"Park Chaeyoung ve Park Jimin"

48 6 0
                                    

 "Roséanne Park, Park Chaeyoung kim ve neden büyükannen beni defol buradan Park Jimin diyerek aşağı sokağa kadar kovaladı?" Şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım.

"Ne? Halüsinasyon değil miydi? Kovaladığı sen miydin yani?" Anlamayarak yüzüme baktığında başımı iki yana salladım. "Alzheimer, genelde günü gününe uymaz. Bazen geçmişten bir günü tekrar yaşar, bazen seni hiç tanımaz. Bu aralar, ölüm yıl dönümü yaklaştığı için sanırım, annemi ben sanıyor. Park Chaeyoung, benim annem. Park Jimin de tahmin edersin ki babam, birbirlerini pek sevmezlerdi." Boğazımı temizleyip devam ettim. "Seni kovaladığı için üzgünüm."

Sol eliyle saçlarını karıştırdığında sağ elindeki koca lila şakayık buketi ve minik hediye paketi dikkatimi çekti. Dudaklarımı bir şey söylemek için araladım fakat büyük annemin bağırışı bana engel oldu.

"PARK JİMİN SANA KAÇ DEFA KIZIMDAN UZAK DURMA-" Jung Jaehyun koca şakayık buketini kendisine bağırmasını umursamadan büyük annemin eline tutuşturdu. Bir İngiliz nezaketiyle elini dudaklarına götürüp, "Bunlar sizin için." dedi. Şaşırarak Jung Jaehyun'a baktım. Büyük anneminse yüzü yumuşamıştı. Belkide babamı bunca yıl kendisiyle inatlaştığı için hiç sevmemişti. Jung Jaehyunsa başka bir evrende büyük annem ve babamın iyi anlaşmasını sağlamıştı. O fark etmese de minnet dolu gözlerle ona baktım. 

"Çiçekler Chaeyoung için sanmıştım." dedi büyük annem gülümseyerek. Az önceki tavrından eser yoktu. Jaehyun bana göz kırparken gülümsedi. "Kızınız zaten bir gül, başka bir çiçeğe ihtiyacı yok." Adıma ithafen  kurduğu cümleyle gülümsemem daha da genişledi. Büyük annem çiçek buketini vazoya koymak için gittiğinde elindeki hediye paketini bana uzatıp gülümsedi. "Senin için başka bir şeyim var. Yemekteyken Yeji'ye 'Kırmızı Pazartesiyi' almak istediğini ama vakit bulamadığını söylemiştin, umarım almamışsındır da beraber okuyabiliriz."

Jung Jaehyun o kadar düşünceli bir adamdı ki yanındayken bile bazen hayal ürünü veya kurgu olduğunu düşünüyordum. Hayatım boyunca onun gibi bir adam tanımamıştım. Yanımda olduğu her saniye ona olan hayranlığım artıyor hatta bu hayranlığın aşka dönüşmesinden ölesiye korkuyordum çünkü biz bir oyun oynuyorduk. Bu oyun da Eunran büyük annenin ölümüyle bitecekti. Ona aşık olmam sadece her şeyi sarpa sardırır ve oyun bittiğinde kalbi kırık mutsuz bir kız olmama yol açardı. 

"Elbette okuruz. Teşekkür ederim." dedim düşüncelerimi bölüp. "Saçların çok güzel olmuş bu arada. Sarı." dedi oturma odasına yürürken. "Sık sık değiştiriyorum aslında."

"Alışmayayım yani." Büyük annem gelip ikimizin de tam karşısında oturdu. "Seni sevdim Park Jimin. Daha saygısız bir serseri olduğunu düşünüyordum fakat beni yanılttın. Chaeyoung'la görüşebilirsiniz fakat onu üzersen seni sadece kovalamam." 

Ah büyük anne keşke Park Jimin sadece Park Chaeyoung'u üzseydi. Park Jimin onun ölümüne sebep oldu. Ama bunu sakın hatırlama çünkü her seferinde ilk defa duymuş gibi acı çekiyorsun.

"Ben size yiyecek bir şeyler hazırlayayım." diyerek mutfağa gitti. Jaehyun gidişini fırsat bulmuşcasına "Ne yani baban büyük annene bir buket çiçek alsa her şey çözülecek miydi?" Başımı olumsuz anlamında iki yana salladım. "Bence hissetmişti." Jaehyun anlamadan yüzüme baktığında başımı mutfağa doğru uzattım büyük annem mutfakta değildi. "Geliyorum hemen." diyip ona bakmak için odasına gittim. Yatağına uzanmış gözlerini kapatmıştı. Anlına bir öpücük kondurdum. Bazen nereye gideceğini, ne yapacağını unutur başka bir şey yapardı. Kapısını kapattım. "Uyumaya gitmiş." dediğimde kafasını salladı.

"Annem babam yüzünden öldü. Biz Avusturalyada yaşıyorduk o zamanlar. Yıl dönümleriydi yemek yemek için dışarı çıkmışlardı. Beni dedem ve büyük anneme bırakmışlardı. Büyük bir sabırsızlıkla gelmelerini bekliyordum çünkü bana söz verdikleri bebeği alacaklardı dönüşte. Babam alkollüymüş zaten, tartışmışlar bir de sanırım... %100 babam kusurlu çıktı, ikisi de orada ölmüş. Sabırsızlıkla beklediğim bebeğim bana geldi ama annem ve babam hiç gelmedi. En kötüsü de ne biliyor musun? Nefret ediyorum ikinizden de, ölseniz keşke hiç üzülmem demiştim onlara o gün sırf o lanet bebeği bir gün geç aldılar diye..." Gözümden akan yaşı silip gülümsemeye çalıştım.

"Senin suçun olmadığını biliyorsun değil mi?" dedi elimin üzerine elini koyarken. "Biliyorum ama yine de.." Gözümden akan ikinci yaşı silip bana sarıldı. "Hayır Rosé senin suçun değildi. Minicikken söylediğin bir şey yüzünden olmadı hiçbir şey. Yıllardır bu yüzden kendine düşünerek zarar verdiğini görebiliyorum ama benim yanımda kendine bunu yapamazsın. Buna izin vermeyeceğim." Bunu söylerken yüzüm avuçlarının içindeydi. Fakat onun göremediği bir şey vardı, avuçlarında olan tek şey artık yüzüm değildi.

Korktuğum şey adım adım gerçekleşiyordu ve benim bunu engelleyecek gücüm yoktu. 


Untitled | jaeroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin