🔪
Tik..Tak..Tik..Tak
Ayak sesleri boş koridorda yankılandı. Oturduğum sandalyeden doğrularak, bakışlarımı sarkaçlı saatin sarkacına çevirdim. Ahşap kapının kulpu indirildi ve kapı gıcırdayarak açıldı. Ahşap kapının gıcırtısıyla birlikte zeminin çürümüş tahtaları gıcırdamaya başladı. Tiz sesler beynime çakılmış, kulağım uğuldamaya başlamıştı.
"Ne oldu benim küçük askerim?" Bakışlarımı sarkaçtan çevirip ona baktım. Bakışlarım onu bulunca midem altüst oldu Sırıtan gülümsemesinde durdu bakışlarım. Bir insanın üzerinde gülümseme bile nasıl iğrenç durabiliyordu ki. Gözlerimi gülümsemesinden çekip gözlerine çevirdim.
"Sen ne olduğunu çok iyi biliyorsun Üstad. Aptal rolü yapma! Üzerinde eğrelti duruyor." Bu sözlerim onu keyiflendirmiş gibi sırıtışı iyice yüzünde yayıldı. Oturduğum sandalyeye doğru ilerlemeye başladı. Sırtımı sandalyeye daha da ittirdim. Ayaklarımın ucunda durdu. Dizleri dizlerime sürtündü. Elini saçlarıma koydu. Bedenim ürperdi. Bunu o da hissetmişti. Gözleri parladı. Ondan ürpermem hoşuna gitmişti ama yanılıyordu ben hiç kimseden korkmazdım. Dişlerimi sıktım, kırmak istercesine. Eli saçlarımdan başlayıp, aşağıya doğru ilerledi. Elini çenemde durdurdu. Çenemi iki parmağıya sıkıp başımı yukarıya çevirdi. Çirkin gülümsemesi ve parlayan altın dişleri midemi bulandırdı."Bir şeyleri unutamaman çok güzel. Hele bu senin geçmişimdeki bazı kesitler olsa dahi. Seni kutluyorum küçük askerim." Ellerini çenemden çekip, alkış tutmaya başladı. Kulağım uğuldamaya başladı. Gözlerimi sımsıkı kapattım.
Alkış sesi, gıcırdayan zemin, sarkaçlı saatin sesi. Tik..Tak..Tik..Tak..
Gözlerimi açtım. Sulanan gözlerimle
hala alkış tutan adama çevirdim. Tik..Tak..Deri ceketimdeki soğukluk..
Tik..Tak..Tik..Tak..
Gıcırdayan parkeler.
Tik..Tak..Tik..Tak..
Alkış sesi kesildi. Gözlerimiz birbirimize meydan okur gibi kısıldı.
"Ah benim saftirik askerim! Salak askerim! Benim ölümüm senin elinden olacak ama o kıytırık demir parçasıyla olmaz."Dedi. Alaycı bir gülümseme yüzümde peyda oldu. Bakışları gülümsemem de takılı kaldı. Kaşları çatıldı. Yüzümdeki gülümseme ile birlikte deri ceketimin altındaki bıçağı çıkardım. Önümdeki masanın üzerine koydum. Ayağa kalkıp yanına doğru ilerledim.
"Kendini önemli sanma Üstad." Kaşımla bıcağı işaret ettim. "Ve o bıçağı hafife alma. Onda çok kişinin kanı var. Senin kanının tadına bakmak için ise can atıyor." Arkama dönüp kalktığım sandalyeye tekrar oturdum. Gözlerimi üzerine diktim. "Ve askerini iyi tanıyamamışsın Üstad. Senin ölümün kolay olmayacak." Sağ bacağımı sol bacağımın üstüne atarak karşımdaki adamı bir süre izledim. O da karşımdaki sandalyeye oturdu. Elini takım ceketinin iç cebine uzattı. Cebinden bir zarf çıkarttı. Zarfı masanın üzerine koyup bıçağımın yanına sürüdü. Bıçağımın yanında duran zarfa baktım. Bakışlarımız buluştu. Gülümseyerek zarfı işaret etti.
"Açsana çok beğeneceksin." Ellerim zarfa uzandı. Zarfı yırttım. İçindeki fotoğraflar masaya yere saçıldı. Fotoğraflarda farklı karelerden çekilmiş adam vardı. Ayağımla yerdeki bir fotoğrafı bakış hizama getirdim. "Yeni avımız. Nasıl?Beğeneceğini biliyordum." Ayağımın ucundaki fotoğrafı eğilip aldım. Bu fotoğraf diğerlerinden farklıydı evde çekilmişti. Masada oturan bir kadın ve onu hunharca öpen bir adam. Midem kasıldı. Yüzümü buruşturarak fotoğrafı masaya fırlattım. Karşımdaki adama bakıp, elimle fotoğrafı gösterdim."Kim bu Üstad?" Diye sordum. Başını sol tarafına yatırdı. Duvardaki tabloya bakıp tekrar bana baktı. Yerinden doğrularak ciddi bir havaya büründü. Söze girdi. "İstihbarattan. Komiser. Bu adam bir çok illegal işlerde polis adına görev yapıyor. İllegal işler de silah, uyuşturucu ve organ satışı. Bunları yurtdışına geçirmekte görev alıyor ve bu adam tek çalışmıyor. Arkasında daha güçlü adamlar var. Bu adamı bulup bizim için kapıyı aralıyacaksın askerim. Bu adamı koz olarak kullanacağım Belda. Bu adamı bul bana."
Masanın üstündeki diğer fotoğrafı aldım. Bu fotoğrafta ise karakolda bir polis memuruyla konuşurken çekilmişti.
"Yakalanmamız an meselesi. Her an yakamıza yapışırlar." Dedim. Üstad beni onaylarcasına başını salladı.
"Bu yüzden bana bu adamı bulman lazım. Bir haftalık bir zamanımız var. Elimizi hızlı tutmamız lazım."Yere düşen diğer fotoğrafları topladım. Sadece ilk fotoğraf masanın üzerinde kaldı. Öpülen kadının fotoğrafı. Ayağa kalkıp masanın üzerinde duran viski bardağına uzandım. İçkiyi kafama diktim. Bardağı masaya koyup elimle ağzımı sildim. Bıçağımı alırken Üstad'a göz kırpıp kapıya doğru yöneldim. Üstad'da masasına ilerledi. Kapıdan çıkıp uzun koridorda yürümeye başladım. Boş koridorda sadece ayakkabımın topuk sesi yankılanıyordu. Dış kapıya vardım. Boş karanlık koridora son bir bakış atıp dışarıya adım attım. Ayağımın altında ezilen karların sesleri boş mahallede tek ses varlığıydı. Binanın bahçesindeki arabama bindim. Klimayı açıp arabanın ısınmasını bekledim. Sürücü aynasından kendime son bir bakış atıp binanın bahçesinden çıktım. Taşlı yolun ucunda durup arabayı, çıktığım binayı görecek şekilde park ettim.
Tik..Tak..Tik..Tak...
Ve son.
Büyük bir gürültü ve siyah bulutlar. Bina büyük bir gürültüyle patladı. Binanın ikinci katı alevler içerisindeydi. Beş dakika önce içinde bulunduğum kat. Arkama yaslanıp keyifle yangını seyretmeye başladım. Alevler daha da büyümeye başlayıp binayı sarmaya başladı. Siyah dumanların içinden Üstat dışarıya çıktı. Bir yandan öksürerek park ettiğim arabama doğru ilerlemeye başladı. Arabama binip kapıyı kapattı. Arabamın içerisi is koktu. Üstad ile birbirimize baktık. Yüzü siyahlar içerisindeydi. Yüzü öyle komikti ki kendimi tutamayıp kahkaha attım. O da benimle birlikte kahkaha eşlik etti. Kahkahamın arasında "Götüm tutuşacak diye çok korktum."dedi. Arabamın içinde kahkahalar yankılandı. Acı dolu kahkahalar.
İkimizde bir süre sonra sustuk. Gülmekten ağrıyan karnımı ovuşturup, gözyaşımı sildim. En sonundada ciddi bir ifadeyle yanan binaya baktım. Üstad'a döndüm. "Ölen birisini tekrar öldürdük." dedim. Gülümsedi. "Sıradan birisini öldürmedik küçük asker." Kafamı sallayıp tekrar yanan yere çevirdim. Alevler etrafı sarmaya siyah bulutlarise gökyüzüne uzanmaya başladı. Bir süre daha yanan binayı izledik. "Kan kurtları, cesedin kokusunu almadan uzaklaşalım küçük askerim." Kafamı salladım. Evet. Kan kurtları, kan kokusunu almadan bizim uzaklaşmamız gerekiyordu. Yeni bir cinayet ama bu sefer aralarındaki en büyük cinayet. Ve bu cinayetin gizli tutulması gerekiyordu. Arkamızda tek bir iz olan yanan binayı geride bırakıp arabayı çalıştırdım. Issız yerden bir daha buraya uğramamak üzere uzaklaşmaya başladık.
🔪
Kapıyı açıp daireme girdim. Elimdeki anahtarlığı vestiyere attım. Bir hışımla çıkarttığım ayakkabılarımı hole bırakıp salona geçtim. Kendimi zar zor koltuğa atıp, uzandım. Bugün gerçekten de zor bir gündü. Koltuktan doğrulup deri ceketimin iç cebindeki zarfı masaya bıraktım. İçindeki fotoğrafları masaya serdim. Yüzümdeki silik tebbessüm ile fotoğrafları seyrettim. Bir fotoğrafı seçtim. Bu fotoğraf avımın tek güzel çıkan fotoğrafıydı. Bunu bir başkası uzaktan çekmemişti. Bu sefer o, kadraja gülümsemiş bir şekilde bakıyordu. Yüzümdeki tebbessüm daha da büyüdü. Elimdeki fotoğrafı masaya fırlattım."Desene bu fotoğraftaki gülümseme son gülümsemen. Gerçekten çok acı. Bu dönem senin için yeniden başlıyor. Ne yazık ki bir daha gülümsemen dudaklarında yer bulamıyacak. Hep acı sevgilim. Bizim için hep acı."
🔪
Evet herkese merhaba😊 Yeni kurgum olan KANLI HAYATLAR'ın ilk bölümü sizlerle. Severek okumanız dileğiyle...Lütfen herkes hikayeye başlama tarihi atsın bakalım.
01.11.21 /22.19
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANLI HAYATLAR
Teen Fiction🦋 Ensesinde katil kelebeğin kanat çırpışları, ölüm sessizliği vardı. Ölüm zebanisi, kenara geçmiş ona acıyarak bakıyordu. Dudağında bir tebessüm, ayaklarının ucundaki boşluğa bakıyordu. Kan dolu uçuruma... Katil kelebek, her kanat çırptığında etr...