22. Gün
Gece eve geldiğimizde üstüme atlayan Felix'le kocaman gülümsemiş ve sıkıca karşılık vermiştim. Yarın annemler Hyunjun'u alıp buraya gelecek ve Soojin ile tanışacaktı. Bu yüzden bu günü eğlenerek geçireceğimiz bir gün olarak ayırmıştık.
Eşyalarımı güzelce Hyunjun'un eski dolabına yerleştirdikten sonra oturma odasına ilerledim. Minho yarım saat sonra geleceğini söyleyerek evden çıkmıştı.
Oturma odasına geçtiğimde Jeongin benim geldiğimi fark edip başını telefonundan kaldırmış ve bir kaç saniye süzmüştü. "Tipleri aynı olan iki insanın verdikleri aura nasıl farklı olabilir?"
Omzumu silkip "Hayat işte." Diye mırıldandım. Bu sırada Jisung gelmiş ve kendini Jeongin'in kucağına atmıştı. Jeongin de hemen yana düşmüş kollarını sevgilisinin beline sararken yüzünü de onun sırtına yaslamıştı. Minho ile bu seviyeye ne zaman gelecektik acaba?
Ben onlara böyle bakıp kara kara düşünürken kapı çalmıştı. Hemen ayağa kalkıp kapıya ilerledim. Minho olduğunu biliyordum zaten. Bu yüzden tatlı bir telaşla uçmuştum kapıya.
"Yavaş lan, yavaş! Ben gelsem yarım saatte açarsınız kapıyı!"
Tamam belki de o kadar tatlı değildi.
Kapıyı açar açmaz gülümsemiş ve içeriye geçmesi için geri çekilmiştim ki beni durdurdu. "Seninle bir yere gitmemiz gerekiyor Hyunee~"
Aegyo mu yaptı o?
"E-evet." Dedim kekelememi engelleyemeyerek. Fakat sonra dediklerini doğru düzgün beyin süzgecinden geçirdiğimde verdiğim cevabın mantıklı olmadığını fark ettim. "Yani en son bunu dediğinde beni papatyalı yere götürüp ağzıma-"
Küfür etmemek için duraksadığımda gülümseyip gözlerini devirmiş, "Abartma, gerçekleri söyledim." Diye söylenmişti.
Bir kaç saniye yüzüne öylece baktıktan sonra derin bir nefes verip "Neyse ki seninle ölüme gidebilecek kadar gerizekalıyım." Dedim ve ayakkabılarımı giymeye başladım. Telefonum zaten cebimdeydi.
Yüzündeki sırıtma daha çok büyümüş ve bir komutan edasıyla "Aferin asker!" Diye bağırmıştı. Bu haline gülümseyip arkasından ilerlemeye başladım. O günkü gibi arabaya binmiş ve iyice yerleşmiştim. Neden sürekli o gün aklıma geliyordu bilmiyorum ama hoşuma gittiğini inkar edemezdim.
Biraz yol aldıktan sonra radyodan Bluetooth'u açtı ve kendi telefonunu bağladı. Bir kaç saniye sonra bir şarkı melodisi kulağıma dolmuştu. Şarkıya dalmışken de Minho'nun aşık olduğum sesi beni kutsamaya başlamıştı.
"Knew that we'd become one right away
(Hemen bir bütün olacağımızı biliyordum)
Oh, right away
(Oh, hemen)
At first sight I felt the energy of sun rays
(İlk bakışta güneş ışınlarının enerjisini hissettim)
I saw the life inside your eyes
(Gözlerinde hayatı gördüm)"Son sözleri gözlerimin içine bakarak söylerken ben de ona katılmaya karar verdim ve birlikte yüksek notalara çıkarak şarkıyı söylemeye başladık.
"So shine bright, tonight, you and I
(Bu yüzden bu gece ışıl ışıl parılda, sen ve ben)
We're beautiful like diamonds in the sky
(Biz gökyüzündeki elmaslar gibi güzeliz)
Eye to eye, so alive
(Göz göze, çok canlı)
We're beautiful like diamonds in the sky
(Biz gökyüzündeki elmaslar gibi güzeliz)"Nefesimiz kesilmiş ve şarkının kendi kendine devam etmesine izin verdik. Bu sırada Minho ağzından küçük bir kıkırtı kaçırıp "Nasıl ama? Romantik miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Twins °hyunho°✓
FanficBir aylığına ikiziyle yer değiştiren Hyunjin, onun hakkında minik sırlar öğrenir