Teneffüslerde dışarı çıktığımızda Sıla'yı dinliyorduk. Aramızdan bir tek Eda onun ne söylediğine dikkat etmiyordu çünkü hâlâ ona karşı tepkiliydi. Biraz sonra Sıla tek bir sözüyle bir anda tüm dikkatimizi üstüne çekmişti. Söyledikleri karşısında ağzımız açıkta kaldı. Yine ne saçmalıyordu, böyle bir şey olamazdı! Sıla, Ömercan'ın okulda görmekten dahi iğrendiğimiz bir kızla fotoğraf çektirip; kızın onun için değerli olduğunu ve yakın arkadaş olduklarını iddia ediyordu. Bunun yanında "Ömercan'la bir daha konuşmayacağız. O bize kazık attı." diyerek bizleri de doldurmuştu.
Aradan bir kaç gün geçince Ömercan'ın o kızla herhangi bir ilgisi olmadığını ve Sıla'nın söylediklerinin hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını öğrendik. En önemlisi de tüm bunların onun eseri olmasına rağmen Ömercan'la barışmış (!) ve aramızı bozduğuysa yanına kalmıştı. Yine de tüm bunları umursamayarak, olayı olay yapan kişi olmasına rağmen olayla hiçbir ilgisi olmadığını dile getiriyordu -ki bunu hep yapar- . Bunu hazmedemiyorduk. Aradan birkaç hafta geçmişti ama hâlâ Ömercan bize kırgındı. Sinirlerimiz oldukça yıpranmıştı, o ise buna aldırış etmeden sinir bozucu ve saçma olarak adlandırdığımız hareketlerine devam ediyordu.
Artık kesin karar vermiştik, onunla tüm ilişkilerimizi kesecektik. Bu görevi Nurcan yapmalıydı, Sıla hakkında hepimizden daha çok bilgi sahibi sayılırdı. Günün ilk dersi beden eğitimi olduğu için daha kolay olacağını düşünmüştük. Tabi bir de grup olarak sınıfa çıktığımızda bu düşünce güçlendi. Önce sanki kimse kimsenin arkasından konuşmamış, kuyusunu kazmamış gibi normal bir şekilde bir şeyler yedik. Daha sonra Nurcan ve Sıla lavaboya gittiler. Burada sakin ve olaysız bir şekilde konuşmuş olmalarına rağmen Sıla, yapmacıklığından dolayı sınıfa sinirli bir giriş yaptı. Nurcan ise sınıfa girmeden direkt olarak bahçeye inmişti. Bir sonraki ders biz birbirimize kâğıttan toplar fırlatarak oyun oynarken o sırasında sessizce oturmuştu ve kimseyle iletişim hâlinde değildi. Bütün günün özeti buydu. Tüm gün boyunca derslerde sesini çıkarmadan öğretmeni dinliyor, teneffüslerde de aynı şekilde hareketsizdi. Nihayetinde son ders zili çaldı çaldı ve bu yorucu günü atlattığımızı düşünerek şanslı olduğumuzu hissettik. Evlerimize dağılıyorduk.
"Eve vardığımda Twitter hesabıma bir mesaj geldiğini farkettim. Bu bir özür mesajıydı. Doğal hâliyle de Sıla'dan gelmişti. Ben de bu mesaja cevap verdim ve konuşmaya başladık. Konuşma esnasında sürekli olarak özür diliyor ve ailesinden dem vuruyordu. Bu şekilde başarılı olamadığını görünce hafiften duygu sömürüsüne başladı ve devamını getirdi. Basit ve salak biri olduğunu ve içinde biz sıkılmayalım diye bizim gibi davranmaya çalıştığını, ama asla tam anlamıyla bizee benzeyemediğini özetlendiren ifadeler yer alıyordu. Bununla da bir yere varamadı ve küfre yeltendi. Üstelik sarf ettiği küfürler sadece bana yönelik de değildi. Daha da kötüsü küfredip anında engellemesiydi. Bunu ne şekilde yorumlamalıyım bilmiyordum. Bana engel atması ve bunun üzerinde onun küfürlerine karşılık veremememden kaynaklanan ani bir öfkeyle ben de ona Facebook'tan engel attım ve şimdi pişmanım. Engel atmak yerine bana söylediklerine buradan cevap vermeliydim. Ama bunu akıl edemedim işte."
"Ertesi gün tesadüf eseri sınıfın kapısında karşılaştık. O, bana tıpkı mesajlarıyla yaptığı gibi o anda da yalvarabilecekmişçesine bakıyordu. Gün boyunca hem biz, hem de o sakindi ve konuştukları olsa da o gün samimi olduğu bir yoktu. Belki de yalnız kız imajı çizmeye çalışıyordu. Muhtemelen öyle zaten."
Yasta gibiydi. Bizim yasımızı tutuyordu resmen...
Bu kız dünyada boşa yer kaplıyordu. Evet evet. Bunu kendisi de bildiği için sinirleniyordu. Artık o rahat rahat trip atabildiği arkadaşları da yoktu."İşler iyice düzene girmiş gibiydi ki, o zilli arkamızdan çevirdiği o İspanyol dizisi tarzındaki entrikalara devam etmekteydi. Artık katlanamıyordum. İnsanları bu zilli yüzünden bizlere alaycı bakışları; ondan her geçen gün artan intikam isteğimi daha da arttırıyordu."
Böyle, havası inmiş plastik topa vurur gibi tekmelemek istiyorduk. Ama şimdilik keşkelerle yetiniyorduk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Kağıtçı
Sachbücher/Bir zamanlar hak etmeyen insanlara gereğinden çok daha fazla değer vermiş insanların öyküsü...//