'Yasla ruhunu bana, kır papatyası'
Günler birbirini peşin sıra hızla kovalarken ve ben kendimi bir adamda kaybedip ona sunarken, nasıl olur da ona bu kadar çok alıştığımı sorguladığım o ana gelmiş bulunmaktaydım.
Pekâlâ, sadece ondan hoşlandığıma dair bir kaç söylentide bulunmuş, kendimi onda kaybederken bulmuştum ve yaptığı her şeye dair hayranlık içeren hisler besliyordum ona karşı ama şu son günlerde beynimin içinde dönüp duran bu tuhaf şeye de ne demeliydim?
Bu yaşıma kadar çoğu kişiden hoşlanmıştım evet, çoğu kişiyle de öpüşmüştüm ve pekâlâ bu da kabulümdü ama kimseyle Yoongi ile yaptığım o güzel şeyleri yapmamıştım. Hiçbiri onun anılarının yanından dahi geçemezdi. Bedeninin bedenimle olan uyumu bana adımı dahi unuttururken ona her baktığımda kalbimin bu kadar hızlı atması normal miydi?
Kimse bana bugüne kadar Yoongi gibi dokunmamıştı. Bunun için kimseye de izin vermemiştim, pek bir sebebi yoktu aslında fakat ben sadece hayatıma girecek o doğru kişiyi beklemiştim ki şimdi bakınca bile içimdeki o ses bile 'bu mu doğru kişi?' Diyerek bana çıkışıyordu fakat hadi dostum iç ses kimin umurundaydı burada kalbimin alev alıp küllere dönüşmesinden söz ediyorduk.
Burada aşık olmaya başladığım adamdan söz ediyorduk!
Kalbime dur diyemiyordum. Ona bakan gözlerim sanki bir saniye bile ayrılınca ortadan kaybolacak ve sadece hayal ürünümün bir karakteri olacak diye çok korkuyordum. Sadece bu da değildi, onunla yaptığım her şey bana artık çok özel gelmeye başlamıştı. Her gece sevişmiyorduk ama sanki içimdeki o yangın her gece sevişiyormuşuz gibi beni sardığında bedenimin küle dönüştüğünü hissediyordum. Acı yoktu fakat koca bir zevk beni ele geçiriyordu. Bunu çok derin bir şekilde bedenimde ve içimde hissediyordum.
Ona doyamıyor ve daha fazlasını istiyordum fakat oda benim gibi doğru anı beklediğini hissettiriyordu. Sadece o doğru an geldiğinde ikimizde o gördüğüm rüyadaki yanan deniz gibi olacaktık. Birbirimizde boğulacak ve kendi yangınımızı çıkartarak alevlerin içerisinde deliler gibi birbirimize karışacaktık.
Bunu gerçekten hissediyordum çünkü Yoongi o kadar naif bir adamdı ki duygularını karşısındaki kişiye çok iyi yansıtabiliyordu. İçimde ona karşı büyüyen bu duygu silsilesi ikimizide kavuracaktı, bunun farkındaydım.
"Jimin?" Duyduğum sesle elimdeki bilgisayarı aniden, hızla kapattım ve oturduğum yerden doğrulup bilgisayarı yanıma koydum. Yoongi kaşlarını çattı ve önce kapattığım bilgisayara şöyle kısa bir bakış atıp tekrar bana döndü. "Ne yapıyorsun?"
"Hiçbir şey." Dedim gülümseyerek. Yoongi inanmamış gibi yanımda bitti ve yatakta ayak ucuma oturdu. "Sen ne yapıyorsun?" Dedim konuyu değiştirmek için.
"Sıkılmadın mı diye sormak için gelmiştim ama sen bilgisayarınla çok meşgul gözüküyordun." Diyerek bilgisayarı gösterdi. "Bir kaç kere içeriden bile seslendim fakat duymadın."
"Ah, üzgünüm dalmışım sadece." Dedim gülümseyerek ve yatakta ona doğru kayarak hemen yüzünün dibine girdim. "Beni mi özledin yoksa?" Dudaklarına uzandım ve Yoongi'yi öyle bir öptüm ki ayrılmak için geri çekilen beni belimden yakalayarak daha çok çekti kendine. Parmaklarım boynuna çapraz bir şekilde dolandı ve öpüşüne karşılık verdim.
Ayrıldığımızda alnını alnıma yasladı ve nefesi nefesime karıştı. Bu kadar güzel olması hiç adil değildi çünkü ben dışında herkes onu görüyordu. Biliyorum çok fazla kıskanç bir insandım ve büyük bir ihtimalle yanında nefes alan her canlıyı kesinlikle kıskanabilecek kapasiteyi buluyordum kendimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia : yoonmin ✓
Fanfictionmin yoongi, park jimin'in hayallerindeki aşktan bile güzeldi