❖2-Ameliyat-❖

198 24 16
                                    

Hayalperest derlerdi ona. Çünkü yaşadığı yere göre büyük hayalleri vardı. Güzel bir üniversite kazanıp, psikoloji bölümünde çok okumayı istiyordu. İçini titretecek bir aşk. Onunla gurur duyabileceği bir çocuk. Hiçbir zaman hayallerinden vazgeçmemişti. Ta ki yüzü böyle bir hal alana kadar. Sanki bir masalın içindeydi. Her şeye rağmen savaşan prenses, kötü cadının sayesinde her şey alt üst olmuştu. Ama hiçbir hikayede ki gibi onu kurtarabilecek bir prens maalesef yoktu. Ne çok isterdi, aşık olmayı.  Aslında hala istiyordu da kabul edemiyordu. Ne çok isterdi babasının yaşamasını. Onlar için çalışıp durmuştu hep. Ama aç gözlü annesi bir türlü rahat durmamıştı. Bir keresinde hatırlıyordu da. Okulunda veli toplantısı vardı. Annesini çok zor ikna etmişti. O sırada o gün okula bir bağışçı gelmişti. Annesi onun hemen zengin olduğunu anlamıştı ve yanaşmaya başlamıştı. Ne kadar da çok utanmıştı. Annesini bir çok şey yapmıştı ama onu hep affetmişti. Çünkü o annesiydi, babası öldükten sonra bir tek o kalmıştı. Gözyaşlarını silip, radyodan çıkan sesi dinlemeye başlamıştı.

"Can you be my Nightingale, sing to me I know you're there.

You could be my sanity, bring me peace, sing me to sleep.

Say you'll be my Nightingale"

Max elindeki dosyalara bakarken, Scarlett'i düşünüyordu. Yüzü sıkıntılı bir hal almıştı. Onu kendisi gibi görmeye başlamıştı. Yüzünde lekelerin olması ve yüzünün yanması. Annesinin yaralardan sonra nasıl değiştiğini  düşündü. Geçmişi hatırlamak büyük bir baş ağrısıydı. Sıkıntılı bir şekilde ellerini başının arasından geçirmişti. Kapının sesini duyduğunda başını kaldırıp gelen kişiye baktı. Lexa tüm güzelliğiyle ona bakıyordu. Elindeki kahve tepsisiyle ona yaklaşıp, masanın üstüne koydu. Onun elinden kahveyi alırken, eline bir öpücük kondurmuştu. İçi titremişti Lexa'nın. Nasılda çok seviyordu onu. Karşısındaki sandalyeye oturup, baktı sevdiği adama. Sevmek öyle bir şeydi ki. Aklını başından alabiliyordu. Sevdiği adamın sıkkın olduğunu gördüğünde sormaya karar verdi.

"İyi misin, Max?"

"Evet, sadece Scarlett işi biraz beni tedirgin ediyor."

"Çok iyi bir kız."

"Evet öyle. Çokta utangaç."

"Ona bunu yaşatanlar utansın. Nasıl bir cani bunu yapabilir ki?"

"Her zaman öyleleri  vardır, sevgilim."

Sevgilim dedi ya nasıl içi eridi. Aşkla baktı ona. Tutkuyla baktı. Merhamet ile baktı. Bir güldü ya,  her şeyi anladı o zaman. Kendini tutamayıp, kalktı. Sevdiği adamın yanına geldi. Öptü onu büyük bir sevgiyle.

Scarlett üzerine rahat bir şeyler giyip, acelece odadan çıktı. Yarın sonunda ameliyat olacaktı. Altı yıldan beri çektiği işkenceler son bulacaktı. Artık her gün yüzünü saçları ile kapatmak zorunda kalmayacaktı. Hatta belki üniversiteye bile giderdi.  İçinde çocukçu bir heyecan vardı. Durduramıyordu kendini.  Son kez saçlarını yüzüne doğru saldı ve büyükçe bir şapka taktı.  Aynadan saçını düzeltip, heyecanıyla birlikte odadan çıktı.  Ne düş kırıklarıyla gelmişti buraya. Kaç gece, kaç gün ağlamıştı. Her şeye rağmen gülen kız, ne ağlak olmuştu burada. Gülüyordu da, iç kan ağlıyordu. Kaç gece herkes uyuduktan sonra ne gözyaşları dökmüştü. Kimse duymadan, kimse görmeden. Hele de diğer odadan gelen inleme seslerini duymamak için ne çabalar harcamıştı. Annesinden içten içe nefret ediyordu. Hiç mi sevmemişti kocasını, babamı. Kendisine verdiği bir söz vardı. Sevecekti, ne olursa olsun. Bırakmayacaktı onu. Sımsıkı saracaktı. Zengin, fakir, kör, topal hiç fark etmezdi. Sadece sevsin onu, delice. Uğruna canını verebilecek kadar. Sonra her şeyiyle kabuldü ona. Yemekhane hızlı bir giriş yaptı. Yüzünde ameliyattan sonra yapacakları şeyler için hayaller oluştuğu için tebessüm olmuştu. Herkes onda ki değişime şaşırmıştı. Normalde durgun bir şekilde yemeğini yerdi. Ama bugün hep gülüyordu. Sanki çocukluğunda ki gibi. Sadece yine başını kaldırmıyordu. Sonra zaten acısını çıkaracaktı doya doya. Gözü hep saatteydi. Bugün onun için gün geçmiyordu sanki. Odasını temizledi. Kitaplığını düzeltti. Dolabını tekrar düzeltti. En son eline bir kitap aldı ve yatağına girdi. Satırların arasında kayboldu.

"Şunu biliyor olmalısın ki insanlar tartışma içinde bir pozisyon benimsediklerinde ve bununla çelişen bir kanıtla karşılaştıklarında, bu sadece onların halihazırda sahip oldukları görüşe daha da sıkı bağlanmalarına yol açar."

"Kapının kenarında ona bakıyordu. Ne yapacağını bilmez bir hali vardı. Yanına yaklaşmak ve onu buradan götürmek istedi. Ama giderse ona kızacağını da biliyordu. Kaçmak ve orada kalmak arasında ikilemde kalmıştı. Bir adım attı. O sırada annesi onu görmüştü. Müşterisini rahat ederken, onun için bu sümsüğün burada işi yoktu. Ayağa kalkıp kızının yanına geldi. Kulağından tuttuğu gibi odanın içinden çıkardı. Kız ağlamaya başlamıştı  ama annesi bırakmıyordu.

"Ben sana kaç kere dedim evde birisi olduğunda odaya girmeyeceksin diye?!"

"A-ama anne sen bağırıyordun. B-bir şey oldu zannettim."

"Sanane ha sanane. Zaten birkaç yıl sonra sende anlarsın. Şimdi kapa çeneni ve defol buradan."

Onu yere fırlatıp odaya geri girdi. Geride kıpkırmızı olmuş kulağını tutan küçük kızı bırakarak."

Yataktan sıçrayarak kalkmıştı. Belki bugün yüzünde ki izlerinden Aidan sayesinde kurtulacaktı ama peki yüreğinin kötü izlerinden kim kurtaracaktı ki onu. Kötü düşünmeyi bırakıp, üzerini giydi. Bugün büyük gündü. Yıllardır beklediği gündü. Bayan Algert onu kapıda bekliyordu. Sıcak bir tebessüm sunup, taksiye bindiler. İçi içine sığmıyordu.  Taksi durduğunda büyük bir heyecanla indi. Bayan Algert'ı beklemeden dairenin içerisine girdi. Anna'yı gördüğü anda yanına gitti. Birkaç konuşmadan sonra Max'ın odasına girmişlerdi. Scarlett hemen Aidan'ın yanına gelip sarıldı. Bu sarılmayı Aidan'dan başka kimse anlamadı. Bu sarılma da bir çok şey geçiriyordu.

"Hadi bakalım cadı, seni daha fazla bekletmeyelim."

Lexa Scarlett'i hazırlanması için odaya götürdü. Giyeceği kıyafeti çıkartıp, giymesi için ona yardım etti.  Saçını sıkıca ördükten sonra odadan çıkmışlardı. Max'de hazırlanıp ameliyathanenin önüne geldi. Yatması için hemen Scarlett'e yardım etti.  Korkuyordu, ya iyileşemezse. Aidan korktuğunu anlayıp, elini tuttu.  Gözlerinden irili damlalar inmeye başlamıştı.

"Korkmana gerek yok Scarlett. Söz veriyorum her şey düzelecek."

"K-korkuyorum."

"Ağlama küçüğüm. Sen gözünü açtığında çok güzel bir cadı olacaksın."

Gözyaşları içinde gülmeye başlamıştı. Ona kardeşi gibi yaklaşması çok hoşuna gidiyordu.

"Max?"

"Efendim, küçüğüm."

"İlk gözlerimi açtığımda seni görmek istiyorum."

"Söz, ilk beni göreceksin."

"Teşekkür ederim."

"Ne için küçüğüm."

"Hiç olmayan abim olduğun için."

"O zaman bende sana teşekkür ediyorum."

"Ne için ki?"

"Kardeşim olduğun için ufaklığım."

Ondan sonrası bir duaya emanetti. Artık acılarından kurtulması için. En büyük dua sevmekti, aslında. Abi gibi, kardeş gibi, baba gibi, sevgili gibi, eş gibi.  Büyük dualar edilmişti bu yolda. Önceden nasıl beddualar edilmişse, bu sefer dua edildi. Büyük masumluğuyla etti duasını. Acılarının dinmesini istedi. İğrenilmek istemedi artık. Hayatında sevginin olmasını istedi.

Narkoz verildiğinde, gözleri kapanmak üzeriydi. Aklında sadece babası vardı. Eskisi gibi güzelim demesini, sırma saçlım demesini düşündü. Bir kez daha teşekkür etti, şükretti.

Ve gözlerini karanlığa kapattı.

*Merhabalar umarım beğenirsiniz. Normalde daha erken gelecekti ama mahallemizde elektrik kesintisi oldu maalesef.  İyi okumalar :*

~Düzenlendi!~ 

Kusursuz -Askıda-Düzenlendi!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin