"Bu çok saçma, bunu yapmayacağım." Elimdeki kitapları masanın üzerine bıraktım ve arkamdan gelen Jungkook'u gerimde bırakmak için hızlı adımlar atmaya başladım. Fakat onun bacakları benim bacaklarımdan da uzun oldukları için hemen yanımda bitmişti.
"Jimin, bunu bir düşün. Etrafına bir bak cidden sen dışında herkesin bir sevgilisi, bir gece hayatı var. Bakire ölmeni istemiyorum." Derin bir nefes aldım ve olduğum yerde durarak ona doğru döndüm.
"Ya ben bakire ölmek istiyorsam?"
"Ne?" Jungkook bir anda afallayarak bana bakmış ve kaşlarını olabildiğince çatmıştı. Kafamı iki yana doğru salladım ve yürümeye devam ettim. Jungkook ise kısa bir süre sonra tekrar yanımda belirmiş ve üzerindeki şaşkınlığı atmış gibi gözüküyordu.
"Neden iyi düşünmüyorsun ki!? Bak çocuk cidden yakışıklı, zeki ve parasıda var. Tam bir sugar daddy yani." Gözlerim kocaman açılmış ve hızla Jungkook'a doğru dönmüştüm.
"Sugar daddy istediğimi kim söyledi! Cidden git başımdan bu sohbet gittikçe tuhaflaşıyor." Ellerimi iki yana doğru salladım ve rafların arasında süzülerek elime geçen ilk kitabı alarak düşüncelerimi zihnimden def etmeyi denedim.
"Jimin, en azından bir kere denesen? Bak sana söz veriyorum, eğer bu da iyi gitmezse sana asla bir daha birine ayarlamayacağım. Kör randevu falan olmayacak. Bu son, yemin ederim."
Jungkook'un teklifiyle elimdeki kitabı incelemeyi bıraktım ve tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Doğruyu mu söylüyordu yoksa sadece beni mi kandırıyordu anlamak için tek yapacağım şey gözlerine bakmak olurdu.
Ve orada gördüğüm güven verici parıltılar hüsrana uğramama sebep olurken derin bir nefes alıp elimdeki kitabı aldığım yere geri bıraktım ve kendimi arkamdaki rafa yaslayarak yere doğru oturdum.
Jungkook'ta benimle birlikte yere doğru çömeldiğinde gözleri bir saniye bile olsa asla benden ayrılmıyordu. Jungkook bu dünyada en çok güven duygusunu tattıran insanlardan biriydi, dürüst bir kişiliği vardı ve yalan söylemeyi asla sevmezdi.
Hatta ben yalan söylediğimde bile anlar ve kulağımı çekerek ondan büyük olmamı dahi umursamadan beni küçük kardeşini azarlıyormuş gibi azarlardı.
Bu bazenleri beni sinirlendirip yüzüne bir tane yumruk atma isteği uyandırsa da bunu ona asla yapmıyordum. Yüzü onun için çok kıymetliydi çünkü sevgilisini yüzü ve vücudu sayesinde kendine düşürebiliyordu.
"Eğer bir daha-"
"Söz veriyorum ki yapmayacağım. Sen beni tanımıyor musun ya? Yalan söylemeyi asla sevmem. Ve senin sevmediğin bir şeyi yapmakta pek benlik değil. Seni sık boğaz edip benden soğumana sebep olabilirim."
Jungkook'un bu naif düşüncesi yüzümde küçükte olsa bir tebessüm oluşturduğunda o da benimle birlikte gülmüştü.
"Şimdi ne diyorsun bakalım?" Gözleri tekrar eski haline dönerken derin bir nefes aldım ve kafamı onaylarcasına salladım.
"Tamam, görüşeceğim. Ama eğer olmazsa zorlamak falan yok. Yoksa seni döverim."
Jungkook heyecanla üzerime atlamış ve parmaklarını bileğime dolayarak "bu küçük şeylerle mi?" diyerek bir de üzerine dalga geçmişti.
Bende bileklerime sardığı parmaklarından kurtulmuş ve omzuna doğru dökülen uzun saçlarından tutarak acımasına dikkat ederek saçını çekmiştim.
O ise hiçbir bağırma belirtisi göstermeden kahkahalar atıyor ve ellerimin arasından kurtulmaya çalışıyordu.
Şuan da zaman, mekan pekte umrumuzda değildi. Sadece anın tadını yaşıyorduk fakat sonra yanımıza gelen kızla nerede olduğumuzu hatırlamış ve onun kibar uyarısını dinleyerek sesimizi kesmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia : yoonmin ✓
Fanfictionmin yoongi, park jimin'in hayallerindeki aşktan bile güzeldi