Arkadaşlar biliyorum geçen bölüm biraz ortada kalan bir bölüm oldu. Belli bir yere bağlı değildi falan. Bundan sonra da böyle bölümler olabilir. Hoşunuza gidiyor mu gitmiyor mu bilmiyorum ama hoşgörünüz için teşekkür ederim. Ayrıca üslup konusunda bir şey eklemek istiyorum; anlatıcı her ne kadar Serhat'ın kendisi olmasa da onun gördüğü şekilde anlatılıyor her şey. Örneğin; ''Serhat'ın muhteşem dehasının yanında sönük kalan insanlar'' tarzı bir kalıptaki ''muhteşem deha'' tanımı Serhat'ın kendini gördüğü şekil. Ayrıca metin içinde geçen bilimsel terimler, kesin yüzdeler vs. de yine Serhat'ın hiç durmayan beynindekiler. Bilmem anlatabildim mi..:D Neyse iyi okumalar dilerim. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz..
İşte bunun gibi sıkıcı ve yetersiz bir sürü ortamdan oluşan monoton bir hayattı Serhat'ınki. İlgisini çeken çok az şey vardı.
Her ne kadar gereksiz şeylere ilgisiz olsa da, PlayStation'ı çok severdi Serhat. Birileriyle PS Cafe'ye de gitse, evinde kendi Ps'iyle de oynasa, ki genelde evde online olarak oynamayı tercih ederdi, birileriyle iletişim kurmak için kelimelere değil çeşitli tuş kombinasyonlarına ihtiyaç duyduğunu düşünerek kendini sosyal hissediyordu. Ayrıca kombinasyonları Keşfetmek ve akılda tutmak, hızlı karar vermek, el-göz koordinasyonunu geliştirmek gibi şeylerin hafif dozda beyin egzersizi olduğunu düşünüyordu. Onun için PS oynamak; spor yapan birinin antremanının olmadığı günlerde kendi evinde şınav çekmesi gibi bir şeydi.
Bir metal dinleyicisiydi Serhat. Başta Metallica diskografisi olmak üzere Iron Maiden, Foo Fighters, Megadeth, Rammstein, Muse, Queen, Anthrax, Amon Amarth... Neler yoktu ki telefonunda. O thrash-metal, hard rock, gibi alt kategorilere ayırmayı sevmezdi. Hatta rock'la metal'i bile ayırmazdı. Elektro-Gitar, Bass-Gitar, Bateri ve isyan nağmelerini duyduğu her şarkı ''metal''di onun için. Şarkıları sadece dinlemezdi. İyi bir ''Guitar Hero'' oyuncusu olduğu için her enstrümanı ayrı ayrı dinleyebilme yeteneği daha fazlaydı. Şarkının istediği yerinde istediği enstrümana parmaklarıyla eşlik edebilmesi de bu alışkanlığından geliyordu. Zaten çoğu enstrümanı derdini anlatacak kadar biliyordu.
Sherlock'a göre daha çok aktivitesi ve ''boş uğraş''ı vardı Serhat'ın. Daha ''normal'' bir gençti. ''Sherlock beni görse hayal kırıklığına uğrardı..'' derdi her zaman Serhat. Ama bu aktivitelerden vazgeçemiyordu, vazgeçmek de istemiyordu. Aslında o da normal bir çocuk olmayı çok isterdi. Ama maalesef ki babası onun önündeki tek engeldi..
Babası Serhat'ın yarısını oluşturacak spermin mayoz bölünmesinde başlamıştı Serhat'a eziyetine.. Ona kendi yüksek zeka genlerini vermek için özel eğitimli bir bordo bereli sperm tanesi seçmişti adeta. Spermlerin içindeki en hızlı, en zeki ve dölleme konusunda en isteklisi o sperm olmalıydı. Ki böylece dünyaya Serhat gibi bir felaket gelebilmeliydi.
Doğduktan sonra da devam etti uzun vadeli eziyetine. Söylediği ilk kelime ''spesifik'' olan bir bebeğin babası ancak Cemal Bey, yani Serhat'ın babası olabilirdi. Diğer insanlar çocuğuna çizgi film veya en kötü ihtimalle sık sık değişen reklamları izleterek yemek yedirirken Cemal Bey ve Minik Serhat'ın önündeki televizyonda ya belgesel ya da siyasi tartışma programı, en kötü ihtimalle sık sık değişen haberler olurdu.
Oyuncakları belli şekilleri uygun deliklerden içeri atma amaçlı üretilen ''zeka küpleri'' değil bildiğimiz rubik küpleriydi. Onun dışında enstrümanlar, kağıt-kalem, kitaplar gibi boş vakit aktiviteleriyle büyüdü hep.
Buraya kadar anlatılan hiçbir şey kötü sayılmazdı aslında. Gayet iyiydi ve Serhat'ın zeka gelişimini aşırı şekilde olumlu etkilemişti. Serhat'taki baba sevgisini de kat kat arttırmıştı. Bunların kötülükleri pro-vitamin gibiydi, asıl vitamin kaynağı olmadan etkili olmamışlardı.
Pro-vitaminler gerçek vitamin kaynağından vitamin almadan etkili olmazlar. Bir örnekle açıklamak gerekirse; hap olarak kullandığınız D Provitaminleri güneş ışığı gibi bir asli kaynakla birleşmedikçe hiçbir işe yaramaz. Bu örneği size 7 yaşındaki Serhat verebilirdi. Onu böylesine bir bomba olarak eğiten babası ise asli kötülüğünü 14 yaşındaki Serhat'a yaptı; onu terkedip gitti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serhat Halis
Novela JuvenilPesimist, dahi, aşık ve Türk bir Sherlock Holmes. Ve Sherlock'luğun gerektirdiği üzere takıntılı, kendini beğenmiş, asosyal bir tip. Karşınızda Serhat Halis; üstünde hiç çıkarmadığı trençkotu, cebinde çok sevdiği telefonu, başında binbir türlü bela...