'Yaşlı bir kaplumbağa, karşısında dünya'
İnsan, ilk ne zaman yaşlı olduğunu hissederdi? Ruhu yaşlandığında mı? Yoksa bedeni hiçbir tutum sağlamayıp çöreklendiği o zaman diliminde mi?
Belki de ilk doğduğumuz andan beri bitik ruhumuz bizi bu hale getirmişti ve üzerimize binen yükler bizi daha çok banaltırken bir anda kendimizi yaşlanmış gibi hissederdik. Öyle hissettiğim çoğu zaman olmuştu, ki bence herkesin öyle hissettiği zamanlar olmuştu.
Her insan farklı kişiliğe sahipti ve hepsinin içindeki o kabuk tutmuş yara farklı boyutlarda acılarla doluydu. Ama unutmamamız gereken bir şey vardı ki o da hepimizin aynı tarafta olduğuydu. Acı tüm insanlığa mahsustu, kimisinin hayatında küçük kimisinin hayatında ise büyükte olsa ufak tefek sancılı dönemleri, çektikleri acıları vardı.
Yoongi'de o insanlardan biriydi, o insanlardan biri olsun istemezdim ki onu bu hale getiren neyse, kimse bir an önce ondan kurtulmak için elimden gelen her şeyi, aklınıza gelebilecek her türlü şeyi yapardım. Yoongi daha çok yaşlı bir kaplumbağaya benziyordu, yavaş yavaş hayatta ilerlemeye çalışan ve acılarını sırtındaki o küçücük evim dediği kabuğuna sığdıran bir adamdı.
Şimdi ise karşımdaki yaşlı kadına çok sevdiğim o adamın acı dolu hayatından üstü kapalı bir şekilde söz ederken gözlerim kendini belli ederek kızarmıştı. Ağlamak istemiyordum ki Yoongi hayatıma girdiğinden beri kesinlikle sulu gözlü birine dönüşmüştüm.
Fakat o adamın acı dolu hayatına ağlanırdı, hatta öyle bir ağlanırdı ki; kendinizi dahi kaybetmek ve o acıyı onun yüreğinden söküp almak isterdiniz.
"Yani demek istediğim onun yanında olduğumu, her daim onu koruyabileceğim temsil eden bir taş istiyorum. Küçük, ufak tefek fakat hayatında kocaman bir anlamı olan bir taş olsun istiyorum." Yaşlı kadın beni dikkatlice izleyip dinlerken kafasını aşağıya yukarıya salladı ve ayağa kalktı. Onun kalkmasıyla bir an 'burada öyle bir taş yok,' diyecek zannetsem de böyle cümleler kurmadı.
"Beni takip edin gençler." Kadın önde ilerleyip ellerini arkasında birleştirdi ve bizi bekleme gereksinimi dahi göstermedi. Bende hemen arkasından kalktım ve kadının arkasından ilerlerken Jungkook'ta hemen yanı başımda duruyordu.
"Sana bunun için çok güzel bir taş verebilirim, tam da istediğin şeyi özetliyor çünkü." Yaşlı kadın arkaya geçen bir kapı açtığında önden kendisi girmiş ve odanın ışığını yakarak bizi resmen marangoz gibi gözüken bir yere sokmuştu.
"Burada tüm o taşların tasarımını yapıyorum, aslında biraz erkek el işi gerekli fakat kocam beni buna alıştırdı ve bundan iki yıl öncede bırakıp gitti." Kadının yüzündeki buruk tebessüm adamın öldüğünün göstergesi olurken kafamı aşağıya eğip o acı dolu bakışlardan kaçındım. Birini kaybetmek ne acı verici bir şeydi ama, ben ise hayatımda hiç en yakınımı kaybetmemiş biri olarak bu duygunun nasıl bir his olduğundan emin dahi değildim.
"Her neyse," dedi kadın bizim konuşmayacağımızı anlamış bir şekilde ve bize arkasını dönerek odadaki küçük çekmecelerden birini açmıştı. İçinde bir kaç tıkırtı gelen çekmeceden bir taş çıkardı ve bana doğru uzattı. Hemen elindeki taşı aldım ve pürüzsüz yüzeyini hafifçe okşadım. Taşın rengi hafif kırmızı ve turuncu renkleri arasındaydı, pek emin değildim fakat buna açık kahverengi de denilebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavinia : yoonmin ✓
Fanficmin yoongi, park jimin'in hayallerindeki aşktan bile güzeldi