Kapının üstünde ki çan, kapının yavaşça açılmasıyla çaldı. İçeri girdi genç adam, kitap kokan dükkana.
Kitap almayı değil de, kütüphaneye ya da bir sahafa gidip, raflardan o an beğendiğini kitabı seçip okumayı tercih ederdi. Çünkü evinde zaten binlerce kitabı vardı.
Açık kahve ve krem rengi karışımı olan duvarlardan oluşan koridordan merdivenlere doğru yavaşça ilerledi.
Merdivenlerin kenarlarında bile dizili kitaplar vardı. Üst kata ulaştı, raflarına oraya ilerkeyip dizili kitapları incelemeye başladı. Her konuda kitap vardı, kısaca ne isterseniz bulurdunuz. Jungkook da bu yüzden geliyordu ya buraya.
Kitap incelemeyle geçen yarım saatin sonunda istediği gibi bir kitabı bulma sevinciyle, kitabı eline alıp alt kata ilerledi. Giriş kapısının yanında bulunan, tezgahta, arkasında ki kitapları sıraya dizen yaşlı kadının yanına gitti.
Kadın ayak seslerinden birinin geldiğini anlamış gibi bir anda önüne döndü ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
"Buyur evladım, hangi kitabı aramıştın?"
Jungkook hafifçe tebessüm etti. Elinde tuttuğu kitabı havaya kaldırıp karşısında ki kadına gösterdi.
"Ben kitabımı buldum efendim."
Kadının aklına birşey gelmiş gibi gözleri kısıldı. Bir süre düşündükten sonra ağzını araladı.
"Senin adın Jungle mı evladım?"
Jungkook şaşırdı, ama yine de gülümsemesini bozmayıp kibarca cevap verdi.
"Hayır efendim, adım Jungkook."
Bir süre sessizlik oldu. Neden sorduğunu merak etmişti.
"Neden sormuştunuz ki?"
Kadın bu sefer öncekine kıyasla daha büyük gülümsedi. Jungkook o an kadını çok tatlı bulmuştu. Beyaz, topuz yapılmış saçları, yüzünde ki kırışıklıklara rağmen yumuşacık gözüken yanakları, ışıltısını asla kaybetmemiş boncuk mavisi gözleri. Ve en önemlisi güzel gülüşü.
"Bu sabah bir genç adam geldi ve bir paket bıraktı bana. Senin adını söyledi 'eğer gelirse bunu ona verir misiniz' dedi."
Jungkook önce düşündü. Kim ona bir paket gönderirdi, ya da kim hediyesini küçük bir kitapçıya bırakırdı ki.
"Kim olduğunu da söyledi mi acaba?"
"Söylemedi ama çok efendi birine benziyordu. Gözleri gülüyordu ama dudaklarında en ufak bir tebessüm yoktu."
Dün bu kitapçıya geldiğini biliyordu Taehyung'un. Onun bırakmış olabileceğini düşündü. Eğer oysa haklıydı, dediğine göre uzun süredir gülmemişti o.
"Siyah saçları ve esmere bir ten rengi mi vardı, bunu bırakan kişinin?"
"Evet evladım, şimdi hatırladım. Ayrıca içinde bir de not olduğunu ve mutlaka okuman gerektiğini söyledi."
Gülümsedi genç. Merak etmişti içinde ne olduğunu. Kitabı tekrar havaya kaldırdı ve çantasından üyelik kartını çıkarttı.
"Sen daimi müşterimsim yavrum. İçini biliyorum senin kartını göstermene gerek yok."
Kartını çantasına geri koyarken konuştu.
"Peki efendim teşekkür ederim."
Elinde tuttuğu kitabıyla beraber kapıya doğru yürüdü. Kapıdan çıkacağı sırada arkadan bir ses duydu.
"İkimizinde birbirinizi düşünürken gözlerinizin içi gülüyor. Hayatlarınız da önemli yerleriniz var demek ki. Kaybetmeyin sakın birbirinizi."
Taehyung'u düşündü Jungkook. Gerçekten seviyordu onu. Onun yanında kendini iyi hissediyordu.
O çok iyi bir dosttu. Konuşurken bile olsa onunlayken kendini güvende hissediyordu.
Yüzünde ki gülümseme ile kapıdan dışarı çıktı. Bir sağ elinde ki pakete bir sol elinde ki kitaba bakarken metroya doğru adımladı. Tabi o sırada kütüphanenin ara sokağından onu izleyen Taehyung'dan habersiz bir şekilde.
---
Aslında aklımda daha farklı şeyler vardı. Bunlar karşılaşacaktı kütüphanede ama, olmadı işte.
Merak etmeyin birkaç bölüme karşılaşacaklar, söz veriyorum size✊🏻
Bu kitapta ki ilk düz yazı idi, umarım beğenmişsinizdir.
Oy vermeyi unutmayın🌸
Bayss💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné | Taekook ✔︎
FanficCafuné Portekizce de "sevdiğin kişinin saçlarında ellerini nazikçe dolaştırmak" anlamına gelir -- "Yaşamak için bir sebebim yok" "Yaşama sebebini bulmana yardım etmemi ister misin?" -- texting, düzyazı 03102021 25072022