Doğruldum... Nasır tutmuş iki el tarafından ana rahminden koparıldım. Gözlerimden ilk gelen gözyaşı yerine kandı. Annemin kanı. Ağlayamadım... Gülemedim de... Annemi öldürürken kılım dahi kıpırdamadı... Ne suçtum ne de suçlu ben bir melektim , azraildim. Ölüm götürdüm , gittiğim her yere... Uzandığım şeffaf çimler kurudu , çöl oldu. Öptüğüm dudaklar kurudu , kanadı. Baktığım gözler söndü , aktı. Kadınlarımın katili oldum hep. Onlara baktım , beğendim , sevmedim , seviştim ve fermuarımı çekerken öldürdüm hepsini. Benim adım Ares' ti. Ben ölümsüzdüm , mükemmeldim. Seviştiğim her kadını Tanrıça yapan bir Tanrıydım. 21. Yüzyılın vebâsıydım.
Gözlerimi beyaza açtım , babamın beni kanımla sevişirken bulduğunu ve zorla sedyeye yatırdıklarını hatırladım yarım yamalak. Çok kan kaybetmiştim. Kanımı har vurup harman savurmuştum. Bir önemi yoktu. Ölümsüzdüm ve kansız da yaşayabilirdim. Zaten her insan kansız değilmiydi ? Doğumunda saf bir kana sahip olan insanoğlu büyüdükçe , kirlendikçe tüm kanını kini ile birlikte kusmuyor muydu ? Kansızlaşmıyor muydu ? Soruların bir önemi yoktu. Başım dönüyordu veya asansör çıkıyorduk , bilmiyorum..
Birkaç damla ter alnımın kırışıklıklarından süzüldü ve göz kapaklarıma aktı . Beynimin hangi sokağından çıktığını bilmediğim bu ağrı tüm vücudumu sarıyordu. Bana insan olduğumu hatırlattığı için öfkeleniyordum. Gecenin sessizliğini yağmur damlaları bozuyordu.Ve benim yağmurun yanında ki en iyi mezem bir piyano konçertosuydu. Her çocuk gibi canım acıdığında "anne" diyerek ağlayamadım ben. "Ağmil" dedim. Bağırdım , bu hayatta tek sahip olduğum şeyi çağırdım. Saygıyı öğreten olmadı bana. Bu yüzden "baba , anne, ağabey " gibi kavramları dilim hiçbir zaman döndüremedi. Herşey ve herkes gözümde aynı değere sahipti , hiçbirini bir diğerinden başka bir isim takarak ayırmadım. Bu yüzden Ağmil ile hastane kantininde tost yiyen adamın hiçbir zaman birbirinden farkı olmadı. Sesimi at ile koşturdum hastane koridorlarında... Gelen giden olmadı. Gölgesi yatağıma düşen ağaçta susmuş ve masa olmuştu. Biraz sonra yanımda olacak olan esmer tenli , dudakları göz altlarından daha mor olan hemşirenin ayak sesleri koridoru dolduruyordu. Boğazımda kalan son haykırışı yuttum ve onu izledim. Yüzünde ilk dikkatimi çeken ne kadar gizlemek istese de fondoteninin arkasından sırıtan yara izi oldu. Kendini bildi bileli kadınlarda ki bu asimetrik özelliklere bayılan ben o an mor dudaklı bu kadının yara izinden elleriyle başlatacağı bir yolculuğu, tüm vücut kıvrımlarına uğradıktan sonra sonlandırmak istedi fakat bunu yapacak kuvveti kendinde bulamadı.Sert fakat bir o kadar da naif adımlar ile bana yaklaştı, başucumda duran, düşüş hızından zamanı hesapladığım serumuma sakinleştirici ekledi..
Ve " Şimdi daha iyi olacaksın " dedi.Ağzımda biriken sessizliği tükürüp "Ağmil nerede ?" dedim.
" Ha baban mı ? Kantine kadar gideceğini söyledi "
Cümlesinin sonuna geldiğinde kanıma eklediği ilaçta etkisini göstermiş ve gözlerim usulca perdelerini örtmüştü..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Tanrının en sarhoş anıyım
Mystère / Thriller" İçimde ki tüm inançları öldürdüm ve herşeyi kendime mahsus kıldım. Benim adım Ares. Babamın secde ettiği Yunan Tanrısı ile adaşım. Ölümsüzüm her Tanrı gibi..." Ares hayatta ki tüm inançları içinde toplamış olan bir tapınak ve sizi bu tapınakta iba...