"Armin, Armin. Uyan hadi."
"Uyansana salak."
"Ne var."
"Eren'in karnı acıkmış."
"Hizmetliye söyle yapsın, çok uykum var.."
"Salak ne hizmetlisi, Armin aç şu gözlerini kalk hadi."
"Sen az önce Eren mi dedin?"
"Evet, şükür uyandın hadi kalk."
"Jean şaka yapıyorum desene bi, kamera şakası de hatta."
"Şaka falan yok, şuan koltuğun üzerinde oturuyor Eren, yemek hazırlasana."
Gözlerimi açtım, az önce altıma sıçmama sebep olan Jean yok olmuştu. Rüyaymış.
Yine de merak edip yatağımdan kalkmıştım ve cidden kimse yoktu evde, sadece masanın üzerinde bir not duruyordu.
Cüzdanından para aldım biraz, ama merak etme karşılığında sana bir hediye de bıraktım.
Kağıdın yanında da küçük beyaz bir taş vardı. Bu muydu hediye?
Kağıdı parçalayıp yere atmıştım.
Açıkçası daha tanımadığım biri olam Eren'i neden rüyamda gördüm çok merak ediyordum, Jean ve şüpheli davranışları yüzünden beynime kazınmıştı resmen.
Tekrar odama dönerken havanın karanlık olduğunu fark etmiş ve koşarak camı açmıştım.
Hava çok soğuktu, ve bank ise boş.
Masanın üzerinde duran kalemi alıp heyecanla dışarıya çıkmıştım.
Şu eski banka oturup öylesine etrafa bakacak kadar salak değildim, oraya gitmemin farklı bir nedeni vardı aslında.
Eğilip bankın altında duran katlanmış ve yapıştırılmış olan kağıdı dikkatlice elime aldım ve yazıları okudum.
Uzun zaman oluyordu ama sonunda yine notlaşabilecektik.
Beklerken çok sıkıldın mı? Seni çok merak ettim, nasılsın?
Okuduğum gibi kendi getirdiğim kağıda bir şeyler yazdım ve katladığım kağıdı özenle bankın altına yerleştirdim.
Evet, cidden çok sıkıldım. Ama sonunda tekrar devam edebileceğiz konuşmaya, o yüzden çok mutluyum.
Hızlı cevap vermesini umarak evime döndüm ve camdan dışarıyı seyretmeye başladım.
Bazen kim olduğunu öğrenmek için sabahtan akşama kadar şu camdan bakardım banka, ama kimseyi göremezdim.
Bana kim olduğunu söylememişti hâlâ, ama söz verdiğini hatırlıyorum. Tam bu ay öğreneceksin demişti.
Aslında diğerlerine bu gizemli kişiden bahsetmek istiyordum ama saçma olduğunu falan söylerlerdi kesin, özellikle de Jean.
"Ben geldim, kapı niye açık?"
Historia gelmişti.
"Az önce girdim, kapatmayı unutmuşum."
"Unutma lütfen. Kaç kere konuştuk kapı kapanıp kitlenecek diye."
"Tamam özür dilerim işte."
"Neyse, canım çok sıkıldı zaten, yatıp uyumak istiyorum."
"Biraz konuşsak?"
"Çok mu önemli? Ayakta duracak halim kalmadı."
"Tamam boşver, git yat."
Saat çok geç değildi fakat çok yorulmuş olmalıydı herhalde.
Benim ise hâlâ biraz uykum vardı ama bu sefer nedense çok emindim onu göreceğime. Bu nedenle camdan bakmaya devam edecektim.
Bütün ışıkları kapatıp camın altına saklandım, ara da bir kontrol etmek için de kafamı kaldırıyordum.
10-15 dakika geçmişti, tam pes edip uyumaya gidecekken de banka birinin oturduğunu gördüm.
O muydu acaba?
Biraz daha izlemiştim onu fakat oturmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu.
Buradan pek net görünmese de kırmızı bir beresi ve siyah bir montunun olduğunu görebiliyordum.
Bu sefer bulurum sanmıştım fakat yine yanılmıştım sanırım.
Sadece bir an önce tanışmak istiyordum onunla, nasıl biri olduğunu çok merak ediyordum.
Odama gidip yatağımı hazırladım, ışık vurması gelmesi için perdeyi açmaya gittim.
O sırada camımın altında duran kırmızı bir bere gördüm.
Camı açıp bereyi elime alınca yere bir kağıt düşmüştü.
Uzaktan da olsa gördün beni, ama merak etme, en kısa zamanda yüz yüze tanışacağız seninle :)
Demek cidden oydu.
Neden haber vermedin bana? Yanına gelebilirdim. Sözünü tut lütfen, seni görmek istiyorum.
Kendi yazdığum notu berenin içine koyup cama bıraktım, anlaşılan bu gece heyecandan uyumak biraz zor olacaktı.
Hala okuyan var mı bilmiyorum ama bi el atiyim dedim
Olmayan türkçemle bi şeler yazmışım toparlamaya çalışıyorum