4. Bölüm

117 3 0
                                    

İlerleyen günlerde kızlarla samimi olmaya başlamıştım. Benimle dalga geçmiyorlardı, dışlamıyorlardı. Sanırım onları sevmeye başlamıştım fakat hala daha onlara sapık mevzusunu anlatmamıştım. Bir daha olmayacağını düşünüyordum, olursa onlara söyleyeceğim.

Kendime hazırladığım programa itaat edip her sabahki gibi ders çalıştım. Sınava odaklanmam gerekiyordu. Bir süre sınava çalıştım. Sonra aklıma annem gelince hemen telefonumu aldım ve aramaya bastım:

Aranıyor...

Ve evet, Dilek Aymaz yine telefonunu açmadı. Sinirlenmiştim. Hemen aşağı inip televizyonu açtım. Öğlen Bülteninde bir adamın yaptığı kaza anlatılıyordu. Arabanın çarpmış olduğu adam ekipler tarafından kaldırılırken o adamın yüzü aklıma geldi. Fark etmiyordum ama bacağımı tırnaklıyordum. Aniden ayağa kalkıp çığlık attım. Bana bakmaya gelen evdekilere aldırmadan banyoya yöneldim. Yüzümü yıkarken birden aklıma insanlara rezil olduğum geldi. Burada değişmek yerine sadece kendimi küçük düşürmeye devam ediyordum sanırım.

Aynaya son bir kez daha bakıp salona gitmeye başladım. Herkes şaşkınca birbirine bakarken ben hic bir şey olmamış gibi 6 numaralı gülüşümü takınıp gelmiştim. Gülümseme benim her zaman maskem olmuştu. " Ee Nergis Hanım, öğle yemeği yemeyecek miyiz," diye hic bir şey olmamış gibi sordum. Yerime tekrar otururken yavaşça hala devam eden bülteni kapattım.

"Tabii, yiyeceğiz kızım. Hemen hazırlarım. İstediğin bir yemek var mı?"

Hayır anlamında başımı salladım. Yavaşça odayı terk ederlerken kızların bu yüzden bana mesafeli davranabileceğini düşündüm. Hayır, böyle olmayacaktı. Ben buraya bunun için gelmemiştim.

Yemek yedikten sonra biraz hava almanin iyi olacağını düşünerek dışarı çıktım. Bir siteydi ve sadece villalar vardı. Amerikan filmlerindeki mutlu çiftlerin kusursuz bur hayat sürdüğü evlere benziyordu. Etrafıma bakarak yürürken birden duvara çarptım. Aniden yaşadığım denge kaybının sonucu, yerle birleşmem oldu.

"Bu duvarın burada ne işi var!" diye kükredim. Yere bakıyordum.

"Ayıp oluyor ama. Duvar mıyım ben?" diyen erkek sesiyle kafamı kaldırdım. Gülümseyen bir çocuk. İyi bir çocuğa benziyor. O gülümsediği için kendimi zorunlu hissederek ben de sevimli bir şekilde gülümsedim ve kalkmam için uzattığı elini tuttum. Tam beni kaldırıyordu ki, aniden bıraktı. Olanca hızımla yere yine düştüm. Çocuğa kötü bakışlarımı yolladım çünkü kahkaha atıyordu.

"Komik mi aptal? Centilmen olsana birazcık."

Çocuk gülmesine ara verdiğinde bana yine elini uzattı.

"Yok, almayayım," deyip kalktım.

Elini uzatıp, "Adım, Bora." dedi. Uzattığı eli sıkıp, "Sare." dedim.

"Hangisi senin evin?" diye sorunca kaldığım evi işaret parmağımla gösterdim.

"Hadi canım! Nergis Teyzelerin ev sahibesi sen miydin?"

"Hayır, ev sahibesi annem. Ama şu an kendisi yok. Ben tek kalıyorum. Sen nereden tanıyorsun onları?" dedim. Evimin iki villa ilersini işaret ederek, "Orada oturuyorum," dedi. Bir şey söylemeyince devam etti, "Nergis Teyzemin yemeklerini de özlemişim." dedi ve benim eve yöneldi. Kapıdan çevirmek olmaz, diye düşünerek ses etmedim. Eve girdiğimizde, "Nergis Teyze!" diye seslendim mutfağa doğru. Ev harika kokuyordu. Ellerini önlüğüne sürerek gelen Nergis Teyze Bora'yı görünce olduğu yere çivilendi. Şaşırmıştı. Bir anda koşarak Bora'ya sarıldı.

"Bora... Yavrum ne zaman döndün, neden haber vermedin hiç?" diye sordu.

"Yeni geldim teyzem. Yolda da bu kızla karşılaşıp seninle kaldığını öğrenince vesile oldu deyip geldim. Hem kokulara bakılırsa bugün ballı günümdeyim," dedi. Nergis teyze de ona gülümserken fark ettim ki, takılmıyordum! Öhöm, öhöm gibi sahte öksürükler sayesinde bana baktıklarında, "Öyleyse yemeğe geçelim. Ben de kurt gibi acıktım zaten," dedim. Bora'ya son kez öldürücü bakışlarımdan yolladıktan sonra yukarı çıkmaya başladım. Tam merdivenlerdeyken, "Güneş, Selin!" diye bağırdım duymaları için. Odalarından giriş kata çıkmaya başladılar. Odama nihayet geldiklerinde Selin, "Aşağıdaki adam da kim?" diye bir soru sordu. Güneş su içiyordu ve komik sesler çıkarıyordu. Glu glu. Gülüşlerimin arasından zar zor,

"Bora." dediğimde Güneş suyu püskürttü.

Şoktan konuşamayan taraf Güneş'ti.

"Kim yahu bu adam, her gören şaşırıyor." dediğimde Selin şaşkınlıktan arınıp, "Güneş'in aşkı." dedi sırıtarak.

Güneş ise, "O iş bitti kızım, o benim aşkım falan değil. Beni terk etmeyecekti. Etti madem, ne diye dönüyor geri, annemle konuşuyor?" diye söylendi.

Daha sonra Güneş bana her şeyi anlattı. Bora ve Güneş sevgiliymiş 1 yıl kadar önce. Çok masum, güzel bir ilişkileri varmış. Fakat bu aptal Bora, Güneş'i burada bırakıp başka bir kız için İzmir'e gitmiş. Güneş de bu zamana kadar aşkını kalbine gömmüş. Arkadaşım için çok üzülüyordum.

"Belki de öyle değildir, ha? Nereden biliyorsun ki bir kız için olduğunu?" dedim.

"Başka ne sebeple bir haber dahi vermeden gidebilir, Sare?" dedi Güneş. Haklıydı. Odamın kapısı çalındığında verilen 'gir' komutu ile kapı açıldı ve Yağız kafasını içeri uzattı.

"Sohbetiniz bittiyse, yemeğe gelin artık. Teyzem siz gelmeden başlatmıyor ve açlıktan öldüm." dedi. Üçümüz de gülümsedik ve aşağı inmek için kapıya yöneldik. Güneş aniden, "O da orada mı Yağız?" diye sordu.

"Elbette. Biliyorum çok hassasın ama teyzem bilmiyor. Bu yüzden bir şey olmamış gibi yap." dedi Yağız. Güneş derin bir nefes aldı ve salona indik. İçeri girince Bora ayağa kalktı.

"Güneş?"

SEVENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin