''Ben kızımın canını sokakta bulmadım. Sen cezanı çekeceksin.'' Televizyondaki kadının sokağa taşan bağırışıyla ne düşündüğümü unutarak dikkatimi verdim. Kahvehane önünden geçerken duymuştum bu sesi. Birileri yine aranan katilleri izliyordu. Ama katil ordaydı işte. Herkes gibi televizyon izliyor, çayını içiyordu. İşine gidiyor ve kendi deyimiyle helal lokma geçiriyordu kızının boğazına. Oysa birinin evladı olduğunu düşünmeden başka bir kızın boğazına içtiği su da bile düğüm atan o değil miydi? Şimdi de eleştiriyordu işte. Gece dışarı mı çıkılırdı? Etek mi giyilirdi? Ne godoş bir babaydı ki kızının öyle şeyler yapmasına izin veriyordu. Kahvehaneye girip adamın boğazını sıkmamak için zor tuttum kendimi. Ama beklemem gerekiyordu. İzlemem ve planlamam gerekiyordu. Avuç içlerine batırdığı tırnaklarını gevşetmeye çalıştım ve maskemin altından sırıttım. Ne de olsa sabretmeyi bilirdim.
Telefonum çalınca oturanlardan birkaç kişi gözlerini bana çevirdi ve sanki hemen eve gitmezsen senin de başına bunlar gelir der gibi kaşını kaldırıp dudaklarını büzdü. Kendimi gölgelerin içine çekip deri ceketimin içine biraz daha saklandım.
''Adam yok.'' dedi Selen her zamanki anksiyetik konuşmasıyla. Ne diye onunla bu işe bulaştım ki?
''Nasıl yok?''
Güçlü derin nefesler alıp veriyordu. Artık onunla ilgili neyi ciddiye almam gerektiğini bilmiyordum ama adam yok yeterince ciddi gibi görünüyordu.
''Adam yok işte. Dün bıraktığımız yerde yok. Hemen Kafe'ye gel.''
Kaçması imkansızdı. Dünya tarihinin en sıkı düğümü adamın bütün vücuduna sarılıydı. Halsiz ve kan kaybetmişti. Kapı kilitliydi çünkü ben her zaman zincirlerdim. Tek bir ihtimal vardı.
''Kaçırılmış.''
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Birkaç ay önce.
SELEN
Selen hastane yatağından doğrulduğunda kimse bilincinin açık olduğunu düşünmemişti. Öyle hissiz yatıyordu ki nefes aldığını anlamak için yüzüne yakın durmak gerekiyordu. Başında sadece annesi vardı. Başka kimse ona dokunamazdı zaten. Yeterince çığlık atmadığını düşünürdü biri ona her dokunduğunda ve her seferinde öncekinin iki katı kadar çığlık atardı. Neden o gece oradaydım diye düşündü ayağa kalktığında. Üstünde pembe pijamalarından biri vardı. Artık siyah olan dünyasında pembeye yer olmadığını o da biliyordu. Belindeki ağrıyı azaltmak için ellerini bacaklarına yaslayıp hafifçe öne doğru eğildi ve üç gün önce uyandığından beri verdiği ikinci yaşam belirtisini verdi. Ağlamaya başladı. Hıçkırıkları boğazından dökülürken annesi de ona sarılamadığı için ağlamaya başladı. Kızı bir ağlıyor kendi bin ağlıyordu ama onu anlamaya yetmeyeceğini biliyordu.
Selen ağladı. Gündüz okula akşam dershaneye gittiğine ağladı. Arkadaşlarıyla yürürken ayrıldığı sokağa ağladı. Eve gitmek için kısa yolu kullandığına ağladı. Hatırlamak istemediği her anı için sağlıkla çalışan bir beyne sahip olduğuna ağladı. Oysa hiç düşünmezdi o sokakta yürürken. Karşıdan karşıya geçerken araba gelmeyeceğini bile bilirdi ve telefondan kafasını kaldırmazdı. Güler yüz gösterirdi gördüğü herkese. Çünkü tanımadığı biri bile olsa kesin tanıdığı birinin arkadaşı olurdu. Tanımadığı adamların bile her gün iyi akşamlar demeden geçmediği adamdan daha güvenilir olduğunu öğrenmişti bir akşam. Annesi nerede kaldığını sormak için aradığında telefona uzanamamıştı. Bileklerini hareket ettirememişti çünkü. Çığlık atıyordu ama kimse duymuyordu ağzındaki düğümlenen el yüzünden. Bu yüzden nefes almak istemiyordu. Çünkü o el yüzünden nefes alamadığı aklına geliyordu. Babasının her gün sıktığı eldi o. O el ki kapıya her sabah gazete bırakmadan geçmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİZGİ
Mystery / Thrillerİntikam mağarasında yaralarını sarmaya çalışan dört kadının hikayesi. Bedenlerinden çok ruhları yaralıydı onların. Peki intikam geçmişin acılarını geçirecek miydi? Kadına şiddetin üst seviyeye çıktığı Şehir'de tesadüfün en güzel cilvesiyle tanışan...