5. Bölüm

112 4 3
                                    

"Bora?"

Güneş'in titrek çıkan sesi beni üzmüştü. Hala sevdiği ortadaydı fakat Bora onu çok kırmıştı.

Nergis Teyze "Ne duruyorsunuz öyle? Özlemediniz mi birbirinizi? Aa, hâla bakıyor." dedi. Bunun üzerine bir şey anlamasın diye Selin yapmacık bir tavırla Bora'yı cok özlediğini falan söyledi. Selin Bora'ya sarılırken Güneş ve Bora'nın gözleri hiç ayrılmamıştı.

Ortamın gerildiğini hissediyordum. "Ee hadi yemek yiyelim?" Sorar gibi söylediğim söz üzerine herkes kendine geldi ve yemeğe oturduk. Masada sadece Yağız, Nergis Teyze ve Bora konuşuyordu. Sonunda masadan kalktığımızda derin bir nefes aldım.

Güneş'ten...

Aptal, pişkin, laubali. Hangi hakla geldiyse artık! En sevdiğim yemeği çiğniyordum fakat her ağız hareketimde yemek ağzımda büyüyordu. Aldırmadan yemeğimi zorla yedim.

Çok değişmemişti. O, aynı Bora'ydı. Hislerim, aynı hislerdi. Hâla onu seviyordum ama bu onu affettiğim anlamına gelmiyor. Beni çok kırdı.

Düşünceler beynimi zorlarken yemek bittiği için ayağa kalktım. Masadaki bir kaç şeyi alıp, mutfağa yöneldim. Orada ağlayabilirdim. Mutfağa geldiğimde sessizce ağlamaya başladım. Hayvan. Gayet rahat olması ise beni daha çok kızdırdı. Daha çok ağladım. Sonra sağ omzuma biri elini koydu. Korkuyla irkilirken, omzumun üstünden kafasını uzatan kişinin Bora olduğunu gördüm.

"İsteyerek olmadı-"

Devamını dinlemedim. Onu hızla ittirip mutfaktan çıktım ve odama gittim.

Ostoyorok olmodo.

-

Sare'den...

Sofradan kalktığımızda Selin ile birlikte Güneş'in yanına indik. Kapıyı açtığımızda gözleri ağlamaktan mosmor olan bir Güneş ile karşılaşmayı bekliyordum zaten.

"Kendini bu kadar yıpratma kızım. Seni hak etmiyordu o," dedi Selin. Onaylarcasına başımı hızla salladım.

"Be-ben onun için ağlamıyorum ki. Düştüm ben. Evet, evet. Düştüm."

"Ya tabi tabi."

"Vallahi bak. Unuttum ben onu."

"Şimdi lavaboya gidiyorum, ama döndüğümde konuşaca..."

"O da işerdi..." deyip ağlamaya başlamasını beklemiyordum. Selin sen git dercesine baktığında kapıya doğru yürüdüm.

"Tövbe tövbe..."

Lavaboya geldim. Burası benim kendim için olan banyoydu. Odamın içinde. Bu yüzden aynama kırmızı rujumla yazılan yazıdan dolayı fazlasıyla korktum.

Hediyeni hala giymediğine inanamıyorum. Sana yakışacaktı oysaki.

Bunu kızlara söylemek fikrine beynim onay verirken yazının bir delil olduğunu düşündüm ve banyodan çıkıp kapıyı kapattım ve hızlıca kızlara haber vermeye indim. Tuvaletimi de yapamamıştım. Hep bir aksiyon.

Kızların odasına pat diye girdim. Nefes nefese kalmıştım.

"Oda... Banyom... Ruj... Sapık..."

"Dur Sare, bir nefes al. Ne oldu," dedi Selin. Yutkunarak "Benimle gelin." dedim. Olanları nasıl anlatacaktım ki? Nefes nefeseydim. Kızlar anlamasa da peşimden geldiler. Banyoya dek getirdim onları. Ben bakamayacaktım.

"Ee ne oldu?"

İçerden seslenen Selin'e anlamaz gözlerle baktım.

"Görmüyor musunuz?"

"Neyi?"

Şaşırarak içeri girdiğimde ayna tertemizdi.

Burada deli konusunu atlatmaya çalışırken daha çok deliriyordum sanırım.

"İyi misin Sare?"

"Hı hı. Fakat size bir şey anlatmalıyım."

Meraklı gözlerini bana çevirdiklerinde "Odaya geçelim," dedim.

Odaya geçtiğimizde bulduğum kutuyu anlattım. İnanmaya çalışıyorlardı fakat inanmamış gibilerdi.

"Hatta bakın, dolabıma koydum," deyip dolabın kapağını açtığımda kutu yoktu. Delirecektim.

Belki de zaten delisindir.

İç sesime lanet okurken "Gitmiş," diye fısıldadım. Güneş "Bence sen şu sınav olayını çok taktın. O yüzden böyle. Biz çıkalım, sen biraz dinlen." dedi.

"Ama vallahi buradaydı."

"Bilinçaltı."

"Ya kendim koydum diyorum."

"Bunlar hep bilinçaltı."

"Ama-"

"Hadi birtanem dinlenmene bak sen. Yarın sınavın var," dedi Selin ve gittiler.

İyice deliriyordum.

Bunları düşünmek istemediğimden yarınki sınava odaklandım. Konuları yaklaşık bir saat kadar daha tekrar edip yorganın altına girdim. Kitabımı elime aldığımda telefonum mesaj aldığını belli eden bir şekilde öttü.

Mesajı okuduğumda delirmediğimi, fakat peşimde bir sapık olduğunu anladım.

SEVENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin