Pembe panjur

114 2 0
                                    

Kulağimda Pink Floyd'un kaydedilmemiş şarkılarından oluşan bir albüm ile dışarıyı seyrediyordum. Gözlerinde çakma gözlük , ağzında kaçak sigara bulunan tır şoförlerinin arasından sıyrılarak otobanı bitirdik. Yolları dar fakat insanları geniş olan sokaklardan geçtik.. Ve ilkokulda çizdiğimiz gece gündüz bacası tüten evleri andıran bir eve geldik.
Sobalı , 2 odasını toplayınca 1 salon etmeyen , önünde küçük fakat Akdeniz bölgesini barındıracak kadar da büyük bir bahçesi bulunan bu müstâkil ev göz kamaştırmasa da , göz bulandırıyordu.
Ağmil ile hiç konuşmadan arabadan indim ve eve girdim.
Yüzde elli şansım bulunduğundan odamı bulmam zor olmadı... Kan kokan birkaç kıyafetimi dolap olmadığından sandalyenin kollarına astım ve kendimi gıcırdayan yatağa bıraktım. Ağmil'in sesi ile beni peşlememesi huzur vericiydi... Hastaneden beri konuşmuyor , gülmüyor , yemiyor ve nefes almıyorduk. Düşünüyorduk. Düşüncelerimizden parmaklıklar ördüğümüz hücrelerde birbirimize küfür ediyorduk. Ve birbirimizden her geçen dakika vazgeçiyorduk.

Sigaradan ilk nefesi çekermişcesine huzurluydum uykuyu içime çekerken...

Modelim yeşil elbisesi , beyaz sade tülbenti ile karşımda duruyordu. Ve elimde ilk icat edilen kamera vardı. Denklaşöre bastığım anda bir ışık patladı modelimin bedeninde ve kameram fotoğraf boşaldı... Modelimin elbisesine klorak bulaşmış ve gözleri kapalı çıkmıştı...

Ay'a ilk adımımı attım ve uyandım. Rüya görmüştüm..
Çıplak ayaklarım ile banyo fayanslarını çiğnedim ve kendimi beyaz mezarıma bıraktım , vücudumu yüzdürdüm. Önce ellerimden bir kürek daha sonra saçlarımdan bir yelken yaptım ve banyonun soğuk rüzgarını da arkama alarak berrak okyanuslara adımımı attım. Dalgalar boyumu aştıkça , temizlendim. Kirimi yutan su'yu izledim. Kirimi kusan su'ya ağladım. Ve Poseidon'u kızdırmadan suyu kapatıp ,limanıma yanaştım.
Kirimden buğulanmış aynaya bakmadan banyoyu terk ettim. Çırılçıplak evi dolaştım. Aynalardan kaçtım. Ağmil'i aradım fakat bulamadım , sevindim. Sadece horlamak ve sikişmek için kullandığı yatağına uzandım. Becerdiği kadınları düşündüm. Sevişmiş olamazlardı. Çünkü sevişmek kelimesinin içinde "sevmek" eylemi geçmekteydi Ağmil ve sevmek ise asla yan yana olamayacak şeylerdi. Belki de hepsi birer fahişeydi zira Ağmil sevgiyi bile anca parayla satın alabilirdi. Bu düşünceler eşliğinde usulca gözlerimi kapattım. Önce beyaz.. Daha sonra serum kokusu.. Ve en son o..

Kıvrımlarında gezintiye çıkmak istediğim mor dudaklı hemşire.. Yatağın başında, buradaydı. Gözlerinde görebildiğim tek şey ise sevişmek için can attığıydı. Belki de ben öyle görmek istiyordum. 

Hızlı bir hamle ile yerimden doğruldum. Dudaklarıyla dudaklarımı islatmali ve bu susuzluğumu dindirmeliydim. Her yudum da ona baktım. Durdu, güldü nefes alış verişi değişti. Çok sevdiği bir çikolatadan büyük bir ısırık alircasına ısırdı dudaklarımı. Bunu yaparken utandı fakat çokta aldırış etmedi. Bu cüretkâr harekete karşılık elbette karşılıksız kalamazdim. Beline doladığım kollarımı çözüp yatağa su gibi akmasına izin verdim. Ve bu sadece bir saniye içinde oldu. Avuçlarımın içinde ki cennete dokunmama engel olan bez parçasını çıkarıp atmam da pek uzun sürmedi. Dudaklarımız tekrar kavuştu ,dudaklarımdan cennete gidecek o  kapı ise ardına kadar açılmıştı. Önce boyun altına ve oradan göğüslerine indim. Dudaklarımı göğsünde hissettiğinde nefesinin kesildiğini hissettim. Dudaklarım ile onu öldürdüğümü düşündüm fakat bu sadece yarım saniye kadar sürdü. Derin bir nefes vererek , inlemeye başladı. Bu kadının vücudu kurak bir çöldü ve ben bu çölü dudaklarım ile yeşertiyordum adeta. Kollarımla tekrar belini kavradım ve tek bir hamle ile kucağıma aldım. Göz göze geldik.. Yanakları kırmızılaşmıştı.. Dudakları şişmiş ve parıldıyordu.. Bunlara  eşlik eden ise zevk ve mayhoşlukla karışık tatlı bir gülümsemeydi. Vücutlarımız birbirine her değdiğinde diliyle dudaklarını ıslatıyor ellerini saç diplerimde dolaştırıyordu. Kucağımdan bir anda kendini yatağa attı ve kolların da kalan son güç ile beni kendine çekti. Dudaklarımı öperken, su yeşili ojeli tırnakları ile kasıklarımdan bastırarak beni kendisine çekiyordu. Ve  bunu öyle bir yapıyordu ki tırnakları ile kasıklarımı ve sırtımı kanattığından emindim.  Fakat asla aldırış etmiyor, her tırnak darbesinde kasıklarımla ona daha sert vuruyordum. Nefes alış verişlerimiz hızlandı.. İnlemelerimiz arttı. Yanaklarına zevkten gelen kırmızılık en güzel çiçeklerii utandırıyordu.. Veee..uyandım. 

Evet  tüm bunlar sadece bir rüyaydı. Kucağımda zevkten inleyen yüzünde bahçeler açan o kadın benim bilinç altımın eseriydi. Bu kadınla sadece bilinç altımda sevismistim. Bu duruma öfke ile bir anda yastığı fırlattım ve yastığın kılıfından sıyrılan o fotograf..

Yeşil elbise , beyaz sade tülbent , elbisesine klorak bulaşmış ve gözleri kapalı çıkmış bir kadın.

Fotoğrafçılıkta en önemli unsur ışıktır... Kaydetmek istediğimiz anlar üzerinde yeterli miktarda ışık izi bırakabilirsek , iyi bir fotoğrafçı olabiliriz. Fakat bu fotoğrafı çeken kişi sapık ruhlu bir fotoğrafçı olmalıydı. Elinde ki kamerayı bir AK-47 gibi kullanmış , denklaşörüne her bastığında modelinin bedeninde kapanmayacak derin yara izleri bırakmıştı. Ve sonsuza dek açılmamak üzere modelinin gözlerini kapatmıştı.

Peki bu ışıklar içinde uyuyan kadın kimdi ?
Bu fotoğrafı çeken sapık ruhlu , katil fotoğrafçı kimdi ?
Suç delili olan kamera neredeydi ?

" Orospu çocuğu köpekler  "

Sesinin kayan tınısına göre Ağmil içmişti ve bu kadar içli sövdüğüne göre köpeklerin saldırısına uğramıştı.

Ben Tanrının en sarhoş anıyımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin