"Höst lan elin kolun rahat dursun sikerim belanı" yanımda birden cellalenen adama çevirdim bakışlarımı, ciddi anlamda kriz geçirecektim az kalmıştı. Kampüse geçince beni gören gurubumuzun diğer üyesi henry yanıma şaşırdığım bir hızla uçup her zamanki gibi sarıp sarmalamıştı beni, bunu gören yanımdaki tavukta bir tehlike varmış gibi kolundan tuttuğu gibi sert bir şekilde uzaklaştırmıştı henry'i benden, olanlara anlam veremeyen henry'i de donup kalmıştı.
"yahu bir sakin ol, onlar benim arkadaşlarım diyorum sana neden anlamıyorsun sinirlenmeye başlıyorum artık, rahat bıraksana sen bizi" bakışlarını henry'i den çekip bana baktı "o işler öyle olmuyor işte velet, uğraştırma beni de anlat o zaman bana kimin kim olduğunu, ermiş olmadığıma göre bilemem değil mi" derin bir nefes alıp aldığım nefesi yüksek bir sesle geri verdim, anlamıştım işim vardı benim bu adamla, babam işime iş katmıştı
Kampüste beni tanıyan kişileri ve arkadaşlarımı ona gösterip hepsini anlatmıştım kimin kim olduğunu benimle yakınlık derecesinin ne olduğunu hepsini istemeye istemeye sıkıla sıkıla anlatıp göstermiştim. "eee yok mu çok daha yakın olduğun biri varsa onu da ekle sonradan gösterdiğim tavırlara yükselme" daha yakından kastının ne olduğunu anlamıştım, sevgilim olup olmadığını soruyordu.
"yok, yani yok ama yokta değil işte, off bu kadarına gerek yok olsa ya da karşılaştığım zaman uyarırım seni olur biter, artık bir rahat bırakırsın beni değil mi" kampüste onu gören kız ya da erkek fark etmeksizin hepsinin bakışları ona dönüyordu ağızlarının suyu akıyordu resmen, tabii bu karizmayla da haksız da değillerdi bürünmüş siyahlara bir de o uzun ensesinde biten saçları, açık kalmış iki üç gömlek düğmesinin orda duran o kolyesi... Kafamı sallayıp düşüncelerimden kurtuldum tavuk mavuktu ama yakışıklıydı pislik.. bir de yanımda yürürken burnuma gelen o erkeksi kokusu, sanki daha önceden bu kokuya çok maruz kalmışım gibi tanıdık geliyordu
"dersine girmeyeceğim merak etme velet, edebiyat falan kesmez beni" düşünür gibi yaparak bakışlarını bana dikti tekrar "yani sen de tam bölümünü seçmişsin galiba" diyerek kendince laf sokmuştu aptal onun bu alaylarına daha fazla dayanamazdım yahu bu daha ilk gündü bir de
"birincisi bana bir daha sakın velet deme" diyerek gözlerimi gözlerine dikip tekrar dibinde bittim "ikincisi sen benim korumamsın yerini bil" başını eğmiş alayla bana bakıyordu, "ve üçüncüsü edebiyattan senin gibi edep yoksunları zaten anlamaz" kapattığım mesafeyi bir adım geriye atarak tekrar açtım
Son sözüme kadar alaylı ve gülen yüzü birden ciddi bir hal almıştı tam ağzını açıp cevap verecekti ki yanıma gelerek koluma giren younghwa bölmüştü onu, bana diktiği bakışlarını yanıma gelen hwa'ya çevirdi bu defa "taehyung geç kalacağız oğlum ya yürü hadi" yanıma gelen hwa bakışlarını benim hala sinirle baktığım adama çevirdi, ona bakan jine elini uzattı
"merhaba sizi tanıyamadım ben younghwa taehyungun arkadaşıyım, siz kim oluyorsunuz" jin ona uzatılan eli görmezden gelip havada bıraktı hwa kaşlarını çatıp havada kalan elini indirdi "kim olduğum seni alakadar etmez" sabrım tükeniyordu artık bu adam neden böyleydi şu an yastık falan olsaydı onu ısırır tüm sinirimi o yastıktan çıkarır yastığı ağzıma kapatıp çığlık atardım lakin gelin görün ki ortada bir yastık yoktu.
Yanımda hala öylece duran hwanın kolundan tutup onu arkada bırakarak dersliğimize doğru yol aldık. "yürü hwa ben anlatırım sana"
Hwaya bütün her şeyi anlatmıştım derste fırsat bulduğum kadar
biten dersimizden çıkıp gözlerimle korumayı aramaya başladım etrafta göremeyince açık alanda kurulmuş olan kantine doğru yol aldım, bulamayınca sevinmiştim peşimi bir kaç dakika da olsa bıraktı diye, bir acı kahve alıp gözüme kestirdiğim bir masaya oturacaktım ki karşı masada oturmuş çay içen koruma ve etrafında onunla cilveli cilveli konuşan bir kaç kız görmüştüm kaşlarımı çatıp aldırmadan gözüme kestirdiğim masaya kuruldum"bu okulda yeni misiniz", "adınız ne", "telefon numaranızı alabilir miyim" , "tanrım çok yakışıklısınız", "ünlü falan mısınız acaba", oturduğum masada keyifle kahvemi içip sırıtarak, jinin sorulardan bunalmış suratını izliyordum. Ayaklarımı üst üste atıp sırtımı sandalyeye yasladım gülerek, iyi gelmişti bu görüntü, ders boyunca bütün sinirimi uçurup götürmüştü.
Karşı sandalyemin çekilip birinin oturmasıyla bakışlarımı ordan çektim, gözlerimi devirdim "heh tam oldu ya bende nerde kaldı bu siwon dedim sahi ne oldu la bugün baya bir geç kaldın haa endişelendim bir an seni göremeyince" dalgayla sırıtıp sinirle bana bakan yüzüne baktım. "biraz daha benimle böyle konuşmaya devam edersen sikerim seni taehyung"
arkasında bizi duyan jinin hareketlendiğini görünce bu sefer otuz iki diş sırıtmıştım "sikersin siwon ama onun için elinin tutması, gözlerinin görmesi, ayaklarının yere basması ve o çok sevdiğin organının zarar görmüş olmaması gerek" diyerek onun bana anlamayarak suratına baktım dudak büzerek...
Siwon..
Younghwa..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Protection
Fanfiction'Peşimde bir tavuğun gezmesini istemiyorum...' 'Bu sefer de bir veledin koruması olacağım...' Fikrimin ince gülü... Feminen bir kurgudur. +18