmamak üzere, kapatmıştı. Belki bir doktor, belki biraz ilaç? Sürekli uyuyabilmek uğruna, uyku getirici haplar... Ya da zehirleyici şeyler işte. Az daha ölse ne olabilir ki? Bir an önce ölmektense, bir mazoşist gibi, kendine acı vererek ağır ağır ölse, kaybedeceği bir şey olmazdı. Kalmamıştı da zaten; bedeninden başka. Oysa beden de neydi ki? Toprak altına girdikten sonra, çürüyüp gidecek et parçası yalnızca... Bir daha üzerine yapışmayacak, halbuki kadın bir daha geri döneceğine bile emin değildi. Belki de, aynı acıyı yaşamak istemediğindendir. Kim bilebilir?
Gitti, bedenini bıraktı yalnızca. Arkadaşlarından ayrıldı, ailesini bıraktı. Aslında, onlar kadını yalnızlığa adadılar genç yaşında. Çünkü, kimsenin ona ihtiyacı yoktu.O da yapabileceği tek şeyi, belki de yaptığını düşündüğü tek doğru şeyi yaptı... Gitti.