Ayağına taş bağlasa mıydı, bağlamasa mıydı? Bunu düşünüyordu Serhat. Yükseklik korkusunu unuttuğu, adrenalin bombasına döndüğü şu dakikalarda, üstünde bulunduğu kayanın kayganlığı ayrı bir dertken onun için, üstüne bir de, arkasında toplandığını hissettiği ve duyduğu meraklı fısıltılarla varlığını garantilediği standart beyinli, aksiyon meraklısı bir grup insanın verdiği rahatsızlık da onun intiharının rötarlanmasının tek sebebiydi.
Mırıldanmalar homurdanmalara, homurdanmalar da konuşmalara dönüşmüştü. Konuşmaların dönüşebileceği tek seçeneğin ilk örneği patlak verdi; ''polis çağırmamızı ister misin?'' Diye bağırdı genç bir erkek. Muhtemelen Serhat'ın yaşlarındaydı. Sigaradan pürüzlenmiş bir 40 yaş üstü erkeği sesi başka bir bağırmayla cevap verdi, ''soracağına çağırsana. O isteseydi arardı zaten.'' Bu hiddetli naraya cevap vermeyerek tartışmayı uzatmama olgunluğunu seçen genç ses ''empati kurmaya çalışıyorum sadece.'' dedi, sakin ve kavgayı uzatmayacak bir tonla. ''Ne kadar yazık!'' diye düşündü Serhat, o genç sesin sahibi gıyabında..
Siyah keten pantolonunun cebindeki telefonun bacağını titretmesine sebep olan mesaj, belki de beklediği mesajdı. Telefonunu çıkartıp gelen mesajı açınca da, yaklaşık 1,5 dakika önce burnuna gelen o tanıdık ve eşsiz kokunun da beklediği mesajın da sahibinden beklemediği bir mesaj geldiğini gördü;
''Seni görüyorum. Beni bırakma..
Gönderen: ... ''
O yarı kasvetli yarı güneşli havadan hiç beklenmeyecek kadar hızlı ve kısa bir rüzgar, yaz-kış ayırt etmeksizin hemen hemen her zaman giydiği uzun trençkotunun eteklerini havalandırdığında, Serhat'ın gözünden, gözünün bile hissetmediği incelikte bir damla süzülüyordu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serhat Halis
Teen FictionPesimist, dahi, aşık ve Türk bir Sherlock Holmes. Ve Sherlock'luğun gerektirdiği üzere takıntılı, kendini beğenmiş, asosyal bir tip. Karşınızda Serhat Halis; üstünde hiç çıkarmadığı trençkotu, cebinde çok sevdiği telefonu, başında binbir türlü bela...