Bölüm 8

17 5 9
                                    

  "Bunu mu arıyorsun? "
Gelen ses onu mühteşem manzaradan alıkoymuştu. Bulutlarla beraberdi resme ama muazzam görüntüye sırtını döndü. Korkmamıştı. Sol profili görünen ağaca yaslanmış sağ elinde Derin'in gömleği havaya kaldırmış biri vardı. Derin şaşkın şekilde bakıyordu. Ve onu tanımıyordu. Sinirlenmişti.
"Hangi hakla gömleğimi alırsın? " dedi sert sesiyle. Bu sert mizaca oda sert bakışıyla karşılık verdi. Hızla başını Derin'e çevirdi. Sağ kaşını kaldırmış bakıyordu Derin'e. Derin'in saçları iki omuzundan önüne sarılmış sinirle ona bakıyordu. Yakışıklı çocuk gömleği işaret parmağına koymuş omuzundan arkaya sarkıtıp doğruldu. Tamamen Derin'e döndü. Ona doğru yürüyerek;
"Sen hangi hakla buraya geliyorsun? " diye soruya soruyla karşılık verdi. Derin'in en nefret ettiği şeylerden en önde geleniydi. Ama arada yapmakta gerekiyor.
"Bu seni ilgilendirmez. Gömleğimi aldığın gibi getir. " sesi gayet sıradan çıkmıştı ama verdiği bir emir olunca karşı tarafı sinirlendirmişti. Kaşlarını çatarak ve dişlerini sıkarak Derin'e bakıyordu. Derin'in tam önüne geçene kadar ona doğru yürüdü. Derin onun o Derin'in her hareketini dikkat ediyordu ve Derin şuanda onun yapmaya çalıştığı şeyi anlamıyordu. İkiside birbirine sinile bakıyordu. Kaşlarıyla şelaleyi işaret edip:
"Atlamayacak mısın? " diye sordu iddialı ses tonuyla. Derin dönüp arkasına baktı. Şu anda yapmak istediği en büyük şey buydu ama gitmesi gerekiyordu. Derin artık uğraşmak ve geç kalmak istemiyordu. Onun yanından geçip gidecekken kolunun tutulmasıyla hızla eski yerine döndü. Bu sefer burun buruna gelmişlerdi ve onun gözlerinin renkli olduğunu yeni fark ediyordu Derin. Aslında maviydi ama yeşile çalıyordu , kusursuz yüzünün kusursuz parçasıydı. Ve yakından daha da yakışıklıydı. Derin bu hareketinden dolayı daha kızacakken o daha erken davranıp ağzını kapattı.
"Sus! " dedi. Sesi tedirgin olduğunu açık esiyordu ama hiç kendinden ödün verip açıklama dahi yapmadan çekiştirerek onu geldiği yoldan götürmeye çalışıyordu. Derin kendini çekmeye çalışıyordu ama nafileydi. ~Eşit güçte savaşçı karşı karşıyaysa bu savaşta kazan olmazdı~ ikiside aynı yerde birbirlerine direnmekle meşkulken:
"Bırak kızı Simon. O gelmek istemiyor." diye gelen bir sesle ikiside durdu. Simon sese arkasını dahi dömemişti Derin ise tanımadığı başka bir yüze bakıyordu. Yine başını belaya koymuştu. Derin kolundaki parmakların gevşediğini hissedince hemen çekip kolunu kurtarmıştı. Tek sorunu beyaz teninin parmak izleriyle kırmızı olmasıydı. Diğer eliyle kolunu kapattı. Çünkü melekelerinin bunu görmemesi gerekiyordu yoksa her an birinin ölümü olabildi. Derin sinirli ve biraz yüksek ses tonuyla tanımadığı ikinci yüze:
"Bu seni ilgilendirmez ben kendimi koruyabilirim. " dedikten sonra Simon'a dönüp aynı ses tonuyla devam etti.
"Ve sen! Bir daha sakın karşıma çıkma. Beni sorgulamakta bana karışmakta sana düşmedi. " Tekrar gitmeye yeltendi ama bu sefer tanımadığı -gerçi Simon'ı da tanımıyor- kişi karşısına geçti. Sırıtıyordu. Derin daha konuşmak için yeltenmişti ki Simon'ın ikisinin arasına geçmesiyle bir adım geri gitti.
"Kaşınma istersen. " dedi Simon.
"Benim bölgemde bana artistlik mi taslıyorsun. Yıllar önceki yapılan anlaşmayı bozdunuz. " dedi sinirle. Derin ne yaptığını yeni anlamıştı. Bölgelerin olduğunu söylemişti Brenda ona ama o yine görmezden gelmişti kuralı. Yine onun yüzünden birine bir şey olacaktı.
"Nick uzatma. Anlaşmayı falan bozmadık. O okulunuzun yeni öğrencisi kuralları yeni yeni öğreniyor. Onu geri çevirmek için geldim sadece. Şimdi sorun çıkarmadan çekil önümüzden. " dedi Simon, normal konuşuyordu. Nick, Simon'ın omuzundan Derin'e baktı. Sonra tekrar Simon'a baktı. Kısa süre sessizlik hakim oldu. Derin bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu ama ne yapacaktı. Güçlerini kullanması yasaklanmıştı. Sadece kendi aklını kullanabilirdi ama Simon sanki bir kavga falan olmadan olayı halledeceğine inanmıştı, Tabiki tereddütlüydü. Sonuçta onu tanımıyordu.
"Buraya geliş amacın neyse onu yap. " dedi Nick, Derin'e bakıp. Derin ona söylendiğini Nick ile göz göze gelince anladı ama emin olmak için:
"Ben mi? " diye sordu. Nick cevap verecekken Simon sinirle:
"Saçmalama Nick yüksekliğin farkında mısın? " dedi.
"O atlamaya karar verdiyse yüksekliğinde farkında olmalı Simon. Şimdi ikinizde ordan atlayın. Yoksa savaşı başlatırım. " dedi Nick kendinden emin bir şekilde. Derin yapabileceğini biliyordu ama Brenda onu bekliyordu. Üstelik eğer gitmezse kendisi geleceğini söylemişti..
  Brenda Mert'lerle beraber yemekhaneye inmişlerdi. Gözü her saniye kapıda Derin'in gelmesini bekliyordu. Geldikleri gibi uzun kuyrukla karşılaşınca oturup kalabalığın dağılmasını beklediler. Brenda, Mert, Arda ve diğer grup arkadaşları oturmuş konuluyorlardı. Gruptaki diğerleri Derin'in sormuşlardı Arda'ya
"Seninki nerde? " Arda bu soruyu üstüne almamıştı ilkin. Hatta duymamıştı bile ama soru cevapsız kalamazdı.
"Arda sana diyorum. Seninki nerde? "
"Benimki derken? " diye sordu Arda tek kaşı havada.
"Lan kaç tane var? Derin işte. " dedi gülerek. Ama Arda gülmüyordu aksine sinirlenmişti.
"Ian saçmalamayın kes. Benimki değil o. " dedi kendini tutarak. Masadaki gerginlik büyüyecek gibi geliyordu ama Mert sıranın azaldığını söyleyip sıraya geçmelerini istedi.
"Gençler sakin olun. Tabi aç kurt oynamaz unutmayın. "
"O aç ayı olmasın. " dedi Ian ciddiyetle.
"Evet gerizekalı aç ayı normalde ama hani biz ayı değiliz ya ondan dedim. Şimdi kalk sıraya gir. " dedi Mert sinirle. Aynı zamanda oda kalktı. Brenda Derin'i beklemek istiyordu ama ondan ne ses vardı ne seda. Mecbur onlara göre hareket etmek zorundaydı. Zaten Derin'in her konusu açıldığında gerginlik oluyordu ve bunun düzeltilmesi gerekiyordu.
"Tamam abi ya. Ne sinirleniyorsun. " dedi Ian sitemle.
"Senin yüzünden sinirleniyorum. Şimdi sus daha da sinirlendirme beni. " dedi Mert. Brenda tüm olanlara gülerek karşılık veriyordu. Az da olsa Derin'i unutturuyordu konuşmalar ama kolyesi hala yanıp sönüyordu. Kimse görmesin diye tişörtünün altına koymuştu ama ışığı fark edilmeyecek gibi değildi.
"Sanırım kolyen. " dedi Mert ve devam etti. "Yanıp sönüyor. " dedi kendi boynuna parmaklarını sürterek. Brenda hızla kolyesini avuna aldı. Tedirginliğini farkettirmemeye çalışarak.
"Ha evet! Derin'in hediyesi. " dedi sadece. Arda Derin'in ismini duyunca onlara baktı direk. Brenda avucuna aldığı kolyeyi bırakınca yanıp söndüğünü farketti. Brenda'yı yıllardır tanıyordu ama Derin geldiğinden beridir tanıdığı kişi olduğu konusunda kuşkuluydu. Aklı çok karışıktı..
  Brenda'ya haber vermesi gerektiğini biliyordu ama alıcağı tepki yüzünden kararsızdı. Bir kuralı daha delmişti ve cezasını çekicekti ama bu onun için bir ceza değildi. Zaten buraya geliş amacı buydu.
"Tamam " dedi kendinden emin şekilde. Simon arkasındaki sesi duyunca şaşkınlıkla döndü.
"Tamam mı? Sen o kadar yükseklikten atlayamazsın. "
"Kim dedi atlayamam. "
"Eğer atlayabilseydin zaten atlamıştın, tekrar giyinmeye yeltenmezdin. " dedi Simon. Bu Derin için bir mecburiyetten ziyade kendini kanıtlamaya dönmüştü. Sinirli sinirli Simon'a bakıyordu.
"Korkaklığı bırak o zaman, gel beraber atlayalım. " dedi Derin meydan okurcasına. Simon bunun üzerine sinirle Derin'in üstüne yürüdü ama Derin geri adım atmadı. Fazla yakınlardı birbirlerine. Simon karşısındaki bir çift mavi gizlere bakınca kenetlenmiş gibi hissetti kendini. Ona tanıdık geliyordu bu gözler ama çıkaramıyordu işte.
"5 saniyeniz var ve başlasın. " dedi Nick    İkiside kendini hiç bozmamıştı. Derin Simon'a, Simon Derin'e bakıyordu aynı şekilde. Ama Simon gergindi. Nick'in konuşmalarını duymazdan gelip;
"Senin zihnini neden okuyamıyorum? " dedi sessizce.
"Bir..." dedi Nick konuşmadan habersiz.
"Ben izin vermiyorum da ondan. " dedi Derin ciddiyetini koruyarak.
"İki... "
"Bu imkansız. " dedi Simon, dişlerini sıkıyordu.
"Bu evrende imkansız denen bir şey yok. Sadece zaman alır. " dedi Derin göz kırpıp.  Ve devam etti.
"Atlamıyor muyuz ? " diye sordu. Ama aslında bu soru değildi.
"Üç... "
"Dööört..."
"Be... " daha kelimesi ağzındayken Simon Derin'i sırtından kavradığı gibi hızla şelaleden atladı. Nick şaşkınlıkla onların gözden kayboluşlatına baktı. Onlar atlayınca koşup şelaleden aşağı baktı. Havada süzülüyorlardı. Ağzını kapatmış arkalarından bakakaldı çünkü kendisi yapamazdı. Derin atladıklarının farkına varınca Simon'a sıkıca sarıldı istemsizce. Simon da ona.

                  BÖLÜM SONU
UMARIM BEĞENİYORSUN:) OYLAMAYI UNUTMA ❤️

LANETLİ TANRIÇA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin